Atilla Dorsay

30 Kasım 2024

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

BARDA 2       

X  X  X

Yönetmen: Hande Türkel
Senaryo: Orçun Benli, Şükrü Üçpınar, Cem Özüduru
Görüntü: Melik Uslu
Müzik: Cem Öget
Oyuncular: İdris Nebi Taksan, Alperen Aldanmaz, Melisa Berberoğlu, Cem Söküt, Burak Can Doğan, Melissa Değer, Yalım Danışman, Alperen Çavdar, Doğa Yiğit, Ender Hacımustafaoğlu, Hilmi Ahıska, Kıvanç Baran Arslan, Berkan Şal, Ertan Saban, Fatih Al, İlker Kızmaz, Ejder Özkarslıgil

Sky Films ve Yakamoz International yapımı, 2024

İşte yine çok tartışma açacak bir film... Kimileri yanına bile yaklaşmayacak, kimileri meraktan görüp nefret edecek, yarıda çıkacaklar bile olabilir!.. Ama sonuç olarak bence hem sinemasal anlatımı, hem ele aldığı yaşamsal temalar ve başka şeylerle, gerçek sinefillerin bir göz atması gereken yapımlardan...

İlk Barda filmini görememişim. Serdar Akar’ın 2007 yılında yönettiği film zamanında hayli ilgi görmüştü, hatırlıyorum. Kadrosunda Nejat İşler, Serdar Orçin, Erdal Beşikçioğlu gibi ünlü isimler de vardı. Bu film ise öylesine reklam edildi ki, görmek vacip oldu. Emin olun, birkaç gündür hâlâ aklımda (ve belki rüyalarıma giriyor!) Önce bir barda alabildiğine kalabalık bir sahne görürüz. Sonra bunun bir film çekimi olduğu anlaşılır. Çılgın bir kamera bize çoğu genç bir kitle sunar: Hepsi haşin erkekler, aynı biçimde cesur kadınlar, hep avaz avaz bağırarak koşuşan insanlar...

Barda 2 filminden bir kare

İçinde bulundukları mekânın adı BARDA’dır. Ve bu eril güçle dişi yürekliliğin inanılmaz bir buluşmasıdır. Bar dekorunda dans edilir, ayakta şarkılar söylenir, hayatın tadı çıkarılır. Kendi adıma, o eski Yeşilçam’daki bar-pavyon sahnelerini hatırladım da bu filmin böylesine gerçekçi olmasını beğendim. Abartmalı da olsa...

Ama giderek ortaya önemli bir şey çıkar. En klasik biçimde, iyilerle kötüler ayrılmaya başlar. Elbette kadınlar otomatikman iyilerin arasındadır: Kimileri biraz bunu da abartsa bile... Şarkı söylemek de onlara düşer. Ve arada biri Asu adlı kıza diz çökerek evlenme teklifi eder... Sadece “Evlenir misin?” yerine “Eşlenir misin?” diyerek!...

Barda 2 filminden bir kare

Bu arada olmadık düzeyde sertlik başlar. Bir kadının ağzına zorla koca bir mikrofon sokulur, bir erkeğinkine de bir tabanca!.. Eril güç ve cinsel arzu, giderek tabanca kadar ölümcülleşir. Ve film gerçekten tam bir şiddet destanına dönüşmeye başlar. Olaylar biraz yayılınca, polis onları Kadıköy Emniyeti’ne getirir. Kadınlı-erkekli... Ama polis gücü bile olaya engel olmaya yetmeyecektir.

Bundan sonrası tam bir facialar geçididir. Bir tür ‘gizli şeytan’ olan en kötüler, örneğin en cesur kadına tam üç kez özür diletir. Ama bu yine de kabul görmez. Aralarında masumlar olsa bile en zalimlerde bulunan erkekler zeybek oynar; ardından kadınlara birer-ikişer tecavüze girişir. Hele o yüz numaradaki saldırı, tek sözcükle korkunçtur. Her yerin kan-revan içinde kaldığı o sahnelerde, en sakin erkek bile bir kadına kıyabilir. Ve biri sorar: Kadın ve erkek cinsleri gerçekten arkadaş olabilir mi?

Barda 2 filminden bir kare

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş bu film, belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Bunlardan biri olan bir kadın kahraman kaçıp kurtulduğunda, dışarıda hiç kimseden yardım bulamaz. Biraz abartılmış bir durum... Sonunda olaylar elbette mahkemeye düşer. Ve belki işin en acısı yaşanır: Adalet bile bunca ezilenin yanında yer almaz. Belki bu özellikle senaryoya girmiştir: Günümüzde Türk kadınının duçar olduğu, bir türlü önlenemeyen kıyımı hatırlatmak için... Aslında belki bu bile, bu acılı filme göz atmak için yeterli olabilir. “Aşk Bu” adlı güzel bir şarkıyla bitse de...

Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence... Onun için Hande Türkel’i kutlayalım. Ama tam tersine, belki ancak bir kadının böyle bir filmin hakkından geleceğini düşünmek de mümkündü. Her halde abartılı da olsa, günümüz Türkiye’sinde olup bitenler bir ölçüde ekrana yansımış denebilir. İşte filmi görmek için bir başka neden!.. Ayrıca Melih Uslunun görüntülerini ve Cem Öget’in müziğini de kutlamak isterim.

Barda 2 filminden bir kare

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."