Ali İhsan Karacan

01 Kasım 2023

Kredi kartı ve taksit meselesi

Kredi kartının sosyal bir soruna dönüşmesinin temelinde kredi kartının kullanım tarzının, bu aracın işlevine uygun olmayan kullanım biçiminin yaygınlaşması yatmaktadır. Amaç ve hedef selektif yol ve yöntemim kullanımı yerine kredi kartında taksitli harcama uygulamasının ve yönteminin tümüyle kaldırılması olmalıdır

25 Ekim 2023 tarihinde yayımlanan 2024 yılı Cumhurbaşkanı Yıllık Programı'nda "Tedbir 369.4" başlığı altında politika/tedbir olarak "Ekonomik dengeleri bozucu ve enflasyonu besleyen tüketim artışlarını önleyecek uygulmalar hayat geçirilecektir" denilerek yürütülecek faaliyetler ve projeler olarak "Kredi kartları ile gerçekleştirilecek mal ve hizmet alımları ile nakit çekimlerinde taksitlendirme süreleri başta olmak üzere enflasyona yönelik politikaları destekleyici olarak alınan mevcut kararların etkileri analiz edilecek, gerek görülmesi durumunda ilave tedbirler alınacaktır." denilmektedir.

Kamuoyu bu açıklamayı kredi kartı harcamalarında taksitli harcamaların kısıtlanacağı ve/veya taksit sayısının azaltılacağı yönünde algılamıştır. 

Kredi kartı harcamaları ve kredi kartının taksitli alışveriş amacıyla kullanımı toplumuzda uzunca bir süredir tartışılıyor. Kredi kartı ve kredi kartıyla harcamalar zaman zaman ekonomik bir konu ve finansal araç olmaktan öteye geçerek sosyal ve siyasal bir tartışmaya hatta soruna dönüştüğünü gözlemliyoruz.

Bunun gerisinde kuşkusuz bir ölçüde ekonomik zorluklardan sorumlu gösterilecek günah keçileri arama amacı da yattığından bankacılık sistemi ve bankalar sorunun sorumlusu ve hedefi haline getirilebilmektedir.

Kredi kartı ve taksitli harcama meselesini üç açıdan ele almak istiyorum.

Birincisi kredi kartı ile taksitli alışveriş uygulamasının bir finansal ödeme aracı olarak kredi kartı mekanizmasının özüne uygun olup olmadığı ve bunun yarattığı ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlar.

İkincisi bir düzenleyici denetleyici bürokratik kurumun kredi kart harcamalarında taksit sayısını belirlemesi ve bunu da sektörler ve iş/tüketim alanları düzeyinde yapmasının uygun olup olmadığı.

Üçüncüsü de bu sorunun nasıl çözüleceği.

Gelelim ilk konuya...

Kredi kartının ekonomik-siyasal-sosyal bir soruna dönüşmesinin temelinde kredi kartının işlevine uygun olmayan biçimde kullanımındaki yaygınlaşma yatmaktadır. Bunun başlıca ve en önemli nedeni de kredi kartı ile yapılan harcamalara bankalarca/işyerlerince taksit uygulamasıdır.

Taksit neden ortaya çıktı ve yaygınlaştı? Bilinen nedenleri başlıklar halinde vermek istiyorum:

Birinci temel neden bankalar arasındaki aşırı rekabetin olmasıdır. 2000 - 2001 krizi sonrası bankacılığın ve bankaların piyasada yeniden konumlanmasında kredi kart rekabetin önemli bir aracına dönüştü. Taksitlendirme ve taksit sayısı kredi kartındaki bu rekabetin unsurlarından birisi oldu.

İkinci temel neden, iktisatta muamele maliyetleri (transaction costs) dediğimiz olgudur. Özellikle mobilya, beyaz eşya, TV gibi dayanıklı tüketim mallarında bireysel kredi, tüketici kredisi yerine kredi kartı kullanmak ve buna taksit uygulama zamandan tasarruf, satıcı riskinin bankaya aktarılması, kullanım kolaylığı, süreçleri azaltma ve kısaltma gibi nedenlerle bankaların, işyerlerinin ve tüketicilerin işine geldi. Bu mikro düzeyde ekonomik açıdan kuşkusuz taraflar için rasyonel bir davranıştı.

