XX½ (Resident Evil: Welcome to Raccoon City) Yönetim ve senaryo: Johannes Roberts Amerikan filmi, 2021 |
İşte bol filmli bir haftanın sinemalara gelen iki filmi daha... Sırayla göz atalım.
Resident Evil aslında ünlü bir video oyunu. Birkaç kuşağı mest etmiş, hayran kitleleri yaratmış ve sonunda sinemaya da alınmış. Bu konuda en büyük çabayı tam adı Paul W. S. Anderson olan yönetmen yapmış. (Bunu yazıyorum, çünkü soyadı Anderson olup adı değişen bir sürü yönetmen var!... Örneğin dün yazdığım Fransız Postası'na bakın.)
Bu fantastik sinema meraklısı sanatçı, 2002'de başladığı (ve o zamanlar bizde Ölümcül Deney adıyla gösterilen) serisini sadık biçimde sürdürmüş: 2004, 2007, 2010, 2012 ve nihayet 2017'deki filmleriyle... Ayrıca bu adda bir dizi de hâlâ Digitürk'te gösteriliyor.
Bu kadar patırtıdan sonra yeni bir bölüme gerek var mıydı? Bunu yalnız ben değil, en koyu hayranları bile söyleyip yazıyor. Benim gibi seriyi bağrına basmamış bir sinefil bu durumda belki olaya daha yansız olarak yaklaşır sanıyorum.
Ayrıca tanıtımlarda bu filmin 'her şeyin öncesine' gittiği ve tüm olayların başlangıcını ele aldığı da söyleniyor. O zaman bakalım, her şey nasıl başlamış!...
Hikâye 1990'ların sonlarında başlıyor. ABD'nin Raccoon kenti ilaç sanayinin dev şirketi Umbrella'nın da başkentidir. Ama şirket çeşitli nedenlerle bu şehri terk etmeye kararlıdır. Bu da aslında büyük, çok büyük şirketlerin bir kente ve bir ülkeye iyilik kadar kötülüğü de nasıl getirebileceği konusunda ilginç bir örnek sayılabilir!
O ara Raccoon Şehri Yetimhanesi'nde olaylar baş gösterir. Özellikle ana-babalarını bir kazada yitirdikleri için orada yaşan biri kız iki kardeş korkunç düşler görmeye başlar. Arada geçen birkaç yıldan sonra ise başka şeyler olur. Bir yol kazasında çarpılıp ölen bir kızın birden dirilmesi, sokakta dolaşan insanların yavaş yavaş birer hayalete dönüşmesi, daha da ileri geçerek polis ya da filmin birkaç 'olumlu kahramanı' tarafından vurulup öldürülen kötülerin bir türlü ölmemesi ve tüm kanları, yaraları ve korkunçlukları içinde hayata dönmeleri geliyor. Yani bir dönemin ünlü korku efsanesi Walking Dead- Yürüyen Ölüler ve 1968'deki ilk ünlü filmden sonra birçok korku filminin başvurduğu bir motif.
Ve sonunda tüm düğümlerin bir gece içinde çözülmesi... Tek bir gecenin muhtelif saatlerinde savaş sürüyor: İyilik ve Kötülük, acımasız kapitalizmle toplumculuk, sevgiyle nefret, iyimserlikle kötümserlik arasında... Bakalım kim kazanacak!...
Bu eskimiş gözüken ögelerin yanı sıra, elbette yine ünlü bir tema var: Amerikan taşrasının o vazgeçemediği uğursuzluk. Kim bilir kaç filmde sanki oradaymışız gibi hissettiğimiz... Ama birkaç yeni, çağdaş motif de yok değil. Örneğin kadın kahramanlar... Filmin özellikle boylu-boslu, sırım gibi, yakışıklı üç erkek kahramanının, yani Chris'te Robbie Amel, Leon Kennedy'de Avan Jogia ve Wesker'de Tom Hopper'in yanı sıra, iki kadın kahraman, yani Claire'de Kaya Scodelario ve Jill Valentine'da Hannah John-Kamen öylesine cesur, yürekli ve becerikli gözüküyor ve kötülere karşı savaşıyorlar ki... Hatta gerçek şeytanın ta kendisi olan William Birkin rolündeki deneyimli oyuncu Neal McDonough'u bile al-aşağı ediyorlar!...
