Atilla Dorsay

17 Şubat 2021

Adları benzer, kendileri benzemez iki ilginç film

Atilla Dorsay, Digitürk'te yayınlanan Mary ve Martha ile Netflix'te yayınlanan Malcolm ve Marie filmlerini yazdı

İşte ikisi de ikişer isimden oluşmuş adlar taşıyan iki film... Ama benzerlikleri burada bitiyor. Çünkü birbirlerinden öylesine farklı ve hem konuları, hem de sinemasal düzeyleri öylesine zıt ki... Biri Digitürk'te oynuyor, öbürü Netflix'te... Ama bence ikisi de izlenmeyi hakediyor. İlki içerdiği önemli ve dramatik hikâyesiyle; öbürüyse daha çok sinemasal düzeyiyle...

MARY VE MARTHA

X X X

Yönetmen: Phillip Noyce
Senaryo: Richard Curtis
Görüntü: Roberto Di Angelis
Müzik: Phillip Miller
Oyuncular: Hilary Swank, Brenda Blethyn, Sam Claflin, Frank Grillo, Lux Haney-Jardine, James Woods, İan Redford

İngiliz filmi, 2014.

Önce Digitürk'te karşımıza gelen Mary ve Martha'ya bakalım. Bu 2014 yılında TV için çekilmiş bir film. Onun için, ciddi eleştirmenlerin dikkatini pek çekmemiş. Ama seyirci tepkileri çok ve ayrıca birbirine zıt. Yani bayılanları da var, ortalarda bir yerde not verenleri de... Ben de, duygularıma kulak vererek, beğendiğimi söyleyebilirim.

Film kaderin Afrika'da buluşturduğu iki kadının dostluğunu anlatıyor. Mary Amerikalı bir iş kadınıdır; bir iç mimar. Kocası Peter yoğun biçimde çalışan bir iş adamıdır. Küçük oğulları George'un okul sorunları vardır. Bunun üzerine onu delicesine seven Mary, yaklaşan tatili beklemeden oğlunu alıp Afrika'da bir tatile götürmeyi planlar. Ve itiraz eden kocayı dinlemeden yola çıkar. İyice güneyde, Cape Town yakınlarında bir köye gelirler.

Öte yandan, İngiliz ev kadını Martha, yakışıklı oğlu Ben'in Afrika'ya gidip orada bir şeyler yapmak, örneğin İngilizce öğretmek arzusuna karşı çıkmaz. Ve yaşlı eşiyle birlikte onu yolcu ederler Mozambik denen ülkeye... Ve Ben orada çok mutlu olur, hatta kendisine siyahi bir sevgili bile bulur. Ama ne yazık ki işler iyi gitmez ve iki oğul da malarya, yani sıtma denen ölümcül hastalığa tutulurlar. Kaçınılmaz olarak Afrika dekorunda buluşan iki anneye de çok iş düşecektir.

Bu film bir sinema başyapıtı olmasa da önemli, hatta yaşamsal bir konuya değiniyor; özellikle Afrika'da süregelen ve sayısız insanı, en çok da çocukları vuran o baş belası hastalık... Sonunda ikisi de evlatlarını yitiren iki anne, bunun verdiği acıyla tüm hayatlarını binlerce Afrikalı çocuğu kurtarmak için bir kampanyaya adıyorlar. Bu amaçla, ABD'de senatoyu bu iş için gereken bütçeyi çıkarmaya ikna etmek de bir noktada onlara düşüyor. 

Demek ki bu bir tez filmi; idealist ve hümanist bir çaba. Yer yer politize de oluyor; örneğin Mandela üzerine bir mini tartışma gibi... Kusurları olabilir ama özü ve mesajı gözden kaçacak gibi değil. İlki Oscar'lı iki kadın oyuncu, Amerikalı Hilary Swank ve İngiliz Brenda Blethyn, birbirinden yakışıklı Sam Claflin ve Frank Grillo ve de tüm o çocuk oyuncu kadrosu gayet iyi. Bence bir göz atın...

Bir gece boyu süren ezeli kadın-erkek tartışması

MALCOLM VE MARİE

X X X ½

Yönetim ve senaryo: Sam Levinson
Görüntü: Marcell Rev
Müzik: Labrinth
Oyuncular: John David Washington, Zendaya

 Amerikan filmi/ 2021.

Yine iki isme dayalı bu film, pandemi döneminin kendine özgü koşulları içinde çekilmiş, gösterimi Netflix'e emanet edilmiş bir film. Kimi yabancı eleştirmenlere göre seyirciyi pandemi koşullarına, özellikle de izolasyon ve onun getirdiği klostrofobi hissine çağırıyor. Bir diğer deyimle, tam günümüzün filmi. Ama zıt eleştiriler de çok.