Üçüncü neden de ekonomi politikalarında iç tüketimi canlandırma ve teşvikti. Bu nedenle 2000'lerin başında iş başına gelen ve halen iş başında olan politikacılar bu tür uygulamaları teşvik edici bir tutum ve tavır takındı. Bu da hem bankaları taksit sayısını artırmakta hem de tüketicileri daha çok taksitle harcama yönünde cesaretlendirdi ve teşvik etti.

Dördüncü temel neden ise kredi kartı ile harcamalarda taksitlendirme olanağı doğal olarak kart sahibinin geliri ve ödeme gücüyle orantılı olmayan tutarlarda ve kolayca harcama yapması­na neden olmaktadır. Taksitli kredi kartı harcaması sayesinde insanlar, geçici bir süre de olsa kendilerine gelirlerinin üzerinde bir tüketim ve yaşam olanağı kalıbı yaratabildi. Bu hem tüketici hem de ekonomi politikasını yönetenleri mutlu eden bir hayal dünyasıydı. Ama ödemelerin zamanı geldiğinde tüketicilerin gerçeklerle karşılaşmaları, hayalden gerçek dünyaya dönmeleri kaçınılmazdır.

Kredi kartının taksitli harcamalarda kullanılması, alışveriş psikolojisinin devreye girmesiyle birlikte harcama rakamının kısa sürede asla geri ödenemeyecek ya da ödenme­si zor olan tutarlara ulaşmasına neden olabilir.

Kredi kartına taksit uygulaması makro açıdan da sonunda hane halkı dediğimiz ekonomik ke­simin borçlu, hatta aşırı borçlu bir bilançoya sahip olmasının da önemli bir etkeni olmuştur. Bu konuda ülkemizdeki hanehalkı borçluluk oranı ile batılı ülkelerdeki borçluluk oranlarını kıyaslayarak ülkemizdeki borçluluk oranının düşük olduğu ve bu nedenle de önemsiz olduğu yönünde politikacı ve bürokrasi tarafından yinelenen savın isabetli bir ekonomik analiz olmadığını söylemeliyiz.

Beşincisi, kredi kartında taksit sistemi Merkez Bankası'nın para arzı ve likidite kontrolünü de zorlaştırarak para politikası üzerinde bo­zucu bir işlev görmektedir.

Sonunda 2000'lerin başında başlayan bir uygulamanın yaygınlaşmasıyla sadece ekonomik değil aynı zamanda siyasal ve sosyal bir sorunla karşı karşıya kaldık.

Gelelim ikinci konuya, yani kredi kartı harcamalarındaki taksit sayısının belirlenmesine.

2013'e geldiğimizde bu kez iç harcamaların ekonomi politikası ve makro dengeler açısından yarattığı sorun görülünce harcamaları azaltıcı arayışlara başlandı ve akla kredi kartı taksiti geldi. Toplum harcama kalıpları açısından kredi kartında uzun ve çok sayıdaki taksitlere "bağımlı" hale gelmiş ve kredi kartı o kadar geniş ve kalabalık bir halk kitlesi tarafından kullanmaya başlamıştı. Diğer yandan kredi kartı iş dünyasındaki satışlarla da bir bağımlılık etkisine sahipti. Bu etkenler nedeniyle atılacak adımların politik açıdan olası etkileri vardı.

Bu nedenle de büyük tartışmaların ardından "selektif" ya da "seçici" dediğimiz politikaların kullanımı seçeneği ile sorunu ele alma yönünde adım atıldı ve BDDK tarafından konuya ilişkin bir düzenleme yapıldı.

