Atilla Dorsay

15 Ocak 2022

Dünyayı elbette kadınlar kurtaracak!

Gösterişli ama kof bir film...

KOD 355

X X 

(The 355)
Yönetmen: Simon Kinberg
Senaryo: Theresa Rebeck, Simon Kinberg
Görüntü: Tim Maunce-Jones
Müzik: Junkie XL
Oyuncular: Jessica Chastain, Diane Kruger, Penelope Cruz, Lupita Nyong'o, Jason Flemyng, Edgar Ramirez, Sebastian Stan, Bingbing Fan
Universal (ABD- Çin) yapımı, 2022.

Sinemalara gelen bu gösterişli filmin bizim Ne Olur Benden? filmiyle birlikte gösterime çıkması ilginç bir rastlantı. Çünkü bu alabildiğine iddialı, ama aynı ölçüde kof film, bizimkiyle aynı ana temaya sahip. Bir 'kadınlar dünyası'. Bir diğer deyişle "Acaba dünyayı kadınlar mı kurtaracak?" sorusunun akıllara gelmesi olayı...

Film Güney Amerika'nın Kolombiya ülkesinde, Bogota yakınlarında açılıyor. Ve bize o ülkenin adıyla anılan bir uyuşturucu ticaretinden manzaralar sunuyor. Bu arada dünyanın sonunu getirebilecek bir gizli buluş, Kolombiyalı erkek ajan Luis'in ölümü üzerine gizli ellere geçiyor.

Bu en klasik tarzdaki macerayı bıkkın gözlerle izlerken, birden sahneye kadınlar giriyor. Hem de öyle bir girişle ki... Farklı ülkelerden gelen bir grup kadın ajanı tanıyoruz: 

ABD'den CIA için çalışan Mace Brown (Jessica Chastain), Alman BND ajanı Marie (çok uzun zamandır görmediğimiz Diane Kruger), İngilizlerin casusluk örgütü M16'dan gelen siyahi Khadijah (Lupita Nyong'o). Ve içlerinde bir ajan, dolayısıyla dövüşçü olmayan tek kişi: Latin aile kadını ve psikiyatr Graciela (Penelope Cruz). Bunlara elbette artık 'onsuz olmaz' Çin de katılıyor ve onların örgütü MSS'den Mi Sheng (Bingbing Fan) hep birlikte erkeklerle, kötülerle ve belalarla savaşıp dünyayı 'siber bir tehdit'ten kurtarmaya sıvanıyorlar.

Hikâye boyunca adeta tüm dünyayı geziyoruz. ABD'nin Washington'undan Paris kafelerine, oradan da Hindistan'ın Mumbai'sine dek... Özellikle Fas'ta camiye, hamama ve pazar yerine gitmek hayli göz okşuyor!.. Hele kimi sahnelerde olayları ve büyük kalabalıkları üstten çeken bir kamera sayesinde... Arada bir yerde altı uçağın birden düşürüldüğü haberi panik yaratıyor. Kadınlarımız her ülkeye, her iklime, kavganın her türlüsüne hemen uyum sağlıyor, üste çıkmayı biliyorlar. Ama onur ödülünü bence Diane Kruger'e vermek doğru olurdu!..

Bu arada yolları Şangay'a düşüyor (Çin boşuna mı ortak-yapımcı olmuş!). Ve orada saray gibi bir binada yapılan bir müzayedeyi izliyoruz. O dekor içindeki şıklık ve moda defilesi havası kolay anlatılamaz!.. Ama kavga oraya bile erişecek ve kadınlarımıza yine zor anlar yaşatacaktır. Ve sonunda gerçek hainin bir erkek çıkması da kimseyi şaşırtmayacaktır. 

Sonuç olarak, dediğim gibi gösterişli ama kof bir film bu... Finalde dendiği gibi "Dünyayı kadınların kurtardığını hiç bilmeyecekler". Ama biz erkekler zaten bunu bilmiyor muyuz dersiniz? Onlarsız n'apardık?

Bu filmi de izlemeye gidersek, yine onların hatırına olacak değil mi?