Onlar olmasa finaldeki resmi bültende dendiği gibi: "Kent boşaltıldı ve kimse sağ çıkmadı" olacaktı. Oysa bizim bir avuç kahramanımızın sağ-salim çıktığını bizler biliyoruz!... Ki aralarında özenle korudukları bir kız çocuğu da var. Bu da elbette çocukları hep koruyup gözetme gereğinin bir somutlaşması oluyor. "Me-too" mesajından sonra o mesajı tamamlayan ve cuk oturan...
Herhalde kavradınız: Ancak türün meraklılarına göre bir film...
Öyle bir köpek ki bu dev kırmızı yaratık!
X X X (Clifford: The Big Red Dog) Yönetmen: Walt Becker Paramount filmi, 2021 |
Bu çocuklar için popüler canlandırma kitapları yıllar öncesinde (neredeyse 50 yıldır) çok satmış. 2000'lerden itibaren TV'ye alınmış ve bu kez gerçek oyuncuların da işin içine karıştığı daha iddialı bir eğlenceliğe dönüşmüş. Canlandırma dizisi olarak büyük sükse yapan bu hikâye, şimdi bir film olarak karşımıza geliyor. Ve harika oyuncularla usta işi canlandırmayı çok iyi harman ediyor.
En başlardaki küçük köpek de gerçek bir köpek mi? Olabilir, ama o da öyle marifetler yapıyor ki bu ihtimal zayıflıyor: O da oyuncuların arasına sokulmuş bir animasyon ürünüdür!... Ama sonrasında köpeğimiz birden büyüyerek devasa boyutlara erişince... Ve ortalığı birbirine katınca... Ki bunun onu himayesine almış Emily'nin dileği olarak mı, yoksa gizemli köpek uzmanı Bridwell sayesinde mi olduğu belli değildir!...
Ama artık kesindir ki o modern teknolojinin ürünü bir harika köpektir!... Ve her göreni korkutsa da sorunda herkesin sevgisini kazanacaktır. Hele bir gökdelenin tepesinden düşen birini birden fırlayarak kurtarınca...
Bu sempatik film alanında bir devrim yapıyor sayılmaz. Örneğin geçen haftaların Walt Disney filmi Encanto kadar önemli değil. Ama öylesine sevimli ki... Gerçek oyuncular da buna katkıda bulunuyor. Özelikle hayvanımızın sadık küçük sahibesi Emily'de Darby Camp, şaşkın yakışıklı ağabeyi Casey'de Jack Whitehall, gizemli hayvan koruyucusu Bridwell'de emektar ve emekli John Cleese, küçük Çinli çocuk Owen'de İzaac Wang çok iyiler. Neredeyse kırmızı köpeğimiz kadar!...
Ve öyle bir film çıkıyor ki ortaya... Örnekse bana hafta sonu meşguliyetlerime rağmen (ki arada tutkunu olduğum briç oyunu da var!) "bırak her şeyi, al torunlarını bu filme götür" dedirtiyor. Anlayın artık!...
Not: Verimli bir haftada gösterime giren Semih Kaplanoğlu'nun Oscar adayı olan son filmi BAĞLILIK HASAN basına gösterilmedi. Hafta sonu görüp yazmaya çalışacağım. Aniden gösterime giren 2021 Cannes Altın Palmiye'li TİTANE filmini gördüm, ama öylesine nefret ettim ki ne bir daha görmeye niyetim var, ne de yazmaya... Meraklısı gidip görsün.