BDDK 31 Aralık 2013 günü yayımlanan düzenlemesiyle "Banka Kartları ve Kredi Kartları hakkındaki Yönetmelik"te (madde 26) değişikliğe gitmiş ve taksitlendirme süresinin 9 ayı geçemeyeceğini ve telekomünikasyon, kuyum, yemek, gıda ve akaryakıt alımında taksit uygulanmayacağını karara bağlamıştır. Bu tarihten sonra BDDK yönetmelik değiikliği ile taksit konusunu düzenlemeyi sürdürmüştür. Yönetmelikte 2019'da (RG 11/1/2019-30652) yapılan değişikle düzenlemenin yönetmelik değişikliği yerine taksitlendirme sürelerinin Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığının görüşü alınarak BDDK tarafından belirlenmesi esası benimsenmiştir. Bu tarihten sonra yönetmelik değişikliğinin yerini BDDK kararları almıştır (BDDK'nın 11/1/2019 tarih ve 8198 sayılı Karar ve değişiklikleri için bkz.).

Selektif ya da seçici dediğimiz yöntemin kullanıldığı her yerde ve her konuda mutlaka bir sorun ve çekişme vardır, olmasa da çıkar. Meslek yaşamımdaki deneyimin bana öğrettiği bir olgudur bu.

Birinci sorun selektif seçimde neleri yasaklayacak, kısıtlayacak ve neleri serbest bırakacak ve bunu yaparken de hangi ölçütleri kullanacak olduğunuz konusunda ortaya çıkar. Bu gerçekten zor ve sorunlu bir iştir. Geniş halk kitleleri, onları temsil ettiğini söyleyen STK'lar kredi kartıyla harcamada bir konuda kısıtlama yapmanızı, taksit sayısını sınırlama ya da kaldırmanızı, herhangi bir alan ve sektörde harcama türü için sınırlama getirmenizi istemezler. Bazen da kısıtlama kapsamında düşündüğünüz sektör etkili bir karşıt kamuoyu oluşturma gücüne ya da politikacıyı etki- leme olanağına sahip olabilir ve bu gücünü kullanarak sizi düşündüğünüz karar ve tercihlerden caydırabilir ya da caymak zorunda bırakabilir.

Bu nedenle bürokratik bir kurumun sektörel ve harcama türleri itibarıyla selektif bir yöntemle kredi kartı taksitini düzenlemeye kalkması kamuoyu, iş dünyası ve politikacılardan baskı görmesine neden olabilecek bir uygulamadır. Bir kez seçici bir yöntemde karar kılınca BDDK üzerindeki baskılar bitmez, tersine artık baskılar sürekli hale gelir. Herkes her fırsatta bu yöntemle belirlenmiş düzenlemeyi ucundan köşesinden değiştirtmeye uğraşır, her türlü olanağı ve gerekçeyi kullanarak bazen BDDK üstünde baskı yapmaya bazen de ikna etmeye çalışır.

Diğer yandan seçicilikte kullandığınız yöntem ve kriterlerle tercihler hep tartışılır ve bu da sizin üzerinizde bir baskı ve psikolojik etken oluşturur.

İkincisi, selektif yöntemle belirleme yapıyorsanız ve eğer konu da çok sayıda kişiyi ilgilendiriyorsa onlar da bu kısıtlamaların etrafından nasıl dolanacakları, onları nasıl etkisiz hale getirebilecekleri konusunda kafa yormaya, yol ve yöntemler geliştirmeye çalışırlar. Bu evrensel bir olgu ve davranış kalıbıdır. Bu da selektif yöntemin kaderidir. Özellikle şekilciliğin ve muvazaanın yaygın olduğu toplumların kafası ve düşünme yapısı kısıtları dolanma yönünde oldukça deneyimli ve beceriklidir. Bu ise sonuçta hem kurallarınızın delinmesine hem de kurum olarak itibarınızın aşınmasına, size ve kural-koyuculuğunuza duyulan güvenin sarsılmasına neden olur.

Üçüncü konu, selektif ya da seçiciliğe dayalı yöntemlerin kullanılması, düzenlemelerle detayın artırılması ve kuralların ileriye, yana ve geriye doğru çoğaltılmasını ve derinleştirilmesini gerektirir. Sonunda detay detayı, yoğunluk yoğunluğu getirir. En sonunda bir bakarsınız ki çok basit bir konu karmaşık, kapsamlı, yoğun ve uzun bir düzenleme alanına dönüşmüş! Kredi kartları konusunda (taksit, limit vd.) böyle bir yola girilmiştir. Ama belki de bürokrasi doğası gereği bundan hoşlanıyordur, bunu varlığını göstermenin bir yolu olarak düşünüyordur. Bu yaklaşımı belki örgüt olarak güçlenme ve genişlemenin de bir yolu olarak görüyordur.

