Atilla Dorsay

20 Eylül 2019

Eşsiz bir anne-bebek hikayesi; ama Oscar'lık mı?

Bu yılın Oscar'larına katılacak Türk filmi seçilmesiyle de dikkat çeken Bağlılık Aslı, Semih Kaplanoğlu'nun ilk 'dijital filmi'

BAĞLILIK ASLI
X X X

Yönetim ve senaryo: Semih Kaplanoğlu
Görüntü: Andreas Sinanos
Müzik: Anjelika Akbar
Oyuncular: Kübra Kip, Ece Yüksel, Umut Kurt, Almina Kavcı, Merve Seyma Zengin, Osman Alkas, Jale Arıkan

Semih Kaplanoğlu, 2000'lerin başından itibaren Herkes Kendi Yerinde, Meleğin Düşüşü filmlerinden sonra ünlü Yumurta-Süt-Bal üçlemesini yaptı. Bal'la hem Berlin'de Altın Ayı aldı, hem de –daha zor bir şey- Hıncal Uluç'un iltifatlarına mazhar oldu!..

Ardından kendi başına gayet ilginç Buğday geldi. Ve şimdi de bu filmle başlayan bir üçleme: Bağlılık Üçlemesi. Söylediğine göre ardından da Aşk Üçlemesi gelecekmiş. Kolay gelsin!..

Bu yılın Oscar'larına katılacak Türk filmi seçilmesiyle de dikkat çeken film, onun ilk 'dijital filmi' imiş. Ayrıca 135 dakikalık süresiyle en uzun filmi. Bakalım, Hıncal hayranlığını koruyabilecek mi?

Şaka bir yana, karşımızda hayli özgün ve ilginç bir film var. Aynı ölçüde çetin ceviz olan!..

Film, İstanbul'un yeni ve eski semtleri arasında gidip geliyor. Aslı adlı güzel ve kişilikli bir kadını tanıyoruz. Faruk adlı bir genç adamla yaşamaktadır: Gökdelenlerin insanları esir aldığı bir modern İstanbul'un içinde... Anlarız ki Aslı bankacıdır ve işinde müdür yardımcılığına dek yükselmiştir. Bebeği doğunca işi bırakmıştır, ama yeniden dönmek ister. İyi bir anne olsa da, o aynı zamanda çağdaş bir kadındır: çalışmak, hayatını Faruk'a muhtaç olmadan kazanmak... Aynı ölçüde doğaya çıkmak; bisikletle tek başına orman turuna gitmek...

Bu yüzden doktoruna gidip tavsiye ister: Küçücük Zeynep'in 'tahakkümünden' nasıl kurtulacaktır? Doktor da bunun için öncelikle emzirmekten vazgeçmesini öğütler: Bebeğin kendi bedeniyle annesinkini ayırt etmesi çok önemlidir. Hatta bunun için özel bir ilaç bile alır.

Ve o yeni iş çıkar gelir: En parlak ve vaatkar biçimde... Bu durumda ne Zeynep'e bakmak yerine maç izlemeyi seçen Faruk; ne onun iyi niyetli olsa da "her gün, her gün bakamam ki" diyen annesi; ne de eski bir mahallede hatıraları ve duvardaki Mustafa Kemal portresi arasında yaşayan babası ona yardımcı olamayacaktır.

Ve bir 'full time' bakıcı gerekecektir. Aslı çeşitli arayışlardan sonra, onu emekçi bir tanışın yardımıyla bulur: Daha genç (1998'li!), Kastamonu kökenli, teknisyen eşi askerde olan Gülnihal. Kız gelip eve yerleşir. Ve birkaç sırrı arasında, onun da aynı yaşlarda bir bebek sahibi olduğu ortaya çıkar. 

Yer yer çağdaş teknolojiye de başvuran film (örneğin Aslı'nın kendisi yokken evin içini ve dışını gözetlemek için koydurduğu aygıtlar), bu yolu ve bunun getirebileceği bir polisiye kıvamı seçmiyor. Çünkü Kaplanoğlu kararlıdır: onun istediği "Anne ile bebek arasındaki ilişki nedir; dünyaya ilk geldiğimiz andan itibaren nasıl bir süreç izliyor zihnimiz; bunun izleri ilerde nasıl ortaya çıkıyor gibi sorulara yanıtlar aramaktır".

