Atilla Dorsay

30 Ocak 2025

Antik efsanelerden süzülüp gelen bir trajedi

'Dönüş' filmi, antik çağla aramızda bir ilişki, bir modern bağ kurmaya çalışıyor. Onca bol sakal-bıyıklı erkek sanki günümüzün erkeklerinden farksız. Belki bu, hanım seyirciyi de sinemaya çekebilir!

DÖNÜŞ

X X X

(The Return)/

Yönetmen: Uberto Pasolini
Senaryo: John Collee, Edward Bond, Uberto Pasolini
Görüntü: Marius Panduru
Müzik: Rachel Portman
Oyuncular: Ralph Fiennes, Juliette Binoche, Charlie Plummer, Marwan Kenzari, Claudio Santamana, Angela Molina, Roberto Serpi, Chris Corrigan, Maxim Gallozzi

ABD-İngiltere- Fransa yapımı, 2025

İşte klasik mitolojiden süzülüp gelen bir film... Yönetmeni bizlere ünlü yaratıcı Pier Paolo Pasolini’yi hatırlatıyor. Ama onun akrabası değil… Hikâye klasik edebiyattan gelen efsaneler üzerine kurulu. Homeros’un yazılarından yola çıkarak Ülis’in Truva macerası… Sarayda yıllar önceki savaşta kocasını yitirmiş güzel kraliçe Penelope’nin yalnızlığı; tebaasının ona göz koyması ve adeta hepsinin talepkâr olup sıralanması… John Colee adlı yazarın romanından uyarlanan Edward Bond senaryosu, bizleri bu antik çağ masalına götürüyor. Ki bir antik çağ trajedisi de denebilir.  

Olaylar Ege Denizi’ne bakan vahşi, ama ayni biçimde güzel bir doğada geçiyor. Tam olarak İthaki adasında... Ve bir tepenin üzerindeki o eski sarayda... Yıllar önceki savaşta yitirdiği kocası Odysseus’u hala umutla bekleyen Penelope, evlenmeye niyetli değildir. O savaşta neredeyse tüm ordusunu yitiren Odysseus’unsa artık dönmeye yüzü yoktur. Ama bu dönüş kaçınılmazdır. Araya oğulları Telemachus girer. Ve de erkeklerin kesin egemen olduğu o çağdaki inanılmaz eril güç... Tezgâhta ördüğü kumaşlarla vakit geçirmeyi tercih eden Penelope ise, sanki gizli bir umutla bekler. Eninde sonunda bu çiftin onca erkek ordusunu aşarak buluşmaları kaçınılmazdır. Ama böylesi trajedilerin mutlu bitmesi beklenir mi, olabilir mi? Eğer sabırlıysanız, belki çok zaman sonra... Diyelim ki 20 yıl sonra!

Film antik çağla aramızda bir ilişki, bir modern bağ kurmaya çalışıyor. Onca bol sakal-bıyıklı erkek sanki günümüzün erkeklerinden farksız. Belki bu, hanım seyirciyi de sinemaya çekebilir! Ve elbette iki büyük oyuncu ön plana çıkıyor. Kraliçe Penelope’de eşsiz Fransız oyuncusu, özlenmiş Juliette Binoche’u bulmak az şey değil. Odysseus’taysa yine yaşını-başını almış, ama hala dimdik ayakta bir Ralph Fiennes’i bulmak gerçekten hoş. Hele finaldeki o iç burucu sahne... Kendilerini keyifle izletiyorlar.

Film öte yandan savaş denen ve dünyamızın hâlâ vazgeçemediği o belaya da el atıyor. Bir yerde “Savaş bazen ev olur” deniyor. Bir başka yerde “Savaş aşkı öldürür” vecizesi... Veya belki en tuhafı şu soru: “Dönüştüğün adamı yine de sever miydin?” Ayrıca çok tipik, neredeyse modern bir aşk üçgeni de ilginç. Diyalogların oldukça edebi ve ‘uhrevi’ olduğunu; müziğin az, ama öz kullanıldığını da ekleyeyim.

Demek ki hayli farklı bir film. Özetle, sizleri mitolojiye götüren bir masal... Meraklıları kaçırmasın.


YARIN: BRUTALİST

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."