Yönetim ve Senaryo: Hirokazu Kore-eda Japon filmi |
Belki aile denen kurum üzerine yapılagelmiş en analitik, en sorgulayıcı, ayrıca en hüzünlü filmlerin başına konabilecek bir yapım.
Japonya’nın kendine özgü dekorunda, hayli yoksul olduğu açık bir sosyal çevrede günlerini sürdürmeye çalışan bir aile. Az para getiren bir işte çalışan, ama aileye ve çocuklarına büyük mağazalardan ‘araklamayı’ öğretmekte eşsiz, ortayaşı aşmak üzere bir baba. Başlarında oturup umutsuzca otoritesini sağlamaya uğraşan bir büyükanne.
Yine çalışan, ama ekonomik bunalım nedeniyle işini kaybeden anne. Onun küçük kız kardeşi, yani ailenin teyzesi. Ki üç-beş kuruş için özel porno kanallarında çıplak görünmeyi seçmiştir!.. Ortalarda dolaşan bir küçük oğlan. Ki kız gibi duruyor!..
Ve de komşu evlerden birinde soğuk bir havada titreyen, yalnız ve aç bir küçük kız görünce, onu da alıp eve getiriyor. Merhametin böylesi... Ayrıca kimi uzak akrabalar, arkadaşlar. Zaman zaman gelip giden...
Ağır ağır akan bir nehir gibi geçen filmde tam neredeyse hafiften sıkıntı vermeye başlayacakken, birden her şey değişiyor. Ve tüm o yoksul, ama sevecen aile ilişkileri sarsılıyor. Yalnızca annenin işini kaybetmesiyle oluşan maddi sorunlar nedeniyle değil.
Ama ayrıca yüzeydeki o biraz tuhaf olsa da iyi-kötü var olduğu sanılan akrabalıkları örten sahte yaldızlar dökülmeye başlıyor. O yaşlı kadın gerçekten büyükanne midir? O küçük oğlan gerçek oğulları mıdır?
Ve tam tersi yönde, eve aldıkları küçük kız sonunda gerçek ana-babasına dönmeyi mi seçecektir? Yoksa o yeni ailesinden gördüğü görece olarak çok daha sıcak ve insancıl davranışlar nedeniyle orada kalmayı mı?
1962 doğumlu Japon yönetmeni Kore-eda kuşağının en yeteneklisi sayılıyor. Büyük çıkışını 2004’de Nobody Knows- Kimse Fark Etmiyor filmiyle yapan sanatçı, sonradan hemen her filmiyle ilgi çekti, ödüller aldı: Bitmeyen Yürüyüş, Benim Babam Benim Oğlum, Küçük Kız Kardeşim, Fırtınadan Sonra, Son Cinayet.
2018 Cannes şenliğinde en büyük ödülü, yani Altın Palmiye’yi alarak sanatının zirvesine çıkan Kore-eda, özellikle aile kavramı üzerine inşa ediyor filmlerini... Biraz da klasik Japon ustası Yasujiro Ozu gibi.
Ve bu çok geniş alanda alabildiğine özgün, duyarlı ve araştırmacı filmler yapmayı başarıyor. Tam bir çelişkiler toplumu olan ülkesinden de derin yansımalar getirerek...
Film ana temasını aile sözcüğünün anlamına yaslıyor. Ve gerçek ailenin mi, sonradan bir araya gelmiş bir ailenin mi daha iyi olduğu üzerine bir polemik açıyor. İrkiltici, tuhaf gözüken, ama özgün ve ilginç bir tartışma.
Öte yandan toplumundan verdiği manzaralar da çok etkileyici. Örneğin yemek yemeği başlı başına bir ritüel, bir tören haline dönüştüren Japonların hali. Öyle ki kimi sahneler çok başka bir kültürden gelen ünlü İtalyan filmi, Marco Ferreri imzalı La Grande Bouffe- Büyük Tıkınma’yı akla getiriyor!...
Oyunculuk anlayışları bizden çok farklı olsa da tüm kadro hayranlık uyandırıyor. Final sahnesiyse kolay kolay akıllardan çıkacak gibi değil.
Kuşku yok ki yeni başlayan yılın en önemli filmlerinden biri. Kaçırmayın derim..
Yarın: ÇİÇERO