X X X X Yönetim ve senaryo: Kenneth Branagh İngiliz filmi, 2022 |
Bu yılki Oscar'larda ana ve yan dallarda toplam 7 adaylık almış olan önemli bir film. İngiliz sinemasının tiyatrodan gelse de çok iyi filmler de imzalamış yazar-yönetmen-oyuncu starı Kenneth Branagh, bence tam bir yönetmenlik başarısı sunuyor. Üstelik ekranlarımıza gelen Nil'de Ölüm filminden hemen sonra... Böylece bu alanda kariyerinin zirvelerine tırmanıyor.
Film 1960 sonlarında (tam olarak 1969'da) o güzelim Belfast kentinde başlayan bir tür iç savaşın öyküsü. Ama ana ayrım bu kez dinsel: Protestanlar kentin Katolik kesimine saldırıyor. Ve bir tür mini soykırım başlıyor. Sokaklarda birden başlayan yürüyüşlerle, patlayan bombalarla, aşırı polis müdahelesiyle... Film de bu durumda kalan bir ailenin hikâyesini anlatıyor.
Söylenene göre bu Branagh için otobiyografik bir öykü imiş. Ve o küçük Buddy bizzat kendisiymiş... Ne iyi... Böylece buldukları harika küçük oğlanın tüm yaşadıkları uydurma değil; yüzde yüz yaşanmış. Çoğu İrlanda kökenli harika bir ekip kadar, seçilen siyah-beyaz da filme daha büyük bir gerçekçilik duygusu katıyor. Yer yer birkaç renkli sahne bulunsa da...
Hikâye o yemyeşil kentin emekçi semtlerinde geçiyor. Tam olarak Grove mahallesinde... Bir yerde vaktiyle Titanic gemisinin yapıldığı gemi tezgahları da olan... Din savaşı öylesine azgınlaşıyor ki, rahipler bile en sert konuşmalar yapıyor; isimler iki inanç arasında paylaşılıyor. Çekirdek ailemiz (isterseniz kutsal ailemiz de diyebilirsiniz!) hayalci bir baba; alabildiğine gerçekçi bir anne ve iki erkek çocuktan oluşuyor. Bir de bir dedeyle nine var...
Ve olaylar öylesine bir şiddete dönüşüyor ki, birinin dediği gibi "çocuklar köşebaşında öldürülüyor"... Baba bu durumda aileyi alıp uzaklara yerleşmek istiyor. Kanada, hatta Avustralya... Zaten İrlandalılar hep uzaklara göç etmiş değil midirler? Başta Amerika olmak üzere... Yine filmde dendiği gibi "İrlandalılar gitmek için doğmuştur!"
Ana kahraman ise en küçük oğlan Buddy. Bu velet öylesine zeki ve yaratıcı ki... Sokaklarda birden kopan kıyamette evin yolunu hep buluyor; okulda kendisinden biraz büyük duran Catherine'i tavlamayı başarıyor. Perdeye gelmiş en sağlam çocuk karakterlerinden biri... Bu açıdan, Jude Hill'in geleceği çok parlak olacak denebilir. Bunu sezen yönetmen, uzun kamera çekimleriyle ona odaklanmayı bilmiş.
Ama en büyük özellik belki Kenneth Branagh'ın yarattığı o sinemasal lezzet. Film başlar başlamaz siyah-beyazın tadı içinde öylesine hareketli bir kamera, öylesine özel bir estetik doğuyor ki... Yönetmenin en sinemasal yapımı bu... Kuşkusuz görüntü ustası Hans Zambarloukos'un da katkısı büyük.
Müzik bir başka alem... Ünlü müzisyen Van Morrison bize hafif caz tınıları içeren bir müzik sunmuş. Dönemin İngiliz pop'undan olduğu kadar, birkaç filmden de klasik olmuş şarkılar içeren... Örneğin benim için bir başyapıt olan (ve 100 Yılın 100 Filmi kitabıma aldığım) Fred Zinneman imzalı High Noon- Kahraman Şerif'in Tex Ritter tarafından söylenen High Noon şarkısı. Hem de iki kez... Aralara konmuş film parçalarıysa yine High Noon, bir John Wayne westerni, renkli bir Raquel Welch filmi vb.
Ayrıca filmin kendine özgü bir mizahı da var. Acaba İrlanda mizahı mı deseydim? Örneğin bir mağazadan tatlı bir şeyler aşırmayı deneyen Buddy'nin "ala ala Türk lokumu" alması ise bayağı tartışılıyor... "Kim yer şimdi Türk lokumunu?!" diyerek...
Ana-babada Caitriona Balfe ve Jamie Dornan, dede-ninede görkemli Ciaran Hinds- Judy Dench ikilisi de görmelere seza... Doğrusu Oscar'ın, bu filmin hangi sanatçılarına gideceğini merakla bekliyorum.
YARIN: KAYIP ŞEHİR