Her şeye karşın 2013 yılı sinemamız için iyi bir yıl oldu. Toplam seyirci sayısının ilk kez 50 milyona yaklaştığı geçen yılda, hasılatın % 60’a yakını yerli filmlere gitti. Ve en çok hasılat yapan filmler listesinde ilk on filmin tam dokuzu bizim yapımlarımız oldu. Daha iyisi olabilir mi?
Elbette sinema biraz da ustaların işidir. Onların büyük bölümü ise geçen yılı yeni filmlerini yaparak geçirdiler. Bu filmler, bu yıl içinde şenliklere koşacak, ödüller toplayacak. Demek ki daha iyi bir yıl bizi bekliyor.
Geçen yıl içinde özellikle geniş kesime ulaşmak isteyen komediler ve de hüzünlü melodramlar revaçtaydı. Ama özellikle komedide parlak örnekler yoktu. En sivrilenleri, Togan Gökbakan’ın Celal ile Ceren ve Sermiyan Midyat’ın büyük bir çalışkanlıkla iki bölümünü birden sunduğu Hükümet Kadın ve Hükümet Kadın- 2 oldu.
Dramlarsa açık biçimde ağlatmaya yönelikti. Osman Seden’in Aşk Kırmızı, Tolga Örnek’in Senin Hikayen filmleri, bu alandaki en başarısız örnekler oldu. Özcan Deniz’in Su ve Ateş, Uğur Yücel’in Benim Dünyam, Erol Özlevi’nin Sürgün, Hakan Kırvavaç’ın Bu İşte Bir Yalnızlık Var, Nihat Durak’ın Mutlu Aile Defteri filmleri daha üst düzeydeydiler. Çağan Irmak ise gerçek bir hüzün seli taşıyan Tamam Mı? ile çok kişiyi ikna edemedi. Ama filmin benim kişisel gözdelerimden olduğunu söylemeliyim.
İki yönetmen soğuk iklimlere yelken açmışlardı. Alphan Eşeli tarihi bir çerçeve içinde Sarıkamış faciasını işledi: Eve Dönüş- Sarıkamış filminde. Ve bence pek başarılı olamadı. Uğur Yücel ise bu yılki ikinci filmi Soğuk’da içburucu bur Rus kadınları öyküsü anlattı. Ne yazık ki doğru-dürüst seyirciye ulaşamayan bir filmle..
Serdar Akar’ın Behzat Ç- Ankara Yanıyor’u yine ünlü TV dizisinin atmosferini ustalıkla perdeye taşıdı. Yılın tek polisiye filmi olarak....Yılın tek çizgi-roman uyarlaması ise Kudret Sabancı’nın Suat Yalaz’dan uyarladığı Karaoğlan oldu. Ve bu zor işin altından belli bir başarıyla kalkabildi.
Daha özel ve kişisel filmlere gelirsek... Ali Aydın bize ulaşan ilk filmi olan Küf’de gayet olgun bir sinemayla çarpıcı bir siyasal öykü anlattı: belalı dönemlerde ortadan kaybolan insanların öyküsünü... Bu güzel filmin de seyirciye ne kadar ulaşabildiğini bilmiyorum. Benzer bir siyasal öykü de Sivas katliamının anılarını deşen ve daha çok belgesel adındaki Soner Yalçın filmiydi:
Menekşe’den Önce.
Akalay Taşdiken Meryem’le kırsal kesimdeki kadın sömürüsüne duyarlı bir bakış attı. Reha Erdem, Jin’le Kürt sorununa doğanın yüreğinde saklı, neredeyse belgesel duruluğunda bir filmle eğilmiş oldu.
Onur Ünlü yine çok geniş bir kesime ulaşamayan çok özel ve kişisel bir film sundu. Sen Aydınlatırsın Geceyi, bir tür Chaplin veya Keaton tadı da içeren, gerçek-üstücü dokunuşlarla lezzetlendirilmiş bir karakter irdelemesiydi. Benzer bir özel tat da Mahmut Fazıl Coşkun’un Yozgat Blues filmindeydi. Yine taşra dekoru önünde iki yalnız ruhun mutluluk umudunu işleyen çok özel bir filmin içine gizlenmiş...
Ve Yılmaz Erdoğan, Kelebeğin Rüyası ile çok hoş bir biyografi örneğini karşımıza getirdi. Bir zamanların Zonguldak’ında gerçekten yaşamış iki kayıp ozanın hikâyesi, ayni zamanda sanki sinemada unutulmuş olan bir şiir tadının aranmasıydı. Ve yaratıcısının şimdilik başyapıtı...
Yılın en iyileri bence şöyle sıralanabilir:
1- Kelebeğin Rüyası
2- Jin
3- Sen Aydınlatırsın Geceyi
4- Tamam Mı?
5- Küf
6- Yozgat Blues
7- Menekşeden Önce
8- Soğuk
9- Meryem
10- Behzat Ç: Ankara Yanıyor