Konuya ilişkin önceki iki yazımdan birincisinde Sosyal Güvenlik sisteminin genel yapısına değinerek Sosyal Güvenlik Kurumlarının finansal kurumlar olduğunu belirtmiş ve mevcut sosyal güvenlik sistemini veri aldığımızda SGK'nın prim ve katılım payları ile gelirlerini nakden, zamanında ve eksiksiz tahsil etmesinin esas ve zorunluk olduğunu söylemiştim. İkinci yazımda ise günümüzdeki zorunlu emeklilik/yaşlılık sigortası sisteminin yapısal olarak bozulmuş bir sistem olduğunu açıklayarak yeni bir sistem kurulması gerektiğini ifade etmiştim.
Bugün emeklilik sistemi ve bu sistemin nasıl yenilenebileceği ve emeklilik/yaşlılık sigortası ve aylığı sağlayan yeni bir sitemin temel özelliklerinin neler olabileceği üzerine bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Temel amaç, herkesi kapsayıcı, adil ve hakkaniyete uygun, yaşlılıkta insanca geçim koşullarını sağlayan, toplumsal ve ekonomik yükü makul düzeylerde olan, gücün kötüye kullanımı yoluyla kollayıcı haklar sağlamayan ve kötüye kullanılmayan, daha basit ve sade bir yapıya sahip olan ve ülkenin tasarruf oranının yükselmesine katkıda bulunabilecek bir emeklilik sistemi kurmak ve bunu uygulayacak etkin bir kurumsal örgütlenme gerçekleştirmektir.
Temel amacı gerçekleştirecek olan sistem (i) belirli bir yaşı (18 yaşını) tamamladığında herkesin katılmak zorunda olduğu, (ii) katılımcıların arasında bir ayırım olmadan herkesin aynı (makul miktarda) emeklilik/yaşlılık sigortası primi ödediği, (iii) herkesin aynı yaşta (60 veya 65 olabilir) emeklilik/yaşlılık aylığı almaya başlayacağı ve (iv) katılımcıları hepsinin aralarında bir ayırım ve ayrıcalık olmaksızın parasal olarak aynı aylığı alacakları bir sistem olmalıdır.
Bu amacı gerçekleştirebilecek bazı temel ilkeler ile yola çıkılmalıdır.
T.C. Kimlik Numarası basit ve uygulanabilir kapsayıcı bir sistemi kurmak için önemli bir araç sağlamaktadır.
Emeklilik sistemini yeniden düzenlemenin, yeni bir emeklilik sistemi kurmanın yolunun öncelikle sosyal güvenlik sisteminin kurumsal yapısının en azından "emeklilik/yaşlılık sigortası" ve "genel sağlık sigortası" biçimde ayrılmasını ve her alanın da ayrı kurumsal yapılanma ile sürdürülmesi gerektiği kanısındayım. Bu nedenle kamusal zorunlu emeklilik sisteminin ayrı bir yapı içinde ve sadece emeklilik ile ilgili işleri yönetmeli ve yürütmelidir. Adı başka bir şey de olabilir ama kolaylık ve yollama için adına "Zorunlu Emeklilik Sigortası Kurumu" diyelim.
Uzun vadeli sigorta kolunun diğer dalları olan "malullük ve ölüm sigortaları" emeklilik/yaşlılık sigortası dışında kalması gereken bir konu olarak düşünülmelidir.
Ülkedeki zorunlu emeklilik sistemi tek bir kurum çatısı altında toplanmalı ve sürdürülmelidir. Bu çerçevede zorunlu emeklilik aylığı ödemesi yapan diğer kurumlar (örneğin bankalar ve sigorta şirketleri ile ticaret ve sanayi odalarının zorunlu sigortayı karşılamak amacıyla kurdukları emeklilik sandıkları) düzenleme ile birlikte yeni işe girenleri kendi kurumlarında sigortalı yapma uygulamasını durdurmalıdırlar.
