CANNES
Cannes’da Altın Palmiye için karşımıza gelen son filmler pek de başarılı sayılamazdı. Her nekadar kimileri seyirciyi ve eleştirmenleri bıçakla keser gibi ikiye bölse de...
Örneğin Çinli usta, Tayvan sinemasının en tanınmış ismi Hou Hsiao-Hsien’in (geçenlerde de yazdığım gibi Hu Şa Şen okunuyor) son filmi Assassin- Katil gibi...Genelde çağdaş Çin insanının yüreğine uzanan büyük psikolojik ağırlıklı filmler yapan yönetmenin bu kez Çin tarihine eğilmesi ve o ünlü ‘döğüşlü filmler”den birine el atması, pek iyi olmamış. 7. yüzyıldan 9. yüzyıla uzanan ve Çin tarihinin karanlık hanedan kavgalarında dolanan filmi ne konu olarak izlemek, ne de o özenilmiş, ama alabildiğine yapay Çin usülü döğüşlerden zevk almak kolay değil. Aykırı eleştirileriyle hep olay yaratan Liberation gazetesi gerçi filmi Altın Palmiye için uygun buldu bile...Ama bu görüşün paylaşılacağını pek sanmıyorum.
Audiard’ın son filmi
İki Fransız devi yanyana
Oyuncuların büyüsü elbette önemli: sinemanın en büyük ve gizemli dayanaklarından biri değil midir bu? Depardieu- Huppert çifti de bu mucizeyi yineliyor. Ve orta kuşak yönetmen Guillaume Nicloux’nun filmindeki ikisi de oyuncu ana-baba kimliklerini bir eldiven gibi kişiliklerine geçiriyorlar.
Ama yine de yetmiyor. Ve bu matem filmi, içerdiği belli ölçüdeki Amerikan eleştirisine ve ABD- Avrupa kültürleri çelişkisine rağmen, tam olarak doyurmuyor.
Depardieu’den itiraflar
İkisi de bir aylık ABD çekimlerinin bir tatil gibi rahatça geçtiğinde birleşiyor. Huppert ekliyor: “Ama bu rahatlığa erişmek için kaç uzun yıl gerekiyor!”: Depardieu ise dev cüssesinden beklenmeyen bir ataklıkla ve sürekli değişen yüz ifadeleriyle, sanki bir tek kişilik skeç sunuyor. Ve kimi ustaları anarak kariyerini özetliyor. Ama artıkakşamlarını en çok TV serilerini ve de Bruce Willis filmlerini izleyerek geçirdiğini de itiraf etmeden duramıyor!...Fransız sinemasının zirvesindeki aktör de bunu yaparsa!...