X X ½ (Don't Worry Darling) Yönetmen: Olivia Wilde Amerikan filmi, 2022. |
İşte son zamanlarda çoğalan 'kadın filmleri'ne bir başka örnek... Diğerlerinden farkı açıkça siyasal-toplumsal-cinsel bir mesaj vermek yerine, karmaşık hikâyesini fantastik ögelerle bezemek... Ve böylece kimilerini şaşırtsa, hatta açıkça düş kırıklığına uğratsa da, kimilerine –belki özellikle kadın seyirciye- iyi vakit geçirtecek bir yapıt sunmak...
Evet, dekordan da anlaşıldığı gibi 1950'lerin ABD'sinde ve San Fransisco civarındayız. Adı Victoria olan bir kasabada... Karşımızda öylesine eğlenen bir gençlik gurubu var ki... Çılgın gecelerde seks alemleri yapmakta, sürekli duyulan pop şarkıları eşliğinde eğlenmekte ve de 'Zafer Projesi' olduğu mırıldanan bir plan çerçevesinde esrarengiz işlere dalmaktadırlar. Özellikle de erkekler...
Seks ön plandadır. Hatta yemek masasında –üstelik üzerinde tüm yemeklerin sıralandığı bir masada!.. Ama o seks ve belli ölçüde aile yaşamıyla vakit geçiren erkekler, aslında daha çok 'dünyayı değiştirme' peşindedirler. "A better world - Daha iyi bir dünya" sloganını dillerine öyle bir dolamışlardır ki...
Ana kahramanlarımız Alice ve Jack çiftidir. Alice yakışıklı, enerjik ve sempatik kocasını öylesine sevmektedir ki... Ama bir gün, uzakta düşen bir uçağı tek başına izleyip girmemesi gereken bir araziye girdikten sonra, garip şeylere tanık olur. Bu arada kadınlardan siyahi olanının en vahşi biçimde intiharına da tanık olarak... Ama bu olayı kimse onun anlattığı gibi kabul etmez. Alice artık işlerin hiçbir biçimde iyi gitmediğine ve o 'dünyayı değiştirme' sloganlarının hiç de hayırlı olmadığına inanmıştır. Ama başta kocası hemen tüm erkekler o projeye angaje olmuşlardır. Ve Alice artık gördüğü düşlerle acı gerçekleri birbirine iyice karıştırma sürecine girmiştir.
Yönetmeni, yazarları kadın olan filmin oyunculuğu da en çok kadınlara dayanır. Erkeklerde her melanetin ardında gözüken 'patron' Frank'ta deneyimli Chris Pine'ın yanı sıra, kadınlarda siyahi Margaret'de Kiki Layne, Bunny'de bizzat Olivia Wilde da yeterince iyidirler.
Ama 'rol çalma' dediğimiz olay Alice rolündeki Florence Pugh'a düşer. Birkaç filmde oynamış bu genç oyuncu o kişiliğe öylesine canlılık katar ki, hikâyenin inandırmakta duraksayan ögelerini harekete geçirir. Ve filmin bir kadın filmi olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatır.
Atilla Dorsay kimdir? Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"... |