Atilla Dorsay

26 Şubat 2025

Deniz dibinde yaşama tutunma savaşımı

'Son Bir Nefes'in gerçeklikle sağlıklı ilişkisi bir yana, film yer yer tam bir aksiyona dönüşüyor. Bu da doğrusu filmin bir ‘tür filmi’ olarak çok önemli bulunmasını engelliyor olabilir. Ancak bir göz atmaya değer bir yapım...

 

 

 

SON BİR NEFES   

X  X  1/2

(Last Breath)

Yönetmen: Alex Parkinson
Senaryo: Mitchell LaFortune, Alex Parkinson, David Brooks
Görüntü: Nick Remy Matthews
Müzik: Paul Leonard Morge
Oyuncular: Woody Harrelson, Simu Liu, Finn Cole, Cliff Curtis, Mark Bonnar, MyAnna Buring, Josef Altin, Riz Khan, Bobby Rainsbury

Amerikan filmi, 2025

İşte verimli bir haftanın ilginç filmlerinden biri... İlginçliği en çok gerçek bir olaya dayanmasından ve bu nedenle dramatize edilmiş bir belgesel niteliği taşımasından geliyor. Daha önce belgeseli çekilmiş bir olayın bir tür aksiyon-gerilim filmine dönüştürülmesi... Yani her zaman karşınıza çıkacak bir çaba değil...

Bir ilginç nokta da filmin denizle, daha da çok denizin altıyla olan ilişkisi. Olay İskoçya sahillerine yakın bir yerde, Aberdsen limanına yakın bir noktada geçiyor. Denizin dibi vaktiyle döşenmiş gaz borularıyla kaplıdır ve bu gelecek için bir tehlike oluşturmaktadır. Bunun için ilgililer Tharos adlı görkemli bir gemiyi, üç ekipten oluşmuş bir uzman mürettebatla Huntington yöresine yollar. Ekibin içinde en yaşlı, dolayısıyla deneyimli Duncan Allock komutani işlevini yüklenmiştir. Yanı başında Çin suratlı Dave, genç ve heveskar Chris Lemons ve daha bir sürü asker vardır. Ve ekip sonunda 300 metre derinliğe inerek dibe ayak basar.

Ama sonrası bir faciadır. Yukardaki gemiden izlenen denizaltı ekibini azalan oksijen, giderek kaybolan bir umutsuzluk ve ‘son bir nefes’ alamama korkusu sarar. Gencecik, ama yürekli Chris bu dramın asıl kurbanı olacak gibidir. Çünkü yarım saat oksijensiz kalan birinin beyni canlı kalamaz. Ve tüm ekip onu kurtarmaya sıvanır. Ama bu kolay olmayacaktır. Giderek artan bir oksijen yokluğu, bir canlıyı diri tutabilir mi?

Böylece filmin belki ana teması ortaya çıkar. O da insan hayatının değeridir. Belki son yaşanan olaylarda –bizde ve dışarda- karşımıza gelen inanılmaz kitlesel ölümlerin yanında, bir kişinin lafı mı olur? Yani böyle diyenler olacaktır elbette... Ama bu gerçek hikâye iyi anlatılmış haliyle, düşünen beyinlere şunu yeniden hatırlatır: Evet, tek bir hayat bile değerlidir. Ve kurtarma çabasına değer.  

Bu arada gerçeklikle sağlıklı ilişkisi bir yana, film yer yer tam bir aksiyona dönüşüyor. Bu da doğrusu filmin bir ‘tür filmi’ olarak çok önemli bulunmasını engelliyor olabilir. Ancak bir göz atmaya değer bir yapım... Duncan rolündeki deneyimli Woody Harrelson yine iyi. Bu filmde onun şaşırtıcı bir benzerliğini keşfettim: rahmetli gazeteci Mehmet Ali Birand’ı ne çok andırıyor!... Dave’de dediğim gibi Çin suratlı Sumi Liu ve özellikle Chris’de Finn Cole da çok iyi oynamışlar.

Yarın başka filmlerde buluşmak üzere...