Dördüncü konu seçiciliğe dayalı yöntemin kullanımının muamele maliyetlerini artıcı bir niteliğe sahip olmasıdır. Bu yöntem seçiciliği uygulayacak mal ve hizmet satan firmalara, kurallara uygunluğu sağlama süreç ve işlemleri yükleyerek muamele maliyetlerini artırır.

Beşincisi; bir finansal araç ve yöntem o aracın nitelik ve özelliklerine uygun kullanılmaz ise ileriye yönelik olarak sorunları artırır. Mali sistemin karşılaştığı risklerin önemli bir kısmı finansal araçların nitelik ve işlevi dışına çıkarak kullanılmalarından kaynaklanır. Kredi kartında taksite izin vermek ne kadar yanlış ise bunun düzenlenmesinin selektif bir yönteme dönüştürülmesi de o ölçüde yanlıştır.

Altıncı konu düzenleme ve denetim maliyetlerinin yükselmesi sorunudur. Selektif yönteme göre yaptığınız düzenlemelerin uygulanmasını denetlemek daha fazla zaman, emek ve parasal maliyeti doğurur. Buna bir de getirilen kısıtları dolanmak için yapılan eylem ve işlemleri teşhis etmek, önlemek gibi yapılması gerekenleri eklediğinizde düzenleme ve denetim maliyetleri daha da yükselir.

Üçüncü konu: Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

Kredi kartının sosyal bir soruna dönüşmesinin temelinde kredi kartının kullanım tarzının, bu aracın işlevine uygun olmayan kullanım biçiminin yaygınlaşması yatmaktadır. Kredi kartıyla yapılan ödemeler, periyodik dönemler sonunda ve son ödeme tarihinde ilke olarak (en azından asgari ödeme tutarı) kapatılmalıdır.

Yapılması gereken ve izlenmesi gereken yöntem ne olmalıydı? Kredi kartında taksit uygulaması hiç olmasa iyi olurdu. Ancak doğrusuyla yanlışıyla olanlar oldu. Kredi kartını taksitli harcama biçiminde kullanım hem toplumsal bir alışveriş alışkanlığına dönüştü, bir harcama kalıbı haline geldi hem de ülkemizde firmalar, işyerleri bu yönteme en az kart sahipleri kadar bağımlı hale geldi. Bu nedenle kart harcamalarında taksit uygulamasını bir bağımlılığı nasıl çözer, nasıl giderir isek aynı yaklaşım ve yöntemle çözmeliyiz. Dolambaçlı yollar ve selektif yöntemler nasıl sorunu çözemez ise ani ve radikal çözümler, kestirme ve kısa yollar da olsa olsa sorun yaratır.

Bu nedenle sorunun çözümü kredi kartları sisteminin bu kar­tın mahiyetine uygun bir biçimde işlemesini sağlayacak biçim­ de düzenlenmesidir. Amaç ve hedef selektif yol ve yöntemim kullanımı yerine kredi kartında taksitli harcama uygulamasının ve yönteminin tümüyle kaldırılması olmalıdır. Bu amaç ve hedef kredi kartının niteliğine uygun bir şekilde kullanımını sağlayacaktır.

Bir diğer konu sorunun çözümünün zaman boyutudur. Konunun çözümü yeterince uygun bir süreye yayılmalıdır. Bu süre bir yıl civarıda olabilir. Taksit sayısı her ay azalan bir sayıyla uygulanmalı ve belirli bir süre sonunda ise artık tamamen sonlanmalıdır.

Bu yöntem hem seçiciliğin yukarıda sıraladığım sakıncalarını ve maliyetlerini ortadan kaldırır; uygulanması basittir, daha kısa, basit ve geçici nitelikte bir düzenlemeyi gerektirir hem de kredi kartının gerçek işlevine uygun bir biçimde kullanılmasına neden olur.

Diğer yandan bireysel kredi ve tüketici kredileri sisteminin daha etkin çalışması sağla­narak kredi kartı üzerindeki olumsuz baskı azaltılmalıdır.