Evet, işte böyle. Şu kargaşa, hatta kıyamet günlerinde, yalnız Türkiye değil tüm dünya 'olmak ya da olmamak" diye düşünüp ölümsüz Shakespeare ustaya dönüş yaparken,...Birileri Andre Malraux"nun deyimiyle İnsanlık Durumu denen (ki buna İnsanlık Tarih de denebiliri) o gizemli biçimde akan görkemli nehre minik, ama anlamlı bir katkıda bulunuyor.
İşte dün, yani Cumartesi bana yollanmış, ama ancak bugün farkettiğim bir mesaj. Aydın dostum Turgay Aras yazıp yollamış. Tam gününde...Ve ben aradan çekilip o ölümsüz dost için yazılmış bu güzel yazıyla sizi baş başa bırakıyorum. Turgay'a teşekkürlerim, Fatoş'a selamlarımla..
..
Yılmaz Güney
"Biz hep koşmak zorundayız, terimizi de koşarken soğutacağız üstelik..."
Senaryosunu da kendi yazdığı "Yarın Son Gündür" filminde, "Biz usturanın her zaman keskin tarafında yürüyoruz. Önümüzde mezarlıklar ve hapishaneler var." diyordu Yılmaz Güney. Gerçek hayatında da hep hapishaneler oldu. Ya sürüye katılıp korunaklı, güvenli bir hayat sürecekti ya da özgür birey olmakta inat edecekti.
Marx Horkheimer'in "Akıl Tutulması" kitabında dediği gibi; "Zamanımızın gerçek bireyleri, kitle kültürünün kof, şişkin kişilikleri değil; ele geçmemek ve ezilmemek için direnirken, acının ve alçalışın cehennemlerinden geçmiş fedailerdir. Bu şarkısı söylenmemiş kahramanlar, başkalarının toplumsal süreç içinde bilinçsiz olarak hedef olduğu terörist imhaya bilinçli olarak hedef kılmışlardır kendi varlıklarını.
"Elbette herkesin malumudur, bir kez daha vurgulamak istiyorum; Türkiye'de solcu olmak, solculuk yapmak dünyanın en zor işlerinden biridir. Solcular, ilk partiden, ilk dernekten, ilk dergiden bu yana her zaman baskıyla, zorla sindirilmeye çalışılan, cezaevlerine atılan, sürgüne gönderilen, öldürülen, dayak yiyen, işkenceye tabi tutulan, toplumdan soyutlanan, yalnızlaştırılan insanlar olmuşlar. Çok kahır çekmişler. Çok az gün görmüşler. Ancak koşullar ne olursa olsun solculuk yapmaktan hiç geri durmamışlar. Sürekli bir inatlaşma içine girmişler. Partileri kapatılmış, yenisini kurmuşlar; dergileri, gazeteleri yasaklanmış, bir başka isimle tekrar yayına başlamışlar. Cezaevlerine atılmışlar, "Bu dört yıl beni geliştirir" demişler.
Örgütleri darmadağın edilmiş, ilişkileri, yeniden toparlamışlar. Sevdikleri, görüşlerine değer verdikleri, önder bildikleri insanlar öldürülmüş, doğan çocuklara onların ismini vermişler. Ve hep cesaretli olmuşlar. İnançları uğruna nice cefayı göze almışlar, "başı dik, yüzünde bir gülümseme"yle darağaçlarına çıkıp sehpaya kendileri vurmuşlar. Okumayı, yazmayı, tartışmayı, araştırmayı "tutkuyla sevmişler" kimi tutucu yönleri olmuş ama gövde her zaman yenilenme ve değişme seyri göstermiş.
Çünkü bilim ve bilimsel gelişme varlık nedeni olarak görülmüş. Bunlar tarihe not düşülmesi gereken notlardır. Sol tarih bir inatlaşmanın tarihidir. Başka hiçbir siyasal ve toplumsal kesim bu denli baskı altında tutulmamış ve böyle bir inatlaşma içine girmemiştir. Hiçbir kişisel çıkar gözetmeden salt inançlar uğruna zorluklara göğüs germek, acılara katlanmak, ölümü bile göze almak ilginçtir.
İnsanın neler yapabileceğinin göstergesidir ve mutlaka saygı duyulması gereken bir yönü ifade etmektedir.
Bütün gezegenler soldan sağa doğru dönerken
sadece Venüs sağdan sola doğru döner.
Venüs yani Çoban Yıldızı
gündüz çıplak gözle görülebilen tek gezegendir.
Güneş'in batımından ve doğumundan önce
gökyüzünün en parlak cismidir.
Yıldızlar ise göremeyeceğimiz kadar uzakta olan
ve hep ışıldayan gök cisimleridir.
O yüzden devrimciler,
Venüs'ten gelirler ve yıldızlara giderler...
Fatoş Güney - Yılmaz Güney
27 Haziran 1970, Cumartesi günü Boğaziçi Lalezar Gazinosu'nda Fatoş Güney ve Yılmaz Güney çifti evlenmişlerdi. 50. evlilik yıldönümleridir. Kutlu olsun. Saygılarımla.
Kaynak: (1)
Türkiye Solu Sözlüğü, İnönü Alpat, 4.Baskı, 2012 , Siyah Beyaz Yayınları
Kaynak (2)
Yalıdakiler, Tayfun Er, Eylül/2009, Destek Yayınları
Kaynak:(3)
Kara Arşiv, 12 Eylül Cezaevleri, Ali Yılmaz, Metis Yayınları