Atilla Dorsay

07 Ağustos 2021

Amerika’da seçim ve siyaset oyunları üzerine bir komedi

Bu hikayenin finalinde gerçek bir sürprizin olduğunu ve seyircisini hayli şaşırttığını söylemeliyim.

DÜRÜST ADAY   / X X X

(İrresistible)/ Yönetim ve senaryo: Jon Stewart/ Görüntü yönetmeni: Bobby Bukowski/ Müzik: Bryce Dessner/ Oyuncular: Steve Carell, Chris Cooper, Mackenzie Davis, Rose Byrne, Topher Grace, Will Sasso, Natasha Lyonne, C. J. Wilson, Debra Messing, Christian Adams/ Amerikan filmi, 2020

İşte bir sürpriz-film. Mayıs 2020’de gösterime çıkacakken pandemi nedeniyle ertelenen, aylar sonra gösterilen ve çabucak TV kanallarına aktarılan bir film. Şu anda Digiturk’de oynuyor ve bence görülmeyi hak ediyor.

Film çok ciddi bir politik dram gibi açılıyor. 2016 yılındaki başkanlık seçimlerinde Hillary Clinton kaybetmiş ve sürpriz olarak Donald Trump kazanmıştır. Demokratlar bu acı sürprizin nedenlerini arayıp dururken, Midwest (Orta batı) yöresinden, yani ‘derin Amerika’dan bir ses gelir. Wisconsinli koyu demokrat, eski savaş gazisi Jack Hastings, ekonomik düşüşün dik alasını yaşayan kentin ve yörenin savunuculuğunu yüklenir, Cumhuriyetçilere karşı çıkar ve Demokratların kazanması için naif, ama etkili konuşmalar yapar.

Bu olay Washington’daki Demokrat yöneticilerin dikkatini çeker. Ve yerel seçimlerdeki Cumhuriyetçi başkan Braun’a karşı Hastings’i savunmaya karar verilir. Bunun için de hinoğlu hin politikacı, siyasal strateji uzmanı Gary Zimmer oraya yollanır. O andan itibaren film giderek komediye doğru kaymaya başlar. Zaten oyuncu seçimi de bu yöndedir; bilenler bu rol için seçilen Steve Carell’in nasıl usta bir komedyen olduğunu bilirler çünkü.

Ve böylece olaylar gelişir. Demokratların bu çabası karşısında Cumhuriyetçiler de boş durmaz. Adayları Braun’u desteklemesi için ünlü TV ve medya kraliçesi dilber Faith Brewster’i seferber ederler. Her alanda, her çareye başvuran bir kampanya düellosu da böylece başlar. Bu yolda her şey mubahtır;  türlü-çeşitli yalanlar, iftiralar, çamur atmalar, hileler ve düzenbazlıklar... Çünkü, bilinir, politika kirli bir oyundur. Ve bu mesleğe bulaşıp ta tertemiz ellerle çıkan insan çok sayılıdır.

İşte böyle bir film bu.... Araya erkekler kadar kadınların da girdiği; bir yanda medya dilberi Faith varken, öte yanda Jack Hastings’in melek yüzlü kızı Diana’nın ön plana çıktığı; gencecik insanların da gelip yaşlı kuşakların yanı sıra misyon yüklendiği...

Gerçi Amerikan siyaseti bizimkinden çok farklı temellere oturur. Ama ne olursa olsun siyaset denen büyük oyunun esas ögeleri yine de büyük benzerlikler taşır. Yine de bu hikayenin finalinde gerçek bir sürprizin olduğunu ve seyircisini hayli şaşırttığını söylemeliyim.

Aslında Amerikan sineması kendi iç politikalarıyla az alay etmemiştir. Frank Capra, Preston Sturges gibi dev yönetmenlerin başyapıtlarıyla. Ama elbette zaman geçiyor; ülkeler ve siyasetleri de değişiyor. Nitekim bu filmin bir benzerini de yine Digiturk’te izleyebileceğiniz The Republic of Sarah- Sarah’ın Cumhuriyeti dizisinde bulabilirsiniz. Orada da çeşitli nedenlerle ABD’nin yasalarından kendisini sıyıran ve bir tür bağımsızlığa ulaşmayı deneyen bir yörenin öyküsü anlatılıyor. Hem de bir kadının yönetiminde! Özellikle hanımlarımız görmeli!

Aslında bir TV kişiliği olan Jon Stewart’ın genelde keskin bir alaycılıkla işlediği film, yine iyi bir oyunculuğa dayanıyor. Steve Carell’dan söz etmiştim. Burada kaba komediyi unutup bir karakter çizmeye sıvanıyor. Ve başarıyor. Jack Hastings’te deneyimli oyuncu  Chris Cooper, gençlerde Topher Grace ve Christian Adams da göz dolduruyorlar. Diana rolünde Mackenzie Davis, Faith Brewster’de Rose Byrne, küçük bir rolde Will&Grace dizisini hala hatırladığımız Debra Messing de iyiler.

Bryce Dessner’in müziği filme iyi bir eşlik sağlıyor. Duyulan şarkılardan en unutulmazı ise Bob Seger’in Still the Same parçası.