Atilla Dorsay

13 Nisan 2023

Bu Dracula filminde korku da var, güldürü de...

Çok fazla şey beklememek kaydıyla seyri hoş bir film...

RENFİELD

X X X

Yönetmen: Chris McCay
Senaryo: Ryan Ridley
Görüntü: Mitchell Amundsen
Müzik: Marco Beltrami
Oyuncular: Nicholas Hoult, Nicolas Cage, Awkfawina, Ben Schhwartz, Shohreh Aghdashloo, brandon Scott James, Adrian Martinez, Camille Chen, Bess Rous

Universal filmi, 2023.

Bu kendine özgü film aslında hayli şaşırtıcı. Çünkü bir korku-gerilim filmi gibi başlıyor. Ama film boyunca komedi unsuru da kendini duyuruyor. Sonuç olarak hayli iyi vakit geçirttiği söylenebilir.

Son dönemde birkaç TV dizisine mekan olan, ABD'nin gerçekten en tipik kentlerinden New Orleans'ta geçiyor hikâye... İlk başlarda bize 1920 sonları, 30'ların başlarının moda korku filmlerinden olan Dracula'dan birkaç sahne gösteriliyor: ilk Kont Dracula Belu Lugosi'nin görüntüleriyle... Sonra günümüz New Orleans'ına geçiliyor. Konu yumuşatılmış ve bir güldürünün kalıplarına oturtulmuştur. Modern Dracula'nin bir yardımcısı (katibi ya da hizmetkârı da diyebilirsiniz) vardır ve Renfield adlı bu genç adam patronuna yürekten bağlıdır.

Ama zaman içinde bu bir çatışmaya dönüşür. Öylesine ki Renfield bir terapi grubuna girip gerçek bir yaşama dönmeye çalışır. Araya kentine huzur getirmeye kararlı kadın polis Rebecca, kentte bir kirli işler ve suçlar şirketinin başkanı, yaşlı ve otoriter Bellafrancesca ve şımarık oğlu Tedwards da girerler.

Ve elbette, bizzat Dracula... Perdenin bu en çok canlandırılmış korku kahramanı, bu kez Nicolas Cage'in görkemli oyunuyla bir yenilik yaratır: hem çok ürkünç, hem de komik bir kişilik... Doğrusu sipsivri dişleri, bol yüzüklü parmakları, siyah parlak gömleğiyle bu yepyeni bir Dracula'dır. Etrafı tarafından "Hâlâ her gün yiyeceği insanları mı götürüyorsun?" diye sorgulanan Renfield ise enerjiyi insan etinden değil, ama canlı yuttuğu böceklerden alır!..

 

İşte böyle bir film. Dracula ile hizmetkârının 'toksik ilişki'lerini işlerken, bizlere şiddetin hep hazır olduğu bir atmosfer, son derece iyi çekilmiş kavga-döğüş sahneleri ve sürükleyici bir aksiyon havası sunuyor. Belki sinemada yapılagelmiş hem böylesine kanlı, hem de bunca komik ilk film...

Yönetmen Chris McKay, The Lego Batman Movie ve The Tomorrow War filmleriyle tanınmıştı. Bu filmin altından iyi kalkmış denebilir. Kadro ise çok iyi. Bir türlü yaşlanmayan Nicolas Cage sanki 1988 yılındaki Vampir's Kiss filminde bunun provasını yapmıştı. Hem ürkünç, hem komik olmanın olduğu kadar, aksiyon sahnelerinin de altından çok iyi kalkmış.

Nicholas Hoult'un Renfield'i son derece sempatik ve canlı. Filme çok şey kazandırmış. Kadın polis Rebecca'da Awkwafina, şirket sahibesinde bir zamanların ünlü İranlı oyuncusu Shohreh Aghdashloo, oğlu Tedward'da kendine göre bir komedi tarzı olan Ben Schwartz da misyonlarını yerine getirmişler. Deneyimli Marco Beltrami'nin müziğiyse anmaya değer.

Sonuç olarak, çok fazla şey beklememek kaydıyla seyri hoş bir film...


YARIN: SÜPER MARİO KARDEŞLER

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...