X X X (Ouistreham) Yönetmen: Emmanuel Carrere Fransız filmi, 2022 |
Spoiler içerir...
Sinemalarda yepyeni bir Fransız filmi. Ne güzel bir sürpriz. Özlemiştik. Juliette Binoche'u haydi haydi... Bakalım, bu güzel buluşmanın ne özellikleri var...
Film Fransız kadın gazeteci Florence Aubenas'ın gerçeklere dayanan ve çok satmış belgesel romanı Ouistreham Rıhtımı'nın on yıl sonra gelen uyarlaması. Gazeteci o dönemde Fransız toplumunda başlayan işsizlik, görece yoksulluk, enflasyon gibi toplumsal olayları, Normandia'daki Caen kentinde yaşadığı gibi anlatmış. Yaşadığı derken, filmde kendisinden yola çıkan Marianne Winckler evlenip boşanmış (kocası onu komşusuyla aldatıp onun evine geçmiştir!), mutsuz ve hüzünlü bir kadındır. Ve artık hiçbir gayesinin kalmadığı yaşamında bir iş edinmek ve yeni bir çevreye kavuşmak için oraya gelmiştir. Hem de ileri bir yaşta; üniversiteyi bitirmesinden 23 yıl sonra...
Fransa'da iş bulmak için sayısız kurum vardır. Marianne yıllarca çalışmayıp 'ev kadını' olarak kaldığı için, hukuk eğitimine rağmen doğru-dürüst bir iş bulamıyor. Sonunda 'temizlikçi' kadınlara iş veren bir şirketin kapısını çalıyor. Ve orada emekçi statüsünün farklı yüzleriyle karşılaşıyor.
Sonraları işler giderek karışıyor. Önceleri evlere giden, ama sonradan Fransa ile İngiltere arasında sefer yapan devasa bir gemide çalışmaya başlayan kadınlar, bu gemideki sayısız kamarada geminin yanaşma ve yeniden dolma saatleri arasındaki kısa sürede yatakları değiştirme, tuvaletleri temizleme ve her yeri mis gibi yapma görevini becermeye çabalıyorlar. İnanılmaz bir enerjiyle; kimilerinin iri ve şişman bedenlerine rağmen... Tam bir kadına dönük işkence sistemi...
Bu arada erkek emekçilerin özelikle 'tuvalet işleri'ni kadınlara bırakma eğilimi ya da pencereleri 'Fransız ya da Amerikan usulü' yapma tartışmaları kimi ilginç ayrıntılar oluşturuyor!..
Ama sonuç olarak aralarında çok sağlam bir dostluk oluşuyor. Özellikle Marianne ile alabildiğine öfkeli ve çelik iradeli Christele ve saflık numunesi Marilou arasında... Bu öylesine bir kadınlar birliğidir ki aklımıza hemen o güçlü kadın tipine dayanan filmler geliyor: En son Kod 355 ve bizim sinemamızdan Benden Ne Olur gibi. Ama bu kez hikâye gerçeklere dayanmakta, İngiliz emek destancısı Ken Loach'a selam göndermekte ve de bu yaşanmışlık duygusu nedeniyle yüreğimize başka türlü dokunmaktadır.
Ancak filmin sürprizleri bitmemiştir. Daha sonraları Marianne'ın asıl kimliği ve kişiliği ortaya çıkacaktır. O bir yazardır ve tüm bu işkenceye tek bir şey için katlanmaktadır: Yaşanan ekonomik bunalımı içeriden, en yakın biçimde izlemek ve bunu bir kitaba dökmek... Bu elbette 'hayırlı' bir iştir, bir misyondur. Hatta belki o emekçi kadınlara yapılacak en büyük iyiliktir. Ama iki temelde farklı hayat biçiminin karşılaşmasında, o ilk masum saflık korunabilir mi? O gerçek emekçilerle bu aslında 'tuzu kuru' entel yazarın o sımsıcak dostluğu aynı biçimde sürebilir mi?
Filmde Marianne'in düşüncelerinin iç monologlar biçiminde verilmesi ilginç bir yöntem olmuş. Ayrıca kadınların yalnızca emek sahnelerinde değil, örneğin Amerikan barda içerken, bowling oynarken veya bir süpermarkette dolaşırken gösterilmesi de çok hoş. Ya da gemide hapis kalma bölümü...
Efsanevi oyuncu Juliette Binoche 1964 doğumlu olduğuna göre, bugün 58 yaşında. Biraz yaşlanmış, ama yüzündeki o kişisel anlam ve çekicilik yerli yerinde duruyor. Diğer oyuncular ise tümüyle amatörlerden seçilmiş: Böylesine iddialı bir film için pek görülmemiş şey!.. Ama bu kazanılmış bir seçim. Özelikle Christie'de Helene Lambert ve Marilou'da Lea Carne müthiş!.. Erkek rolleriyse söz etmeye değmeyecek kadar küçük... Sorry, gentlemen!..
Yarın: Derisini Satan Adam