Atilla Dorsay

16 Haziran 2022

Anneler ve kızları üzerine çarpıcı bir film

Bir yandan sakin bir Yunan adasındaki doğal ortamın Batı'dan gelme bir cemaat tarafından iyice hareketlendirilmesi; bir diğer deyişle uluslarası turizmin bir ülkeye kazandırdıkları ve kaybettirdikleri... Öte yandan, çocukları konusunda birçok ortak şeyi paylaşan iki anne ve birinin de kızkardeşi

KARANLIK KIZ

X X X ½

(The Lost Daughter)

Yönetim ve senaryo: Maggie Gyllenhaal
Görüntü: Helene Louvart
Müzik: Dickon Hinchliffe
Oyuncular: Olivia Colman, Jessie Buckley, Dakota Johnson, Ed Harris, Peter Sarsgaard, Paul Mescal, Dagmara Dominczyk, Oliver Jackson-Cohen

İngiliz filmi, 2021

Karanlık Kız, Amerikan bağımsız sinemasının bir dönemdeki çalışkan ismi, Jake Gyllenhaal'ın da kardeşi Maggie Gyllenhaal'ın yönetmen olarak ilk filmi. Netflix'te oynayan film birçok açıdan ilgiyi hak ediyor. 

Film bir Yunan adasında tatile gelen olgun yaştaki bir kadının öyküsüyle başlıyor. Sakin bir plajda tatiline başlayan, öğretmen ve yazar olduğu anlaşılan bu 'ciddi' kadın, bir süre sonra adaya üşüşen genç guruplarla takışır gibi oluyor. Yerleştiği şezlongu öteye yollamak isteyenlere tepki gösteriyor, kimileriyle kavga ediyor.

Bu arada birkaç hanımla tanışıyor. Birbirleriyle içten bir dostluğa başlıyor, karşılıklı özür diliyorlar. Onların ve de başkalarının çocukları vardır: daha çok kız olan... Veonlardaki ana-kız ilişkileri Leda'ya kendi hayatını ve iki kızıyla ilişkilerini hatırlatıyor.

O andan itibaren genç bir Leda da hikâyeye katılıyor. Ve böylece Leda'nın yaşadıklarını paralel kurguyla öğrenmeye başlıyoruz. Yıllar önce boşanmak istediği kocası onu ikna edemeyince kalkıp Kanada'ya gitmiştir. Son derece bencil bir kişiliğe sahip Leda, kızlarının kendisini terkedip babalarına gitmesine hayır demiyor; hatta özel ilişkileri içinde bunu destekliyor.

Ama yanıbaşında benzer ilişkileri, benzer hataları işleyen kadınları görünce, nasıl yanlışlar yaptığını algılıyor. Bu artık yazık ki harcanmış bir yaşamın, yitirilmiş bir mutluluğun ve kaçırılmış fırsatların öyküsüdür. 

Elena Ferrante'nin Çalınmış Bebek kitabından uyarladığı filmde Maggie Gyllenhall böylesi bir kadın öyküsü için ideal bir yönetmen gözüküyor. Kendisinin çocuk durumunu bilmiyoruz; ama bu az izlenmiş temaya ustaca yaklaşan bir romanı öylesine bir duyarlılık gösterisi haline getirmiş ki...

Bir yandan sakin bir Yunan adasındaki doğal ortamın Batı'dan gelme bir cemaat tarafından iyice hareketlendirilmesi; bir diğer deyişle uluslarası turizmin bir ülkeye kazandırdıkları ve kaybettirdikleri... Öte yandan, çocukları konusunda birçok ortak şeyi paylaşan iki anne ve birinin de kızkardeşi. O hep güzellik ve masumiyet sembolü olarak gösterilen, ama burada biraz öfkeli, isyancı, gürültücü, annelerine azap çektirmekten neredeyse zevk alan çocuklar da var!.. Hikâyenin belki de en azından birazcık gerçek içeren, ama hiç dokunulmamış bir yanı.

Ve de o rüya gibi oyuncu takımı. Öncelikle Olivia Colman. The Favourite - Sarayın Gözdesi filmiyle Oscar almış, yakın zamanda The Father- Baba filmiyle de hayranlık toplamış İngiliz oyuncusu oyuncu, TV dizilerini de ihmal etmiyor: en son Digitürk'teki gerilim dizisi The Landscapers'de olduğu gibi... Ayrıca gençliğini oynayan Jessie Buckley, Dakota Johnson, Peter Sarsgaard, Oliver Jackson-Cohen, geçmişten çıkıp gelen Ed Harris gibi oyuncular da buna katkıda bulunuyorlar. 

Müziğini de överken, bir sahnede nefis bir Yunanca şarkı dinledik. S'Agapo - Seni Seviyorum diye başlayan... Müzikal belleğimi yoklayınca, bunun bizim kuşakların pek sevdiği 1957 yapımı Amerikan filmi Boy On A Dolphin'in (Alan Ladd ve Sophia Loren oynamışlardı) müziği olduğunu ve Julie London tarafından şarkısı söylenip büyük ün yaptığını hatırladım. Nereden nereye!..



Yarın: GEÇMİŞE DÖNÜŞ