THOR: RAGNAROK X X X Yönetmen: Taika Waititi Marvel Entertainment- Walt Disney yapımı. |
2011’deki ilk film hayli görkemliydi. Marvel Comics’in birçok kahramanından biri, ilk kez 1962’de yayınlanan (demek ki günümüzde 55. yaşını kutlayan!), Tanrı/kral Odin’in oğlu Thor, vallahi gezegeninin Asgard ülkesinde huzur içinde yaşarken, ülke uzaydaki ‘dokuz ülke’den biri olan Buz Şövalyeleri’nin saldırısına uğruyordu.
Hep savaşa hazır ‘kavgacı horoz’ Thor dünyaya sürgüne yollanıyor ve -masal bu ya!- tam New York’un göbeğine düşüyordu!...
Orada tanıdığı bilim insanı Jane Foster (Natalie Portman’ın kimliğinde) Thor’un gönlünü çalıyor, ikili bir gezegenden öbürüne uzanan bir aşk oyunu oynuyorlardı.
Ama bu çılgın projenin başında Kenneth Branagh vardı. Yani tiyatro, en çok da Shakespeare uzmanı, yazar-oyuncu-yönetmen İngiliz dehası...
Böylece masaldaki Kuzey Avrupa/ Viking mirası ögeler klasik İngiliz edebiyatına göndermelerle zenginleşiyor, hikâyenin içine gizlenmiş ve çağdaş psikolojiyle uyumlu temalar başlarını kaldırıyor ve ortaya düzeyli bir seyirlik çıkıyordu.
İkinci film olan Thor-Karanlık Dünya’yı göremedim. Ama Alan Taylor imzalı filmin pek sevilmediğini biliyorum. Şimdiyse yeni bir film geliyor. Bu kez yeni kişiler, yeni fantezilerle... Yine tam bir masal. Ve özetlenmesi bile zor bir entrikalar zinciri...
Denersek, Thor yine ülkesinden çok uzaklara savrulmuştur. Önce dev Hulk’la boğuşur, sonra vatanına dönüp terör estiren ‘ölüm tanrıçası’ Hela’ya ve onun şeytani işlerine karşı çıkmayı dener. Ama bu kolay değildir, çünkü Hela kız kardeşidir!... Ve o da tanrı Odin’den ilahi güçler edinmiştir.
Bu yeni filmde en çok dikkat çeken, mizah yanının güçlenmesi. Öylesine ki, bu anlayış filmin her sahnesine sinmiş: bu macerayı bir büyük oyuna, bir keskin taşlamaya dönüştürerek; komedi ögesini neredeyse ön plana alarak...
Böylece insanoğlunun uzun geçmişinde –yine New York durağını ihmal etmeksizin!- inançla, mistikle, çok tanrılı dinlerden tek Tanrı’ya ulaşarak yaşanmış büyük macera, sürekli gülümseten bir kıvama ulaşıyor. Yeni kişilerden Grandmaster- Büyük Usta, özlediğimiz Jeff Goldblum’un oyunuyla ‘gay’ bir karakter olurken, Hela’da kolay tanınmaz, sarışınlıktan yakıcı bir esmerliğe geçmiş Cate Blanchett, inanılmaz bir vamp/cadı kimliği yaratıyor.
Peki, iki Oscar’lı bir dev oyuncu böyle bir karikatür çizmeyi niçin kabul etmiş? Bir yerde (galiba Jimmy Fallon’da) yanıtını veriyor: Marvel Comics okuyan küçük çocuklarını mutlu etmek için!... Odin’deki büyük oyuncu Anthony Hopkins’in de benzer bir mazereti vardır...
İşte Amerika!... Gerçi bu oyuncular İngiliz ya da Avustralyalı. Ama fark etmez; arkada tüm haşmetiyle duran bir Hollywood vardır...
İşin içine başka Marvel kahramanları da katılır elbet: Örneğin Thor’un önce azılı düşmanı, sonra savaş yoldaşı olan dev Hulk, nam-ı diğer Bruce Banner. Surat aynı olsa da cüsseleri çok farklı bu çifte kişiliği ayni oyuncu, hem de başarıyla oynuyor: Mark Ruffalo. Ayrıca Dr. Strange Benedict Cumburbauch), Walkyrie (Tessa Thompson) gibi karakterler var.
Thor’da yine Chris Hemsworth haşmetli bedenini iyi kullanıyor. Bunun ötesine pek gitmeksizin...Eskilerden ‘birader’ Loki’de Tom Hiddleston, Heimdall’da ise İdris Elba karşımıza gelirken, The Avengers- Yenilmezler grubu da anılıyor. Ki bu filmden sonra iki bölümlük bir Yenilmezler- Sonsuzluk Savaşı serisinin geleceği söyleniyor.
Yeni Zelanda kökenli yazar-oyuncu-yönetmen Taika Waititi küçük bir rolle (Korg) ekrana geliyor Ama sanırım asıl marifeti, filmin akıcılığıyla birlikte o uçuk ve uçarı havasını sağlamasında.
Velhasıl oyalayıcı bir film. Hattâ, çocuklar ve çocuk ruhunu korumuş olanlar için tam bir şölen...