X X X (Wish) Yönetmen: Chris Buck, Fawn Veerasunthorn Disney yapımı, 2023 |
Walt Disney'in kurucusu olduğu Disney stüdyoları tam 100. yılını kutluyor!... İlk günden beri fantezi dünyasıyla teknolojiyi ustalıkla birleştiren (ve benim 1996'da çıkan 100 Yılın 100 Filmi kitabıma 1937 yapımı Pamuk Prenses ve 7 Cüceler filmiyle giren) bu kendine özgü şirket, bu vesileyle hayli ilginç bir film sunuyor. Dış ülkelerde farklı görüşler ve olumsuz eleştiriler olsa da, kendi adıma hayli sevdiğim bir film...
Akdeniz'de bir adada açılıyor olaylar... Asha adlı bir genç kadın Rosas diye adlandırılan bir cennet adasında, dedesi Sabino ve annesi Sakina'yla yaşamaktadır. Ada büyücü kral Magnifico ve eşi Amaya tarafından yönetilmekte ve her ırktan göçmene açık tutulmaktadır.
18 yaşına gelen herkes krala en büyük hayalini simgeleyen bir rüyasını sunar. Kralla ilk kez tanışan Asha onun çırağı olmayı ister. Ama giderek o kendine özgü keçi sakallı, mavi gözlü yakışıklı kralın tüm kötücüllüğü ortaya çıkmaya başlar. Asha kederini gökyüzüne doğru söylediği bir şarkıyla dile getirir. Ve doğada saklı türlü-çeşitli hayvancıklar, bitkiler ve balıklar ona yardıma koşarlar.
Böyle anlatılınca pek de mantıklı gelmiyor, değil mi? Ama unutmayın: Bu bir masaldır ve ardında 100 yılık firmanın tüm deneyimi ve bilgisi vardır. Bunlara çağdaş teknolojinin eriştiği inanılmaz imkanları da katarak...
Böylece konuşan bir köpek; sincap, tavuk, tavşan, kaplumbağa, keçi gibi mahlukat da işe karışır. Unutulmaz bir 'tavuklar balesi'ni de analım!... Ayrıca koca bir ayıyı da unutmayalım. Hepsi Asha'ya yardıma koşarlar. Çilli yüzüyle alabildiğine sempatik bu genç kız, ayrıca doğanın bitkilerine de el uzatır: ağaçlardan türlü-çeşitli mantarlara; yine her türlü çiçeğe... Ve belki en çok yukarılarda dolaşan sapsarı bir küçük yıldıza... Bunlar ve de halkının yanında yer alan kraliçenin varlığı, o kötü kralı yenebilecek midir?
Böylece karşımıza bir deyişle 'ütopik bir metafor' çıkar. Daha birçok görsel sürpriz de içeren... Örneğin üzerinde Stalin'i andıran figürlerin olduğu o kurabiyeler unutulabilir mi?
Tümüyle bir müzikal olarak düşünülen bu animasyon filmi orijinalinde tanınmış adlara emanet edilmiş. Bizdeyse dublajlı olarak oynuyor. Yani hem konuşmalar, hem de şarkılar Türkçe olmuş. Ama bu çifte yerlileştirmenin gayet başarılı olduğunu söyleyeyim. Gerçi ne asıl adları, ne de bizimkileri içeren listeleri burada uzun uzun verecek değilim. Ama asıl seyircisi sanırım küçük yaştakiler olacak bu film için bu çabanın olumlu olduğu kuşkusuz diyeyim.
Ve son bir not. Film bitince hemen çıkmayın; son jeneriklere kalın. Öylesine uzun sürüyorlar ki... Ve böylesine bir filmin, yani Disney damgalı bir animasyon (canlandırma) filminin arkasında sayıları yüzlerceyi bulup aşan bir çaba, inanılması zor bir emek olduğunu öyle iyi kanıtlıyorlar ki... Görmeye değer.
Atilla Dorsay kimdir? Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. 10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"... |