Atilla Dorsay

11 Ocak 2015

Bunları mutlaka yazmalıyım; karikatürcü vurmanın dayanılmaz ağırlığı!

Sizler Allah adına bu işleri yaparken, inancınıza göre Allah’ın yarattığı dünyada insanoğlunun bu özelliğini nasıl gözardı ediyorsunuz?

ZAMAN’DAN ’MANİDAR’ MİZAH EKİ: PÜFF

Karikatürcü vurmanın dayanılmaz ağırlığı!

İnsan söyleyecek söz bulamıyor. Bunca şiddet ve teröre bulaşmış günümüzde, bir barış vu huzur dünyası olması gereken din’e sığınarak yapılan bir katliamın bu kez karikatüristlik denen o çok  özel, incelikli, ayrıksı ve zarif mesleğe yönelmiş olması karşısında...

Kaç tane karikatürcü tanıyorsunuz? Dünyada kaç tane var? O meslek siyasetçi, bakkal, iş adamı, müteahhit, bankacı veya tüccara benzemez. Andığım tüm bu meslekler elbette saygındır, hepsi insan için insan tarafından icra edilir, toplumun hepsine ihtiyacı vardır.

Ama ya karikatüristlik? Onlar çizgi yeteneğiyle alaycı bir zihni, oluşmuş bir dünya görüşüyle güncelliği en sıkı biçimde izleme pratiğini, ilke sahibi olmakla sonsuz hoşgörüyü birleştirmiş çok özel insanlardır. Ve her ülkede çok az yetişir.

Benim yaşımdaki bir okur bile geçmişe şöyle bir bakınca kaç ismi hatırlar: Cemal Nadir, Sururi, Ramiz, Ali Ulvi, Turhan Selçuk, İsmail Gülgeç gibi ‘göçmüşler’. Ya da daha yakınlardan Bedri Koraman, Piyale Madra, Ramize Erer, Turgut Çeviker, Tan Oral, Behiç Ak, Semih Poroy, Kamil Masaracı, Musa Kart gibileri. Unuttuklarım mutlaka olmuştur, beni bağışlasınlar!..

Ve bu sözümona Müslümanlar, Batı uygarlığının merkez kentlerinden Paris’te, bunlardan onunu birden vuruyor. En acımasız biçimde...Ki aralarında Wolinski, Cabut, Charbonnier gibi dünyaca tanınmış, kimileri ülkemize gelip camilerimizden hamamlarımıza heryeri görmüş ve AB’nin geleneksel Türkiye ilgisizliğine karşı kalemleriyle çıkmış aydın kişiler. Olacak şey mi?

Oysa karikatür mizahın ayrılmaz bir parçasıdır, mizah ise aklın ve zekanın temel bir dışavurumu. Onsuz insan, gerçek anlamda insan olmaz. Çünkü insanoğlu, bilindiği gibi, gülmesini bilen tek yaratıktır. Sizler Allah adına bu işleri yaparken, inancınıza göre Allah’ın yarattığı dünyada insanoğlunun bu özelliğini nasıl gözardı ediyorsunuz? Eğer Büyük Allah her kulunun herşeyi hiç sorgulamadan, sadece inanç çerçevesinden bakarak kabul etmesini, şüphe ve tartışmaya hiç bulaşmamasını arzu etseydi, ona ne bu gülebilme, dolayısıyla alay etme ve mizah yapma yeteneğini, ne de bunca aklı verir miydi?

Neyse, benin alanım olmayan bu konularda ahkam kesmeyeyim, kestiğim kadarı içinse özür dilerim. Gerçek din alimleri bu konuları işleseler iyi olur. Bense Behiç Ak dostumun “toplumun vicdanı” dediği bu karikatüristleri öldürme eylemini bir kez daha, en katı biçimde kınıyorum.

Kimi dostlarımın “Avrupa’nın 11 Eylülü”, kimilerinin “yeni bir dönemin başlangıcı” diye en karamsar sözlerle karşıladığı bu eylemin, insanoğlunun bir başka temel özelliği olan sağduyu ile ve sonsuza dek karşılıklı görüşme, diyalog ve empati ile, en az zararlı biçimde atlatılmasını diliyorum.

 

Zaman’ın tam zamanında gelen eki

 

Bir ‘mizah eki’ni her gazeteden beklerdim, ama ya Zaman’dan? ‘Cemaat’in yayın organı, inançlı ve ‘mütedeyyin’ bir kitlenin gözde gazetesi Zaman, mizah denen ve yukarda tarifini kendimce verdiğim tehlikeli bir alanda, hem de özel bir ek çıkaracak?

Doğrusu duyunca şaşırdım. Ve Cuma gecesi gazetede verdikleri tanıtım toplantısına gittim. Amacım biraz da ilgiyle okuduğum Mümtaz’er Türköne, A. Turan Alkan, Ali Bulaç gibi isimlerle tanışmaktı.

Gerçi sadece sayın Alkan’la tanışabildim. Ama akşamüstü toplantısı yeterince ilginçti. Doğrusu Püff adlı ekibi hazırlayan genç kadroyla da, Zaman ve Samanyolu TV’den birçok yöneticiyle konuşmak da hayli keyifli oldu.

Benim için asıl önemlisi, dediğim gibi bu ekin içerdiği sürpriz unsuruydu. Mizahın hedef alındığı bu önemli suiktastten sadece birkaç gün sonra çıkacak olan ek, nasıl bir ‘manidar’ yan içeriyordu....Elbette çok daha önceden planlanmış bu ek son olayla birleşince, bu ‘manidarlık’ artık bir insan işi değil, kaderin bir cilvesi oluyordu sanki...

Zaman genel yayın müdürü Ekrem Dumanlı’nın “maalesef sözün bittiği, çizginin başladığı yerdeyiz” dediği girişimi, derginin editörü Abdullah Yavuz Altun “Baskılar arttıkça mizah bir ihtiyaca dönüşür” diye sunuyordu.

Bense kendi adıma her Pazartesi verilecek Püff’ü gerçek bir  merakla bekliyorum. Bir büyük gazetenin haftalık bir mizah ekine başlaması başlıbaşına bir gazetecilik olayı.

Ama ayrıca, bu gazetenin hem ülkenin en çok satan gazetesi, hem de ‘cemaat’in gayriresmi yayın organı olması, meselenin önemini arttırıyor. Ve inançla zekanın, müslüman kimliğiyle hoşgörünün, dogmayla çağdaşlığın bir tür buluşması olarak, beni gerçekten heyecanlandırıyor. Beklemeye ve izlemeye değer bir toplumsal deneyim....