Atilla Dorsay

24 Ağustos 2019

ABD Başkan ile FBI ajanının göz yaşartan dostluğu

Önemli bir film değilse de türünde iyi bir yapım; son derece oyalayıcı bir film

KOD ADI: ANGEL
(Angel Has Fallen)
X  X  X

Yönetmen: Ric Roman Waugh
Senaryo: Robert Mark Kamen, Matt Cook, R. R. Waugh
Görüntü: Jules O’Loughlin
Müzik: David Buckley
Oyuncular: Gerard Butler, Morgan Freeman, Danny Huston, Nick Nolte, Piper Parebo, Jada Pinkett Smith, Tim Blake Nelson, Lance Reddick

Amerikan filmi

2013’de ilk bölümü Olympus Has Fallen- Kod Adı: Olympus adıyla çekilen ve 2016’da bir ikinci halkası London Has Fallen olarak yinelenen bu macera serisi, üçüncü bir halkaya kavuşuyor.

Antoine Fuqua’nın yönettiği ilk filmi hayli sevmiştim. Özetle “Parlak ısırtacak kadar etkili bir aksiyon” demiş ve şöyle bitirmiştim:

“Hem Amerika-severlere, hem de ABD düşmanlarına eşit biçimde zevk vermeye aday bir film. En iyisi, siz aradan sıyrılın ve ideolojler-ötesi bir seyir keyfine kendinizi bırakın.”

2016 yapımını pek hatırlamıyorum. Bu yeni bölümse yine Creighton Rothenberger ve Katrin Benedikt ikilisinin ilk kez yarattığı karakterlere dayanıyor. Yönetmen ve senaryo yazarları da tümüyle yenilenmiş... 

Ama hikayenin özü de aynı, baş oyuncular da... Yine bir tür Mission Impossible- Görevimiz Tehlike atmosferi içinde, ABD’nin yeminli düşmanlarının (başta Rusya!) başlattığı ve hedefi Washington’a, hatta bizzat ABD başkanına dek uzanan uluslararası bir komplo.

Ki pekala kendisine Amerikalı ortaklar da bulacaktır: Siyaset, mevki ya para hırsından gözü dönmüş vatan hainleri. Hatta birisi hikâyenin akışı içinde Beyaz Saray’a bile oturan...Ve yine gizli servis elemanı Mike Banning, yardıma koşan ana kahraman olacaktır.

Bu paranoya soslu hikâye berbat bir aksiyon sekansıyla açılıyor. Allah'tan bunun ciddi bir şey değil, sadece bir prova olduğu anlaşılıyor. Sonrasıysa çok daha iyi geliyor.

Bunda iki öge başı çekiyor. Biri aksiyonun gerçekten zımba gibi olması. Öbürüyse karakterlerin oyunculuklarla birleşerek kazandığı güç ve de inandırıcılık. Ve de aralarındaki ilişkilerin, filmin hayli bayatlamış ana temalarına karşın yine de etkili olabilmesi.

Gerçekten de, Mike Banning- Gerard Butler ve de Morgan Freeman üçüncü kez bir araya geliyorlar. Freeman’a da yine Trumbull karakteri düşüyor: ilk filmdeki TV kişiliğinden gelip ADB başkanlığına oturan... İki oyuncu da son derece inandırıcı olmuşlar. Bunu Freeman için biliyorduk; ama doğrusu asla oyunculuğuna inanmadığım Gerard Butler’ın Mike Banning karakterine bu kez ben de hayran oldum.

Aralarında öylesine özel bir dostluk gelişiyor ki... ABD Başkanı ile emrindeki memurun dostluğu. Ama ne içten, ne insancıl... Bunun başını çektiği arkadaşlık, aile ve vefa duyguları da filme katılıyor. Ve hoş bir atmosfer yaratıyor.

Ayrıca uzun zamandır ortalarda olmayan -yönetmen John Huston’un oğlu- Danny Huston, FBI’ın kadın yöneticisinde

Jada Pinkett Smith, az görünse de Banning’in vefalı eşinde Piper Parebo, üçkağıtçı politikacıda Tim Blake Nelson...

Ve de elbette Nick Nolte. Emektar oyuncu öyle bir baba portresi çiziyor  ki, anlatmakla bitmez. Baba Banning’in oğluyla ilişkileri alabildiğine patetik ve duygusal.

Kısacası önemli bir film değilse de türünde iyi bir yapım; son derece oyalayıcı bir film.