X X X ½ (Ambulance) Yönetmen: Michael Bay Warner Bros filmi, 2022. |
Ambulans'ı dünyada ilk gösteren ülkelerden biri Türkiye olacak. imdb'de şimdiden 10 üzerinden 8'lik bir not almış ama hakkında yazılmış tek bir eleştiri veya okur görüşü mevcut değil. Bu açıdan benim yazacaklarım da belli bir 'bekaret' içeriyor, haberiniz olsun!..
Film 2005 yılında çekilmiş bir Danimarka filminden alınmış, onun iki yazarı da jeneriklerde zikrediliyor. Ama sanırım o filmi fersah fersah aşmış, çünkü son dönemde gördüğüm en iddialı filmlerden ve en parlak aksiyonlardan biri.
Elbette bunda yönetmen Michael Bay'ın da rolü var. Sinema hayatına bir sürü müzik videosuyla başlayan sanatçı, 90'lardan itibaren büyük bütçeli, parlak kitle filmlerine geçti. Şöyle bir hatırlarsak: The Rock - Kaya, Armageddon, Pearl Harbor... The Island - Ada, sonunda 5 filme ulaşan Transformers serisi, 6 Underground. Bu film ve ardından birçok projeye adım atmış bile...
Film biri siyahi iki çocuğun çok sevimli ilişkisiyle açılıyor. Sonradan onların iki üvey kardeş olduklarını anlıyoruz. Savaşlardan madalyalarla dönmüş siyahi Will Sharp; eşiyle birlikte, büyük bir ameliyat gerektiren bir hastalığa yakalanmış küçük kızlarına çare arıyorlar. Ve yıllar sonra karşılaştığı kardeşi, karanlık ve kirli işlerin peşindeki Danny...
Will kardeşine açıldığında, ondan ummadığı bir öneri alıyor. Danny bir ekip kurmuştur ve amacı, Los Angeles'teki bir bankayı soyarak, inanılmaz bir servet (32 milyon dolar!) kaldırmaktır. Will'den istediği, bilinen cesaretini ve şoförlük ustalığını kullanarak soyguna yardımcı olmasıdır. Böylece payını alacak ve ailesine gereken yardımı sağlayacaktır.
Bu tür filmleri izleyenler bilir, hiçbir şey planlandığı gibi gitmez. Ve sonunda ekip, çalınmış parayla birlikte dev bir Ambulans arabasının içine sığınır. Yanlarında ağır yaralanmış gencecik bir polis ve onu hayatta tutması için yanlarına aldıkları bir kadın ajan da vardır: EMT (evrensel bir Ambulans servisi) çalışanı olan ve elinden hayli doktorluk da gelen...
Doğrusu 2 saat 15 dakikalık filmin ilk yarım saati, o inanılmaz hareketliliği içinde beni neredeyse uyuttu!.. Devamlı hareket halinde bir/birkaç kamera, ona eşlik eden yine yerinde duramaz, fıkır fıkır bir müzik... Los Angeles'i lüks gökdelenlerden kıyı köşedeki gecekondu benzeri yapılara komple bir ziyaret... İnsanı yoran, ancak göz ucuyla izlenebilir bir aksiyon.
Ama sonrasında film gelişiyor. Birçok açıdan... Öncelikle entrika katmanlaşıyor, kıvrımlara kavuşuyor; bitmeyen ama giderek aşamaları daha da zorlanan bir tempoya geçiyor. Ve bu arada karakterler beliriyor; hikâyenin içerdiği insanlık ögeleri değer kazanıyor. Seyirci kendi kendine yanıtlayamadığı sorular sormaya başlıyor.
Ve evet, L.A.'in içinde ve çevresinde yaşanan o takip, sinemada görülmemiş bir görselliğe kavuşuyor. Entrika ilerledikçe 10 yılda 38 banka soymuş (ve yakalanamamış!) azılı bir suçlu olduğu ortaya çıkan Danny'yle onulmaz bir naifliği, bir tür çocuksuluğu olan Will, film boyunca kavgayı sürdürüyorlar. Peşlerindeki sayısız arabadan kaçan dev Ambulans, o amansız takibe karşın, içinde yaşanan büyük insan dramına mekan oluşturuyor.
Ve baş kadın karakter Cam (Camille), peşindeki arabalar ve tepesindeki helikopterlere rağmen, Ambulansın içindeki polise bir ameliyat gerçekleştiriyor. Telefonla gerçek doktorlardan yardım alarak... Aletler yetmediğinde saç tokasını çıkarıp kullanarak... Ve olayı duyurduğu polis arabaları "Dikkat! Kardeşimiz ameliyat oluyor!" diyerek hızlarını azaltıyorlar. İnsan hayatına saygının örnek bir uygulaması. Ve tümüyle görmelere seza bir bölüm...
İçinde otoriter komiserleri, cesur yürekleri, özveri sahibi kadınları olduğu kadar gay bir çifti de barındıran bu uzun ve karmaşık hikâye, sonuç olarak aksiyon türünün gerçekten doyurucu bir örneği. Ve belki ekrana gelmiş en sürprizli banka soygunu.
Roberto di Angelis'in kamera çalışması, Lorne Balfe'nin müziği doyurucu. Oyunculardan özlenen Jake Gyllenhall'in Danny'de, ilk kez müşerref olduğumuz Yahya Abdul-Mateen 2'nin Will Sharp'ta, Eliza Gonzales'in Camille'deki oyunları da kusursuz denebilir.