MEZUNİYET X X X ½ |
2007’de Cannes’da sürpriz biçimde Altın Palmiye alan 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün filmiyle tanınan ve o aralar Cristi Piu, Corneliu Poromboui gibi vatandaşlarıyla sinemada bir Rumen Yeni Dalgası’ndan söz ettiren Cristian Mungiu, ardından Tepelerin Ardında’yla da övgüler aldı.
Ve bu yeni filmi geçen yıl Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü (paylaşılmış olarak) kazandı. Hem de sayısız ilginç filmin cirit attığı, tarihinin en iddialı festivallerinden birinde.. .
Karşımızda gerçekten de sinemasever ilgisine layık bir film var. Tüm o andığım sinemacılar ve filmlerle ortak biçimde, yine çağdaş Romanya’ya acımasız bir neşter vuran ve ekonomiden adalete, hukuktan eğitime temel sorunlarını çözümleyemeyen bir ülkenin yansıması olarak...
50 yaşındaki fizikçi Romeo, yaşadığı küçük Transilvanya kasabasında artık tek amacı kızı Eliza’yı iyi yetiştirmek olan boşanmış ve yalnız bir adamdır. Tek umudu, 18 yaşına gelmiş kızının bi sınav kazanması ve böylece İngiltere’den bir burs almasıdır.
Tam bu olaya odaklaşmışken, birden Eliza gizli bir saldırıya uğrar. Hem de son sınavdan bir gün önce... Ve işin içine polis girer. Bu adli olay ve de kızın son derece bozulan morali olayı riske atacak ve çaresiz baba, ne yapıp edip kızının geleceğini kurtarmaya çabalayacaktır. Karşısında bir duvar gibi yükselen bürokrasiyi, her yanı sarmış rüşveti, inanılmaz yozlaşmayı bularak...
Elbette şu günlerde biraz sarsıntılar geçirse de Avrupa Birliği hayali henüz ölmüş değil. Her ne kadar biz kendi hatalarımızla o güzel idealden her dakika biraz daha uzaklaşsak da...
Bu durum filmin beğenilmesinini, etkisinin ve ödüllerinin nedenini de açıklıyor. Gerçek Avrupalı, bünyesinde hala böyle sorunlar yaşayan bir ülkenin bulunmasına hayret ve dehşetle bakıyor ve belki biraz da kendi sorumluluklarını hatırlıyor, hatalarını sorguluyor.
Bizse bu durumu ve bu ülkeyi çok daha kolay tanıyor ve teşhisi koyuyoruz. Çünkü her şey bize, bizim ülkemize çok benziyor. Film karşısında o denli şaşırmıyoruz, o kadar etkilenmiyoruz. Ama farklı bir duygumuz oluşuyor: bir tür teselli. “Böylesi orada da var” cinsinden!..
Sadece dünkü (18 Kasım) gazetelerde okumuş olabileceğiniz bir haberi düşünün... Uluslararası Şeffaflık Derneği, 2016 Küresel Yolsuzluk raporunda Türkiye’yi en başlarda anıyor: Rüşvet ve yolsuzluk olaylarının çokluğuyla!..
Üstelik filmin kahramanlarından hiçbiriı, baba dahil, tümüyle günahsız değil: “Masum değiliz hiçbirimiz.” Hepsinin kendi nedenleri, kişisel motivasyonları var. Ama bu sonunda genel manzaranın son derece hazin ve karanlık olmasını engellemiyor.
Her ne olursa olsun, gerçekçi ve toplumcu bir sinema geleneğini onurlu biçimde sürdüren ve kendisini ilgiyle izleten bir film. Anlatımı ve oyun düzeyi de yüksek. İzlemeniz için hem sanatsal, hem siyasal nedenler bulunan nadir filmlerden...
Evinizi ruhlar basarsa ne yaparsınız?
ÖLÜM ALFABESİ: KÖTÜLÜĞÜN BAŞLANGICI X X |
Ruh çağırma ve ruhlar aracılığıyla “öteki alemle” iletişime girme... Son yıllarda hayli kullanılan, hatta sömürü kıvamına ulaşan bir korku filmi tarzı.
Bu yeni film türüne pek önemli birşey getirmiyor. 1965’lerin Los Angeles’inde, tam Amerikan tarzı bir evde yaşayan dul bir kadın ve iki kızı, ruh çağırma seanslarıyla hayatlarını kazanıyorlar. Etkileyici bir açılıştan hemen sonra, bunun ana ve büyük kızının bir numarası olduğu da anlaşılıyor.
Ama işler giderek karışıyor. Çünkü ev gerçekten de ruhların, hem de en kötü türden olanlarının ziyaretgahı haline geliyor. En çok etkilenen ve baştan çıkansa küçük kız oluyor. Öyle ki anne okula gidip öğrencilerle yakın ilişki kuran bir rahipten yardım istiyor. Bu da filmi Exorcist türü yaklaşımlara açıyor...
Her şeyiyle ortahalli bir film. Sinemada özellikle bu tür filmlerde kurguculuk yapmış, ayrıca da Oculus- Göz, Before I Wake gibilerini yönetmiş olan Mike Flanagan’ın sinemasında özel bir etki gücü yok.
Ayrıca kendi adıma bu filmlere küçük çocukların da katılıp kullanılmasını hiç sevmiyorum. Bir de ruhlara yüksek fiziksel güç atfetmek ve herşeyi savurup dağıtmalarını göstermek yok mu!...Ki aslında klasik korku filmleri bunu yapmamaya özen gösterirlerdi.
Sonuç olarak, ancak türün umarsız meraklıları için....
Not: Yarın (Pazar) saat 15.00'Ten itibaren Ataşehir’deki Mustafa Saffet kültür merkezinde Atıf Yılmaz’I ve sinemasını anacağız: Türkan Şoray, Deniz Türkali ve Aytaç Arman’ın da katılmasıyla... Bekleriz.