FOKUS X X X Yönetim ve Senaryo: Glenn Ficarra, John Requa |
New York’ta lüks bir otelin barında oturan yakışıklı bir siyahi (Will Smith) yakıcı bir sarışınla tanışır: bir tür genç Sharon Stone (Margot Robbie). Ve odaya çıkarlar. Ama bunun bir şantaj tuzağı olduğunu anlaması gecikmez. Ne var ki Jess aslında ‘bu işleri’ öğrenmeye çok hevesli ve yetenekli bir kadındır. Ayrıca da öylesine çekicidir ki...
İş arkadaşlığı başlar ve aşka dönüşmesi gecikmez. Ama bu entrika ve yalan-dolan aleminde gerçek bir ilişki kurulabilir ve de sürdürülebilir mi?
Gayet kıvrak biçimde yazılmış bir senaryo, bizleri alıp sinemanın o hırsızlık ve aşkın atbaşı gittiği klasiklerine götürüyor: William Wyler’ın How To Steal A Million- Hırsız Aşıklar, Norman Jewison’un The Thomas Crown Affair- Kibar Soyguncu, Michael Mann’ın The Thief- Hırsız, Robert Altman’ın Thieves Like Us- Bizim Gibi Hırsızlar, Jerome Salle’ın Anthony Zimmer vb. filmleri.
Bu da onlar gibi sürpriz üstüne sürpriz içeren, dolambaçlı bir gelişimi sürdüren şık ve cilalı bir yapım. New York’tan New Orleans’a, oradan da Buenos Ayres’e uzanan çekimler, bu farklı kentleri çok iyi değerlendirmiş.
Hep birlikte çalışan Ficarra- Requa ikilisi, önceki filmlerinden daha iyi bir iş çıkarmışlar. Uzunca zamandır görmediğimiz Will Smith ile Richard Curtis’in About Time- Zamanda Aşk ve Scorsese’nin The Wolf of Wall Street- Para Avcısı filmleriyle keşfettiğimiz Avustralyalı dilber Margot Robbie uyumlu bir ikili olmuş. Yan oyuncular da yerli-yerinde.
Finale doğru gerilimi unutup bir aşk filmine doğru fazlaca dümen kırması belki bir kusur sayılabilir. Ama yine de da oyalayıcı ve keyifli bir seyirlik.
Görkemli döğüş baleleri görmek için
KİNGSMAN: GİZLİ SERVİS X X (Kingsman: The Secret Service) Yönetmen: Matthew Vaugh |
Aslında bu filmi sevip ısınamadım. Hakkında pek birşey bilmeden gitmiştim ve özellikle Colin Firth, Samuel Jackson ve Michael Caine gibi dev oyunculara bakarak, karşımda ciddi, dramatik ve sürükleyici bir gerilim-aksiyon bulmayı bekliyordum.
Ama hiç öyle olmadı. Yapımcılarından biri, yeni adıyla Marv Film (yani çizgi-roman alanında efsanevi Marvel Comics’in yeni yapım şirketi) beni uyarmalıydı: bunun da bir çizgi-roman uyarlaması olduğunu ve o çerçeveden bakmam gereğini bilseydim, belki filme daha yansız biçimde yaklaşabilirdim.
Oysa bu, dur-durak bilmeyen ve tümüyle çocuksu bir açıdan görülüp çekilmiş bir aksiyon. Yönetmene bakarsak, 1971 doğumlu İngiliz Matthew Vaughn sinema eğitimi almış bir küçük, yeni dahi sayılıyor. Layer Cake’i görememiş, Stardust- Yıldız Tozu (2007) adlı bilim-kurgusal masalına ise bayılmış ve “çağdaş sinemasal masallarda bir zirve” diye biten bir eleştiri yazmıştım. (Hayatımızı Değiştiren filmler- 2005- 2015). Sonraki filmi X Men- Birinci Sınıf’i ise serinin en başarısız filmi saymıştım. (Seri sonraki film X Men- Gelecek Günler’de ve Bryan Singer’in elinde yeniden yükselecekti).
Bu yeni film, Marvel’den uyarlanan filmlerin arasında en yükseklerde değil bence...Beş yaşındayken babası gözlerinin önünde öldürülen Eggsy, büyüyünce onun gibi ajan olur. Gizemli ve centilmen tavırlı deneyimli ajan Harry Hart, vaktiyle hayatını babasına borçlu olduğu için Eggsy’ye özel ilgi gösterir ve himayesime alır. Bu yaman döğüşçü, ayni zamanda tam bir İngiliz centilmenidir ve ona bu sanatı da öğretecektir.
Bu arada Eggsy, dünyaya sözümona barış ve huzur getirmek isteyen gizemli, siyahi mülti-milyarder Richmond Valentine’ı ve onun tehlikeli fikirlerini tanır: örneğin artan nüfus karşısında dünyamızı kurtarmak için insanları gruplara ayırarak, bir bölümünü tümüyle yok etmeyi!...Ayrıca bir avuç gençle birlikte, her an ölüm riski taşıyan zorlu bir eğitim alacak ve bir ara ‘köpek sevgisi’ nedeniyle kaybeder gibi olsa da, sivrilmeyi başaracaktır.
Görüldüğü gibi, bu hikayenin pek iler-tutar yeri yok. Ayrıca da ilk başlarda, hem de Colin Firth gibi Oscar’lı (‘Zoraki Kıral’) saygın bir oyuncunun büyük ölçüde ‘bizzat’ sıvandığı öylesine abartılı döğüş sahneleri var ki, şaşarsınız.
Ve film kısa sürede perdede herşeyin olabileceği, yerçekimi kanunundan en basit psikolojik verilere öğrenegeldiğimiz herşeyi altüst eden bir büyük alana, bir tür dev bilgisayar oyununa dönüşüyor. Bunu sevenlere iyi haber!..
Hele finale doğru, yine Harry Hart- Firth’ün karıştığı öylesine gösterişli ve abartılı bir büyük kavga var ki...Firth tek başına, koca bir salonu dolduran yüzlerce insanı haklıyor. Müthiş bir döğüş koreografisi, ölümcül bir bale. Sinemada görülmüş en büyük tek kişilik katliam, bireysel kuvvete ve kaba fiziksel güce görkemli bir saygı duruşu. Ancak görünce inanacağınız!...
Ve elbette yine çizgi-romandan gelen bir sürekli espri yağmuru. Birini anlatayım: James Bond hayranı kahramanımız J. B. etiketini sık kullanınca oluşan şu diyalog: James Bond, değil mi? /Hayır, değil/ O zaman Jason Bourne?/ Hayır, o da değil. Ama Jack Bauer!”. Bildiğiniz gibi Jason Bourne, sinemaya da aktarılan Bourne serisinin kahramanıydı. Jack Bauer ise yine çok ünlü 24 TV dizisinin...
Samuel Jackson’un inanılmaz, ama yorucu bir enerjiyle, Michael Caine’in açık bir tembellikle oynadığı, Colin Firth’ün ise en tehlikeli anda ve en büyük kavgada bile centilmenliği elden bırakmadığı, sonuç olarak yer yer ‘matrak’ bir film. Ama görülmese de olur.
Not: Polonya'daki okurum Gürkan Bayraktar. Mail'nizi kaybettim, bana yazar mısınız?