X X 1/2 Yönetim ve senaryo: Scott Beck, Bryan Woods Sony-Columbia filmi, 2023 |
Alın size insanlığın geçmişinden gelen, yer yer göz kamaştırıcı, yer yer çocuksu, ama en çok genç bir kuşağa seslenen bir bilim-kurgusal masal... İnsanlığın geçmişi derken, o kadar da eski değil canım... Sadece 65 milyon yıl öncesinden söz ediyoruz!..
Evet, başta söylendiği gibi insanoğlunun gelişiminden önce, uzayın sonsuzluğunda başka uygarlıklar vardı. Örneğin Samaris gezegeni... Ama orada gördüğümüz ilk insanlar, bir kızları olan bir çift, doğrusu hiç de o hayalimizde canlandırdığımız mağara insanları gibi değil!.. Tersine Mills, siyahi eşi Alya ve kızları Nevine, gayet medeni gözüküyorlar!.. Baba Mils zaman zaman çıktığı ve ortalama iki yıl süren uzay yolculuklarından birine çıkacaktır. Bu kez kızının yakalandığı bir hastalığı iyileştirmek için... O hastalık nedir, ilacı ne oacaktır, bunları asla öğrenmeyiz!..
Ama uzay bildiğimiz gibi değildir. Yani filmlerden bildiğimiz... Bu, bilinmeyen güçlerin verdiği isimle (ki onlar daha sonra da tüm olayları, yani tüm filmi sesleri ve emirleriyle yönlendireceklerdir) 3703 numaralı keşif uçuşudur. Ve uzayda karşısında inanılmaz bir göktaşı yağmuru bulur. Geminin yapacağı tek şey vardır: düşmek. Ve tüm yolcular ölür gider. Mills'in dışında... O da kendisini gizemli bir gezegende bulur. Ki bunun dünyamız olduğu anlaşılır. Öylesine çabuk ki, benim burada yazmam bir 'spoiler' sayılmaz!..
Bu arada Mills sürekli kızının hayallerini görürken, kazadan kurtulduğu anlaşılan bir kızla tanışır. Adı Koa olan on yaşlarında bir kızcağız... Ama İngilizce konuşmadığı için onunla anlaşması zor olur. Bu arada kendisinin o çağda nasıl, hem de böyle kusursuz bir İngilizce konuştuğu da anlaşılmaz!.. Ama Koa ondan en azından home-yuva, family-aile gibi sözcükleri kapar.
Ancak ikisinin başı asıl dönemin hayvanlarıyla derde girecektir: türlü-çeşitli dinozorlardan börtü-böceğe ve her tür sürüngene... Bu arada kıza ıslık çalmaktan gece mumları dikmeye, dinozor öldürmekten yara tedavisine çok şey öğretecektir.
Evet, karşımızda tam bir fantezi var. Fantastiği fanteziye doğru aşırı biçimde kaydıran... Hele o sözümona bilimsel deyişler: 'hayat kurtarma listesi' veya 'navigasyon sistemi' gibi. Ve de uzaklardan bir yerden (eskilerin dediği gibi 'gaipten') sürekli komutlar veren o kadın sesi... Yani kolay anlaşılmaz bir üstün teknoloji...
Ama ne gam... Çünkü bir yandan bu hikâye gerçek ve tüyler ürpertici bir yaşam mücadelesine dönüşüyor. Öte yandan her cins irili-ufaklı dinozor her ne kadar o ünlü Jurassic Park dizisi kadar devasa değilse de, yeterince ürkünç olmayı başarıyor. Birkaç sahne de duygusallıklarıyla öne çıkıyor: Mills'in kızıyla konuştuğu veya Koa'nın 'family' diyerek hıçkırdığı sahneler gibi...
Bu arada filmin yazar-yönetmenleri Scott Beck ve Bryan Woods ikilisinin daha önce A Quiet Place- Sakin Bir Yer adlı çok ilginç gerilimi yarattıklarını belirteyim. Küçücük kadrolu filmde usta oyuncu Adam Driver tüm filmi yüklenmiş. Ve gerçekten harika oynuyor. Yakında ondan birkaç iddialı film dolayısıyla yine haber alacağız. Koa'da Ariana Greenblatt da övgüyü hak ediyor.
Yarın: ÇIĞLIK
Atilla Dorsay kimdir? Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"... |