Atilla Dorsay

08 Şubat 2025

Bir Balkan ülkesinde eşcinsellik, aile ve hoşgörü üzerine

Karşımızda bir zamanlar Cristian Mungiu ve Cristi Puiu gibi ustalar yetiştirmiş bir sinemanın son Cannes şenliğinde büyük ilgi görmüş filmi var

DÜNYANIN SONUNA ÜÇ KİLOMETRE

X X X

(Three Kilometres To The End Of The World)

Yönetmen:
Emanuel Parvu
Senaryo: Miruna Berescu-Emanuel Parvu
Görüntü: Silviu Stavila
Oyuncular: Ciprian Chiujdea, Bogdan Dumitrache, Laura Vasilu, İngrid Berascu, Valeriu Andriuta, Richard Bovnoczki, Adian Titen 

Romen filmi 2024

Romanya’dan gelen oldukça ilginç bir film ekranlarımızda... Farklı ülkeler kadar, değişik ve cesur konulara el atan filmleri sevenler de rahatlıkla izleyebilir.

Film günümüz Romanya’sının kırsal kesiminde geçiyor. İlk başta genç bir çocuğun (sonradan 17 yaşında olduğunu öğreniyoruz) kendi yaşlarında bir gençle fazlasıyla yaklaştığını görüyoruz. Öpüşmeye dek uzanan.... Böylece Adi’nin (bunun Türkçe anlamını lütfen unutalım!) eşcinselliğini öğrenmiş oluyoruz. Ama belki daha modern bir ülkenin büyük bir kentinde hoşgörülebilecek bu ilişki, bu taşra dekorunda kötü karşılanıyor. Ailesi, çevresi, hatta her şeye karışmayı görev bilen ilkel anlayışlı polis tarafından...

Ama olay olabilecek en kötü biçimde gelişiyor. O "yasak sevgili" bir turisttir ve geçip gider. Ama çevredeki tutucu bir ailenin iki oğlu bir araya gelerek Adi’yi iyice pataklıyorlar. Filmin sonuna dek yüzünde taşıyacağı yaralar edindiği bir acımasızlıkla...

Böylece bu küçük kasabada bile ne denli zalim bir zihniyetin varolduğu yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Ve zaten yaralı-bereli Ati eli-kolu bağlı, ağzı bantlanmış bir hale getiriliyor. Bir yerde "Dayak ve seks....İşte geriye alamıyacağınız iki şey" denmesi boşuna değil!... İşin içine babalar, analar, dedeler de karışıyor.. Anneler -ya da kızkardeşler- yine en hoşgörülüsü. Ama ya ötesi?.

Merkezinde Willows Bar bulunan kasabada öyle bir sahne var ki... Herkesin ağzı bozuluyor; burada yazamayacağım küfürler bedava dağıtılıyor!.. İşler giderek bir şeytan çıkarma ayinine dek varıyor. Öylesine bir atmosferde halkın Romanya’nın iyi günlerini, özellikle de Çavuşesku’nun iktidarını anmaları kaçınılmaz oluyor.

Önemli bir nokta ise bir kadın portresi üzerine... Ana kahramanımız Adi’nin yaşı (17 olduğunu hatırlatırım), olaya Çocuk Hizmet Kurumu adlı kuruluştan bir hanımın yollanmasını sağlıyor. Ve karşımıza sarışın, inatçı, ilke sahibi bir hatun çıkıyor. Adi’nin başına gelen herşeyin hesabını sormak üzere.... Ama sonunda onu bile uzaklaştırıyorlar. Bir sonuç elde etmeden...

İşte böyle.... Karşımızda bir zamanlar Cristian Mungiu ve Cristi Puiu gibi ustalar yetiştirmiş bir sinemanın son Cannes şenliğinde büyük ilgi görmüş filmi var. Ve film bir eşcinsellik ve ‘gay aşk’ hikayesini aşıp, tüm bir ülkenin çağdaş konumunu ortaya koyuyor. O Danubyen (yani Tuna nehri boyunca uzanan) yöredeki herhangi bir coğrafyaya uyarlanabilecek bir hikaye... Ama içerdiği cinsellikten din kurumuna, çağdaş aile ahlakından günümüzde yok olmaya yüz tutan hoşgörü kavramına, karmaşık ve zengin bir içerik taşıyor.

Görsel açıdan bakarsak.... Hayli geniş bir ekran var karşımızda. Ve genelde hareketsiz bir kamera... Bu da yer yer hayli ağırlaşan bir sinema diline dönüşüyor.

Demek ki kimi kusurları olan bir film bu.... Ama ben, tüm bu anlattıklarımı ilginç ve önemli bulan sinefilleri görmeye çağırırım..

NOT: Aylık Milliyet-Sanat dergisinde yıllardır inatla sürdürdüğüm Sinemanın Hazineleri yazılarında, bu ay Miss Sadie Thompson- Dişi Şeytan adlı film var. Curtis Bernhardt imzalı 1953 yapımı filmde özellikle Gilda filmiyle ölmezleşmiş Rita Hayworth, Jose Ferrer, Aldo Ray, Charles Bronson gibi isimler var. Giderek zenginleşen bu rakipsiz sanat dergisini de size içtenlikle öğütlerim.