Böylece ortaya gerçekten de hayli özgün yapıda bir film çıkıyor: Annelik, anne ve bebeği ilişkileri üzerine sinemanın tüm tarihinde yapılagelmiş belki en ayrıntılı, en kapsayıcı film....

Özellikle bu ilişkinin belki en yaşamsal olayı olan emzirme, bebeği besleme. Öylesine ki, Aslı bunu kendisiyle

Zeynep arasındaki benzersiz sevginin en önemli alanı olarak görüyor. Gerçi buna kendisi dur diyor; ama sonradan Gülnihal'ın Zeynep'i emzirdiğini görünce, gerçek bir şok yaşıyor. Ve bunun dramını bize de geçiriyor.

Yine de filmin özellikle kadınlara seslendiğini görmemek zor. Çünkü biz erkekler kadınlarımızı ve çocuklarımızı ne kadar seversek sevelim... Bir annenin duygularını, kaygılarını, sorumluluklarını, kısaca anne sevgisi denen şeyi gerçek anlamda duyumsamamız çok zor, giderek imkansız.

Bu filmin bunu eşsiz biçimde verdiğini yadsıyamayız. Ama 135 dakika boyunca perdeye bir hanım seyirci kadar bağlanamadığımız da gerçek...

Bu arada Angelopoulos'un görüntü yönetmeni Andreas Sinanos'un görsel dünyası  ve Anjelika Akbar'ın müziği de övgüyü hak ediyor.    

Filmin genç oyuncuları oldukça başarılı. Özellikle iki annede Kübra Kip ve Ece Yüksel. Yüksel daha geçen hafta izlediğimiz Kız Kardeşler'deki Reyhan'dan sonra burada da döktürüyor. 'Bebek oyuncu' Almina Kavcı büyüyünce oyuncu olur mu, bilemem!.. Küçücük bir rolde 'Alamanyalı' Jale Arıkan'ı bulmaksa hoş bir sürpriz. Ve göründüğü tek sahne, aynı zamanda Aslı'nın gerçek kimliğini açıklamada da bir anahtar-sahne. 

Filmin Oscar serüvenine gelince... Bu konuda pek bir şeyler söylemek istemiyorum. Oscar şansı olabilirdi... Eğer Akademi'de kadınlar çoğunlukta olsaydı... Ama öyle olmadığını, hiç olmadığını çok iyi biliyoruz. Ne yazık ki...

Yarın: GÖRÜLMÜŞTÜR

Yarın bir ödül alıyorum, beklerim!..

Yarın (Cumartesi) ödüller dağarcığıma biri daha eklenecek. Ödülden yana fakir değilim; ama her yeni ödülün insanı  mutlu ettiği, devam etme cesareti ve enerjisi verdiği de yadsınabilir mi?     

Bu kez EtilerFest- Etiler Festivali kapsamında, Etiler sakinleri adına Hülya Çavuş Eğitim Vakfı'nın (HÇEV) vereceği ödül, onların ifadesiyle "Alanında başarılı olarak topluma katkı sağlamış ve ayrıca Levent /Etiler semtleriyle bütünleşmiş isimlere verilen bir Emek ve Şükran Ödülü" imiş. Önceden sevgili Halit Kıvanç'a verilmiş (hatırlıyorum, çok güzel bir törendi). Bu yıl da ikinci kez olarak bana...

Kurumun bir zamanlar Beşiktaş Belediyesi adına unutulmaz Saygı Geceleri düzenleyen Faruk Şüyun dostuma emanet ettiği gecede değişik alanlardan bir avuç dostum konuşacak: Türkan Şoray, Zülfü Livaneli, Ahmet Ümit, Hasan Cemal, Meral Orhonsay, Mehmet Yalçın, Burak Göral, umuyorum Halil Ergün. Ve Nil Burak da sevilen şarkılarıyla yer alacak. (Birkaç sürpriz daha olabilir). 

Bir fotoğraflar gösterisiyle başlayacak olan etkinlik, 21 Eylül Cumartesi günü, saat 18:00'da Akadlar'ın Sanatçılar Parkı'nda gerçekleşecek. Tüm dostlarını bekliyorum (Birkaç düşmanım da katılsa fena olmaz, renk getirirler!).