KONG: KAFATASI ADASI X X X |
King Kong, malum, sinemanın en eski canavarlarındandır: İngiliz yazarı Edgar Wallace’a dayanan eserin 1933’de Merian C. Cooper - Ernest Schoedsack ikilisi tarafından yönetilmiş uyarlaması da, ben dahil birçok eleştirmenin '100 Yılın 10 Filmi' seçimlerine girmiştir –bir yıl öncesinin James Whale uyarlaması ünlü Frankenstein’ın hemen ardından...
Sonraki çevrimleri teknik açıdan çok daha iddialı olsa da, o ilk filmin etkisine ulaşamadı. Şimdiyse ana kahramanı farklı bir çerçeveye oturtan yeni bir uyarlama geliyor. Ve teknolojisiyle hayli iddialı, giderek başarılı gözüküyor.
Dev goril bu kez Pasifik Okyanusu'nda, sürekli fırtınayla çevrili olduğu için kolay ulaşılamayan ve pek az bilinen Skull Island- Kafatası Adası’nda yaşamaktadır. İlk kez 1944’ler civarında fark edilir, bir Amerikan askeri birliğini yok eder. Hayatta kalan tek asker ise orada yerleşip kalır.
Aradan 30 yıl kadar geçer. Adanın gizemini duyan ve bilen bir bilim adamının ısrarıyla Amerikan ordusu bir keşif gücü yollamayı kabul eder.
Ve orada yalnızca dev gorili değil, hepsi aynı ölçüde devasa bir seri ölümcül yaratığı ve korku içinde yaşamaya çalışan bir halkı keşfederler. Geri dönmeleri hiç de kolay olmayacaktır.
Film Batı uygarlığının bu tür yapıtları, yani hayli uzak yörelerde hayatta kalmış tarih öncesi yaratıkların ve tükendiği sanılan türlerin yeniden boy gösterdiği yapıtları hatırlatıyor. Başta Jules Verne’in Deniz Altında 20.000 Fersah, Esrarengiz Ada ve benzeri romanları; İngiliz korku yazarlarının –Mary Shelley, Bram Stokar, H. G. Wells- yapıtları, vs.
Ve çağdaş sinemanın bunlara kattıkları. Özellikle Spielberg filmleri: Jaws ya da Kutsal Hazine Avcıları serileri.
Genç yazar, yönetmen, ve yapımcı Jordan Vogt-Roberts, eski Kong efsanesini yenilerken dur durak bilmeyen bir tempo sağlamayı, hayli sempatik karakterler oluşturmayı, yaratıkların her birine yeterince ürkünçlük katmayı da başarmış.
Arada o garip insanlardan ve ürkünç yaratıklardan fırsat bulup oyuncuları fark etmek de keyifli. Hayli özlenen Samuel L. Jackson, John C. Reilly, John Goodman veya Richard Jenkins’i iyi işlenmiş karakterlerde bulmak. Özellikle de John C. Reilly’yi...
Taze Oscarlı Brie Larson’u hikâyenin hemen tek kadın kahramanı olarak ve de Kong filmlerinin ayrılmaz kişiliği, canavara en çok yaklaşabilen insan olarak görmek de fena değil.
Ve de Tom Hiddleston’un ürkeklikle cesaret arasında sallanan baş kahramanı veya farklı etnik gruplardan John Ortiz, Tiuang Jing, Miyavi gibi kişileri izlemek de insanı doyuruyor.
Bu bitmez tükenmez gözüken masal, bir yerden sonra biraz yoruculaşmıyor değil. Ama içinizdeki o büyümeyen çoçuk yanı koruyabilirseniz, aldığınız zevk hemen hemen finale dek sürüyor.
YARIN: DELİ AŞK