Yaşlılıklarında "zorunlu emeklilik/yaşlılık sigortası sisteminin vereceği emeklilik/yaşlılık aylığından daha fazla periyodik gelir elde etmek isteyenler bireysel emeklilik sistemi ile tasarruflarını değerlendirebilirler. Diğer yandan bir başka seçenek şirketler, şirketler toplulukları ya da kurumlar kendi çalışanları için ek gelir sağlayacak tasarruf sistemleri kurabilmeli ve çalışanlar da bu şekilde tasarruf yapabilmelidirler. Bu gönüllülük esasına dayalı olan "bireysel emeklilik" ile "munzam emeklilik sandıkları" zorunlu "emeklilik/yaşlılık sigortası" sisteminin destekleyici kurumları olacaktır.
Sisteme 18 yaşını tamamlayan herkes katılmak zorunda olmalı ve sisteme katılmak zorunda olan kişi de aylık sigorta primini ödeme yükümü altında bulunmalıdır. Bu yüküm kamu veya özel bir işyerine bağlı olarak ücretli çalışması durumunda ve çalıştığı sürece işveren tarafından yerine getirilmelidir. Diğer durumlarda prim ödeme yükümü emeklilik/yaşlılık sigortası kapsamında kalan sigortalının kendisi tarafından yerine getirilmelidir. 18 yaş altında çıraklık, staj, geçici çalışma vd. gibi nedenlerle kayıt içi çalışan vatandaşlardan da "emeklilik/yaşlılık sigortası" için prim kesilmesine de gerek kalmayacaktır.
Prim alacaklarını zamanında yerine getirmeyenlere günün ekonomik koşullarına uygun olan ve değişken oranlı gecikme cezası uygulanmalıdır. Prim alacak ve cezaları asla yasalar yoluyla silinmemeli, affedilmemelidir.
Emekli/yaşlılık aylığına hak kazanma yaşı dolmadan sistemden çıkma ya ölümle ya da sigortalının vatandaşlıktan çıkma/çıkarılması nedeniyle olmalıdır. Sigorta kapsamında olan kişinin emeklilik/yaşlılık aylığına hak kazanmadan ya da ulaşmadan ölüm halinde kişinin "Zorunlu Emeklilik Sigortası Kurumu"na yaptığı ödemelerin belirli bir hesaplama yöntemiyle "şimdiki değer-present value"e getirilerek bulunan tutarı (bunun belirli bir kısmı, yüzde 10'u gibi, Kurumun yönetim gideri olarak kesilerek) varislerine toptan ödemeyle verilmelidir. Aynı şekilde çalışma kabiliyetini kaybeden kişiye de istemi halinde geri toptan ödeme yapılabilir.
Emeklilik (yaşlılık) sigortası bütün vatandaşları kapsayıcı olmalıdır. Emeklilik sistemi tarihsel olarak ülkemizde kamu ya da özel kesimde ücretli ve işverene bağlı olarak çalışanlar için kurulmaya başlamış ve uzun süre bu emeklilik/yaşlılık sigortasındaki temel yaklaşım olmuştur. Önce Bağ-Kur'un kurulmasıyla bağımsız çalışanlara doğru olmak üzere ve daha sonra da başka katılımcılara yönelik olarak kapsam genişletilmeye çalışılmıştır. Ama herkesin belirli bir yaşla birlikte zorunlu sigortalı olduğu bir kapsayıcı sisteme geçilememiştir. Bu nedenle amaç kapsayıcı bir sistem kurmak olduğundan 18 yaşını tamamlayan herkes sisteme katılmak zorunda olmalıdır. Kadın-erkek, fakir-zengin, çalışan-çalışmayan, ücretli çalışan-serbest iş yapan, özel kesimde çalışan-kamuda çalışan, şehirli-köylü, hükümlü-özgür, yurt içinde yerleşik-yurt dışında yerleşik herhangi bir ayırım kriteri olmadan herkes sistemin kapsamı içerisinde kalmalıdır. Diğer yandan kim olursa olsun belirli bir yaşı tamamlayan (örneğin 64'ü tamamlayıp 65 yaşına giren veya 59 yaşını tamamlayıp 60 yaşına giren) bir kişi girdiği günü izleyen ayın başından itibaren emeklilik/yaşlılık aylığı almaya hak kazanmalıdır.
