İKİ AŞK ARASINDA (How to Make Love Like An English Man) X X X Yönetmen: Tom Vaughan |
Orada onu sayısız sürpriz beklemektedir. Bir yandan Kate’in onu ileri yaşta baba yapan armağanı küçük Jake, başlıbaşına bir yaşama nedenidir. Ama Kate kendi yaşında birini bulup ona ihanet eder. Richard ise kimliğini bilmeden tanıştığı ve sonra baldızı olduğu ortaya çıkan çekici Olivia’da teselli bulmaya çalışır.
Ayrıca üniversitedeki sınıfı asla Cambridge’le kıyaslanabilecek gibi değildir: Öğrenciler boş boş bakar, aralarında gevezelik eder, smart-phone’larına dalar. Üstelik da profesörlükten emekli yaşlı babası kalkıp California güneşine koşmasın mı!...
Tipik İngiliz bu film, bir yandan İngiltere’nin yüzyıllardan süzülüp gelen çeşitli kurumlarıyla – Cambridge, edebiyat eğitimi, yaşam felsefesi, aile ilişkileri- hafiften dalgasını geçerken, asıl hedefini ABD toplumu olarak alıyor. Özellikle üniversite eğitiminin yüzeyselliği, ama ayni zamanda Amerikan değerlerinin kofluğu, dünyayı tanımadaki geriliği vb. konular da gündeme getiriliyor.
Oldukça geveze bir senaryo, gerçek bir sinema tadına pek fırsat vermiyor. İyi tanınan oyuncular en tipik özellikleriyle alınıp rollerine oturtulmuş. Elbette hala yakışıklı Pierce Brosnan’ın rahat ve gevşek oyununa, Jessica Alba’nın albenisine, Salma Hayek’in dinamizmine kusur bulmak kolay değil. Ayrıca yaşlı babada kimbilir nerelerden süzülüp gelen kariyeriyle Malcolm McDowell’i, küçücük Cindy rolünde ise Başka Tanrı’nın Çocukları filminin Oscar’lı oyuncusu Marlee Matlin’i bulmak hoş birer sürpriz.
Velhasıl sinemayı yenileyen ve özgün şeyler getiren bir film sayılmaz. Ama kimi unutulmaz sahneleri de var: Kendi hesabıma, ayni ailenin üç kuşağının yanyana okyanusa işemelerine bayıldım örneğin!...
Çok şey beklememek kaydıyla belli ölçüde eğlendirip hüzünlendiren bir film.
Okul sahnesinde dehşet
DARAĞACI (The Gallows) X X Yönetim ve senaryo: Travis Cluff, Chris Lofing |
Film 1993 yılında bir Amerikan lisesinde açılıyor. Gençler bir oyun sahnelemeye çalışmaktadır: Amerikan iç savaşı sırasında geçen ve suçlu bulunan bir adamın asılması sahnesini içeren...Ama o sahnede birden birşeyler olur, Charlie adlı adam kendisini sahiden ipin ucunda bulur. Ve de ölür!..
Yaklaşık 20 yıl sonra, o okulda yeni kuşaklar ayni oyunu sahnelemeye.kalkar. Bir Amerikan lisesi için en doğal biçimde, oyunu ve de tiyatroyu kat’iyen ciddiye almadan, hepsini çocukça numaralara alet ederek...Bu arada, galadan önceki gece, bir grup öğrenci gizlice binaya girerek dekoru tahrip etmeye, herşeyi kırıp dökmeye başlar. Ama birden tüm kapıların kilitendiğini ve okulda, eski kurbanın hayaleti olması olası bir yaratık tarafından tehdit edildiklerini görürler.
Film, vaktiyle Blair Cadısı filminin açtığı yoldan gidiyor: Ucuza çıkan, bütçeden çok yeteneğe ve buluşa dayanan bir tür yeni korku sineması. Temel özellği de elde kamerayla çekilmiş olması ve bu durumun hikayenin içine bir biçimde yerleştirilmesi.
Bu filmde de hikaye kahramanlarından biri, sözümona kamerasıyla herşeyi filme alıyor. Böylece sallantılı, flu, zıplayıp atlayan bir estetik ve sersemletici bir tempo var. Yine de belli ölçüde ürkünç olduğu söylenebilir.
Ama sonuç olarak film pek doyurmuyor. Ne hikayesi ve entrikası, ne de hayli abartılmış korku ögeleriyle...Ancak türün iflah olmaz meraklıları için...