Film özetle sinemaya yeni başlamış, iddialı ilk filminin galasından sonra yaşadığı kadınla birlike Malibu'daki şahane evine (aslında yapım şirketinin ona tahsis ettiği lüks bir villa) dönen ve orada (ABD'de geleneksel olarak gazetelerde hemen ertesi gün çıkan) eleştirileri merakla bekleyen siyahi bir yönetmenin hikâyesi. Malcolm ve Marie, uzun yıllardır birliktedirler. Marie'nin uyuşturucuyla yüklü karanlık bir geçmişi vardır; ancak Malcolm'un yardımıyla atlattığı... Ama aynı ölçüde de hırslıdır ve bir biçimde başarıya erişme peşindedir; belki de oyuncu olarak...

Ama sevgilisi bu yolda ona yardım etme durumunda değildir. Çok beğenildiği ortaya çıkan filminin hikâyesi, aslında Marie'nin gerçek hikâyesidir. Her şey ondan esinlenmiştir ama o gala gecesi ona sahnede bir teşekkür bile etmemiş, adını hiç anmamıştır.

Ve o gece boyunca Malcolm evde çalan James Brown veya Dionne Warwick şarkılarına ya da Duke Ellington müziğine eşlik ederek dans etmek, evin etrafında koşuşmak, bol alkol tüketmek biçiminde ortaya çıkan zaferini kutlarken, Marie sürekli bir hüznü yaşar. Çünkü tartışmalarında, asıl isteğinin o baş rolü de yüklenmek olduğu ortaya çıkar. Yani erkek alabildiğine yüksek egoizmi içinde başarısını kutlarken, kadın kendi sorunlarının içinde tam bir öfke bunalımı yaşar. Ve gece bu tempoyla sürer gider.

Tipik bir kapalı mekan filmi

Bu tipik kapalı mekan filmi, aslında sinemanın özellikle tiyatrodan uyarladığı filmlerde ortaya çıkan bir yan türdür. Ve çok başarılı örnekleri yapılmıştır. Malcolm ve Marie kuşkusuz bunlara eklenen bir modern örnek olacaktır. Film boyunca sinemaya sayısız atıfta bulunulur; sanatsal veya siyasal zirveler anılır. Spike Lee veya Barry Jenkins gibi siyahi yönetmenler; Martin Luther King, Malcolm X gibi liderler; bir Angela Davis biyografisi çekme tasarısı. Ya da William Wyler gibi klasik (ve elbette beyaz) bir ustayı anmak... 

Öte yandan, film şaşırtıcı bir görsellik içerir. Marcell Rev'in son derece olgun ve nüanslı siyah-beyaz görüntüleri. Ve o sıradışı evin ona getirdiği imkanları kullanması. Örneğin her yanı cam olan evde olup biteni camın arkasından, şahane kaydırmalarla göstermesi... Ya da her odanın -hatta banyonun bile- dışarıya açıldığı bir evde, Marie duş alırken dışardan kafasını uzatan bir Malcom... Yani tam bir Amerikan Rüyası!.. Allah bizi şu korkunç günlerde böyle bir evden korusun!.. Ayrıca Labrinth gurubunun özgün müziğine eklenen caz veya R&B parçalar.

Ve de oyuncular... Efsane oyuncu Denzel Washington'un oğlu, önce futbolu seçip ancak sakatlandıktan sonra oyunculuğa geçen John David Washington. Bugün 36 yaşındadır ve Malcolm X, BlacKkKlansman, Tenet gibi filmlerde kendini göstermiştir. O da Malcolm kişiliğine tüm o gecikmiş enerjisini katar.

Bir keşif: Zendaya

Zendaya ise bir başka alemdir. Bu kendine özgü ABD doğumlu sanatçı (bugün 25 yaşında) dansözlük, şarkıcılık ve modellik yapmış, 2011'den itibaren filmlerde rol almış, bir Emmy ödülü bile kazanmıştır. En çok 2019 yılında yine Sam Levinson'un yönetiği Euphoria dizisiyle dikkatleri çekmiştir.

Ünlü yönetmen Barry Levinson'un oğlu olan Sam Levinson, kabul etmek gerekir ki bu zor projenin altından belli bir başarıyla kalkmış. Bu uzun kadın-erkek diyalogu, bu sabaha dek süren tartışma, bir yanıyla tipik bir karı-koca tartışması. Öte yandan, bir başka yanıyla yine siyah-beyaz çatışmasına uzanıyor. Özellikle Malcolm'un sorunu "beyaz eleştirmenlerin siyahilerin filmlerine bakış biçimi"ne getirip bunu tartıştığı, beyaz (ve kadın) bir eleştirmene verip veriştirdiği bölümde...

Özellikle ilk yarıda ilgi çeken o tartışma, sonradan "repetitif" (tekrarcı) olmaya başlasa da, yönetmen bu kez cinselliğe ağırlık veriyor. En çok da Zendaya'nın çekiciliğine... Ve onu hemen her sahnede yarı çıplak göstermeye başlıyor.

Böylece oyuncu bu "film gereği" teşhircilikle doğal oyuncu yeteneğini birleştirerek, o sonsuz diyalogları ilginç kılmayı başarıyor. Şapka!.. Onu gelecek Oscar'lar için aday olarak düşünenler bile var..

Sonuç olarak, birçok açıdan görülmeye değer bir film. Ama biraz "sinemasever sabrı" istediği de bir gerçek...