Emeklilik sigortası kapsamına girmede doğal olarak vatandaşlık esas olmalıdır. Ancak vatandaşlık verme sisteminin gevşetilmesi, hatta neredeyse açık kapı politikası uygulanması, emeklilik sistemi için önemli bir sorundur. Burada esas ilke olarak kişinin vatandaşlığının doğumla kazanılması aranabilir. Bir başka ifadeyle yeni emeklilik sistemi doğum ile vatandaş olmayan kişilere kapıları kapalı bir sistem olabilir. Bir yaklaşım belki 2000 sonrası doğanlar için ayrık bir yol izlenebilir. Hatta ek bir koşul olarak kişinin anne babasından en az birisinin de vatandaşlığı doğumla kazanmış olması şartı istenebilir. Ancak sistemin uzun vadeli özelliği ve prim ödemeye dayalı olması, primlerin 18 yaşını tamamlandığı günden itibaren (gerektiğinde geriye doğru) aranması gereği ve ancak 65 yaşına (veya 60 yaşına) girenin aylık almaya hak kazanabilmesi böyle ayrık bir yol izlenmesi yoluna gerek bırakmayabilir. Yeni sistemin yürürlüğe girmesinden sonra vatandaş olanların (ve eski sistemde bir biçimde sigortalı olmuş olanlar dışında) artık ne eski sisteme göre ne de yeni sisteme göre emeklilik/yaşlılık sigortası primi ödemesi gerekmemektedir. Sonradan vatandaş olanlar için "bireysel emeklilik sistemi" açıktır.
Yeni sistemde yurt dışı çalışmalarının yurt içi çalışmayla birleştirilmesi uygulaması da kaldırılmalıdır. Aslında sistemin herkes için zorunluğu nedeniyle birleştirme uygulamasına da gerek kalmamaktadır. Yurtdışında yaşayan ve çalışan, çalıştığı ülkenin sosyal güvenlik kurumuna prim ödeyenler aynı zamanda ülkemizdeki Zorunlu Emeklilik Sigortasına prim ödeyerek buradan da emeklilik/yaşlılık aylığı alabilmelidir.
Emeklilik ve yaşlılık aylığı kişiye bağlı bir hak olmalıdır. Emeklilik/yaşlılık aylığı alan kişinin vefatı halinde hak olarak yukarıya (anne ve baba gibi), yana (sağ kalan eş) ve aşağıya doğru (çocuk, torun gibi) başka kişilere finansal bir hak olarak kısmen veya tamamen nakledilememelidir.
Ülke içi sistemde herkese tek bir emeklilik ya da yaşlılık aylığı bağlanmalıdır. Çeşitli nedenlerle alınan (geçmişte birden fazla kurumdan emekli olma, vefat edilen sigortalıdan kalma aylığı alma gibi) birden fazla emekli aylığı alabilme uygulaması sonlanmalıdır. Bu çerçevede ayrıca "bayram ikramiyesi" gibi geçmişin "ulufe dağıtma" anlayışından doğan uygulamalar da sonlandırılmalıdır.
Sistemin öngördüğü yaşı doldurarak emeklilik/yaşlılık aylığı almaya başlayan kişinin ücretli olarak bir işyerinde çalışması halinde, halen "dayanışma" adı altında yapıldığı gibi artık "emeklilik/yaşlık sigortası primi" isteme uygulaması da sonlanmalıdır. Çünkü o artık emeklilik/yaşlık sigortasının koşullarını karşılayıp sistemden aylık almaya hak kazanmıştır. Kimse ondan artık "emeklilik/yaşlılık sigortası dayanışma primi" adı altında ilave ve örtülü vergi alma hakkına sahip değildir.
