Atilla Dorsay

02 Şubat 2018

Almanya'da canlanan faşizmin kurbanı olan Kürtler...

Kürt kökenli bir Türk'le evli olan Hamburglu bir kadının aile ilişkileri gözler önüne seriliyor

 

PARAMPARÇA     X  X  X  X
(In the Fade)

Yönetmen: Fatih Akın
Senaryo: F. Akın, Hark Bohm
Görüntü: Rainer Klausmann
Müzik: Josh Homme
Oyuncular:  Diane Kruger, Denis Moschitto, Numan Acar, Samia Muriel Chancrin, Johannes Krisch, Ulrich Tukur, Ulrich Brandhoff, Hanna Hilsdorf

Alman filmi

 

 

Alamancı Türk yönetmeni Fatih Akın’ın son filmi, siyasal sinema dediğimiz şeyin önemli bir çağdaş örneği olduğu kadar, mahkeme filmi denebilecek bir yan türün de yaman örneklerinden biri.

Üç bölüme ayrılan filmin ilk bölümünde, Kürt kökenli bir Türk’le evli olan Hamburglu bir kadının aile ilişkileri gözler önüne seriliyor. Katja tipik bir Alman kadınıdır; güzel, bedenini dövmelerle dolduracak kadar seksi, kadın kadına açık-saçık konuşan... Ama iş evlilik, annelik ve sadakate gelince hemen hemen kusursuz gözüken… 

Kocası Nuri Almanya doğumlu bir Kürt’tür. Vaktiyle uyuşturucu işlerine karışmış, ama artık tövbekâr olmuş. Ve hayatını namuslu biçimde kazanan... Küçük oğulları onların en büyük aşkıdır.

Ama bir gün felaket gelir. Ve Nuri ile oğlu mekana konmuş bir bombayla ölüp gider. Gerçek bir şok yaşayan ve ana-babasından da destek bulamayan Katja, bunun ülkedeki yabancı düşmanı Neo-Naziler tarafından yapıldığına emindir. Nitekim araştırma bu yönde gelişir ve karı-koca bir çiftin suikastın failleri olduğu hemen hemen kesinleşir.

Ama mahkeme kendine özgü nedenlerle çifti aklar. Ve serbest bırakır. O andan itibaren Katja’nın tek derdi intikam olacak ve bunun için katillerin peşinden Yunanistan’a kadar gidecektir.

Akın açıkça Almanya’da uzun bir hukuk davasına yol açan yakın zaman Nazileri olayından esinlenmiş. Bizlere sağlam bir politik taban üzerine inşa edilmiş bir hukuksal gerilim sunuyor. Belki o Yeni-Naziler olayını ve ardında yatan toplumsal nedenleri  yeterince işlemiyor,  bu önemli olayın kökenlerine radikal biçimde inmiyor. Ama gösterdiği, yine de gayet etkileyici ve kalıcı bir filme yol açıyor.

Özellikle o küçük Türk semtindeki yaşam, birbirlerine sarılmış Alamancılar grubu iyi veriliyor. Tüm dünyada faşizmin yeniden ayağa kalkması ve bir sağ parti aracılığıyla Yunanistan’da bile dirilmesi önemli bir gözlem.

Gerisi Akın’ın tanınmış Alman yazar-oyuncusu Hark Bohm’la birlikte oluşturduğu senaryo ve özenli mekan seçimleri, sağlam bir tempo ve yeterince sürprizlerle gelişiyor.

Tümüyle mahkemeye ayrılmış ikinci bölüm, bu türün başarılı klasik Amerikan filmlerini hatırlatıyor: Nürnberg Duruşmaları, Rüzgarın Mirası, 12 Öfkeli Adam, vb. sonuncu bölüm ‘Kıyıda’ ise doğanın içine ustaca yerleştirilmiş ‘intikam’ın öyküsüdür.  

Özündeki trajik ögeleri ortaya koymasını bilen filmde, bombacının babası rolünde tanınmış Alman aktörü Ulrich Tukur, yabancı kökenli avukat rolünde Denis Moshitto da iyiler. Ama filmin tümüyle ‘ulusararası’ bir düzeyde  çalışan oyuncu Diane Kruger’in omuzlarında yükseldiği de bir gerçek.

Ve oyuncu belki hayatının rolü olan Katja’da Cannes‘da aldığı değerli heykelciği hak ediyor. Ayrıca filmin Altın Küre’de en iyi yabancı film olarak ödül almasından sonra, iddialı gözüktüğü Oscar’da ilk dokuz film arasına girdiği halde son beşe girememesi, bizim için üzücü oldu. Ne yapalım Fatih, feleğin cilvesi!...

Yarın: Savaş Hep Kötüdür:  FOKSTROT