Sistem herkese eşit ve aynı tutarda bir emeklilik ya da yaşlılık aylığı bağlamalıdır. Geçmişte yapılan görevler, işgal edilen pozisyonlar, o pozisyonlarda alınan maaşların ve ücretlerin emeklilik (ya yaşlılık) aylığıyla bağlantısı kopmalıdır. Bir apartman görevlisi ile TBMM Başkanı, Yüksek Mahkeme Başkanı ile bir avukat, Genel Kurmay Başkanı ile Astsubay, Milletvekili ile ünvansız bir devlet memuru, holding patronu ile onun şöförü emeklilik yaşları geldiğinde aynı emeklilik/yaşlılık aylığına hak kazanmalıdır. Emeklilik/yaşlılık sigortası, emeklilik/yaşlılık aylığı alan herkesi toplumsal olarak eşitleyen bir mekanizma olacaktır. Geçmişteki makamı, görevi ne olursa olsun o artık sadece "emekli", "emekli/yaşlığı aylığı alan" bir kişidir. Sadece görevinden ayrılan Cumhurbaşkanları için yaşadıkları süre boyunca emekli maaşına ek sosyal ve finansal haklar ile isterlerse ofis hizmetlerini sağlayacak kanunla düzenlenmiş bir haklar paketi sunulabilir (Bu konuda ABD Başkanları için kurulan sistem örnek alınabilir).
Emeklilik ikramiyesi kavramı kaldırılmalıdır. Özel kesim ve kamu fark etmeksizin konu bir kıdem tazminatı meselesi olarak görülmeli ve çözülmelidir.
Yeni sistem 18-65 yaş (veya 18-60) arasını dönemi prim ödemesi gereken süre olarak belirlemesi, primlerin her ay yatırılan oransal bir ödenti olmasını öngördüğünden eski düzenlemelerde yer alan ve çok sayıda gün sayısı ile buna tekabül eden haklarla karmaşık bir ilişkiler yumağının merkezinde yer "prim ödeme gün sayısı" kavramına yeni sistemde özel bir yükümler ve haklar yüklenmemiştir. Yeni sistemde 18-65 yaş tercihinde 46 yıl veya 552 ay için (18-60 yaş için) 41 yıl veya 492 ay) sigortalının kendisi ve/veya bir işyerine bağlı çalışıyorsa işveren tarafından "emeklililik/yaşlılık sigortası primi" ödenecektir.
Önerilen yeni sisteme ilişkin çözülmesi güçlüklerle dolu birkaç önemli kritik konu vardır.
(1) Birisincisi herkese eşit ve aynı tutarda ödenecek olan "emeklilik ya da yaşlılık aylığı" parasal olarak nasıl belirlenmelidir? Burada temel ilke ülkenin genel ücretler düzeyini hesaba katan, genel ekonomik ve sosyal koşullara uygun olarak en az geçim seviyesini normal koşullarda insanca yaşamasını karşılayabilecek tutarda bir parasal rakam olmalıdır. Bu rakam kanun tarafından politikacı veya bürokrasinin günübirlik keyfine/iradesine bırakılmayacak bir endeks mekanizması veya bağlanma (peg) ile güncel koşullara göre otomatik biçimde belirlenmeli ve ayarlanmalıdır. Ancak endeks mekanizması da çok subjektif bir mekanizmadır. Ayrıca bağlanılan rakam kullanımı da sürekli olan, gelip geçici bir konuda da olmamalıdır.
Ama önce bazı güncel verileri hatırlatalım: Asgari ücret=17.000 lira; milletvekili maaşı=170.000; milletvekili emekli maaşı=110.995 lira; en düşük emekli maaşı=12.500.
Emeklilik/yaşlılık aylığı için çeşitli alternatifler olabilir. Eskiden en yüksek atanmış kamu görevlisi makamı kabul edilen Başbakanlık Müsteşarı'nın maaşı birçok konuda mihenk taşı ya da parasal bağlama miktarı olarak kullanılırdı. Şimdi en yüksek atanmış makamın hangisi makam olduğu tartışmalı (acaba Cumhurbaşkanı Yardımcılığı mı?) olduğu gibi yukarı makamlar çoklu görev ile gelir elde ettiklerinden asıl görevlerinin maaşı gösterge niteliğini yitirmiş ve güvenilemez bir rakam olarak görünebilir mi?
Örneğin emeklilik/yaşlılık aylığı, asgari ücrete bağlanabilir veya asgari ücretin belirli bir katı (örneğin 2 katı; 2,5 Katı gibi) olarak belirlenebilir. 2 Katı desek 34.000 lira, 2,5 katı desek 42.500 lira, 3 katı desek 51.000 lira. Asgari ücret yeniden belirlendikçe emeklilik aylığı da kendiliğinden güncellenmiş olur.
Asgari ücreti politik tartışmanın çok ortasında olan ve manüplasyona açık bir ücret olarak görüyorsak milletvekili maaşlarına bakabiliriz. Gazete haberlerine bakılırsa "Milletvekili maaşı/asgari ücret" rasyosu ülkeden ülkeye değişiyor. Milletvekili maaşı asgari ücretin Yunanistan'da 5,9; İngiltere'de 4,6; Fransa ve Belçika'da 4,3; Hollanda'da 4,1; İsveç'te 3,6 ve İspanya'da 2,6 katı imiş. Haydi Yunanistan bizle kıyaslanabilir bir ülke kabul edelim ve onun rasyosunu kullanalım. Bizde o zaman (170.000/5,9) asgari ücret rakamı 28.800 lira olmalı. Asgari ücret rasyosunu 5 kat (yani yüzde 20) kabul etsek 34.000 lira, rasyoyu 4 kat (yani yüzde 25) kabul etsek 42.500 lira olur.
Bu nedenle belki asgari ücret, milletvekili maaşı, yüksek yargı oranı başkanlarının maaşı, düzenleyici denetleyici kurumların başkanlarının maaşlarını içeren bir endeks oluşturarak bir rakam belirlenip emeklilik/yaşlılık aylığı buna bağlanabilir. Bir başka deyişle enflasyon oranı gibi içeriği, hesaplanması ve rakamı her zaman tartışmalı bir rakama endekslenmek yerine belirli üst düzey kamu görevlerininin maaşlarından toplamımdan oluşan bir endeksin belirli bir oranı ile bulunan parasal tutar emeklilik/yaşlılık aylığı olarak belirlenmelidir. Temel ilke emeklilik/yaşlılık aylığının günün koşullarında emekliye ortalama insanca yaşam maliyetini karşılayacak bir rakam olması gerektiğidir.
(2) İkinci konu sigorta priminin hesaplanmasının dayanacağı "sigorta primine esas kazanç" nasıl belirlenecek ya da hangi miktar (Maliye kökenli birisi olarak matrah mı demeliyim acaba?) prim hesaplanması için esas alınacaktır. Burada iki kritik rakam "emeklilik yaşlılık aylığı miktarı" ile "emeklilik/yaşlılık sigortası prim oranı" nın ne olacağıdır. Bir üçüncü rakam ise halen emeklilik sisteminde yaşlılık aylığının hesaplanması için güncel olarak kullanılan ve "ortalama aylık kazanç" ile çarpılan "aylık bağlama oranı" dediğimiz orandır. Halen genel ilke olarak her prim ödenen 360 gün için yüzde 2 olarak dikkate alınmakta olup ve aylık bağlama oranı yüzde 90 ile sınırlıdır (5510 s. Kn. m. 29).
Sistemin "uzun süreli olma" niteliğiyle "düz emeklilik/yaşlılık aylığı" ödenmesi dikkate alınırsa sigorta primine esas kazanç miktarı, sistemin o sırada ödediği güncel "emeklilik ya da yaşlılık aylığı" olmalıdır. Bu nedenle "güncel emeklilik aylığı=sigorta primine esas kazanç" içsel tutarlığı olan bir yaklaşım olacaktır.
Bu yaklaşım artık bir sigortalı ücretli olarak çalışıyor ise sigorta primine esas kazancın onun aldığı ücret ile bağını da ortadan kaldıracaktır. Çalışan hangi ücreti alırsa alsın emeklilik sigorta primi onun o sırada sistemin sigortalılara ödediği düz miktarlı bir ödeme olan emeklilik/yaşlılık aylığı üzerinden hesaplanacaktır. Böylece halen bir vergi haline dönüşmüş olan sigorta primi gerçek mahiyetine de dönüşüp bir sigorta primi olma niteliğine kavuşacaktır. Örneğin belirli bir anda emeklilik aylığı 100 lira, çalışan bir ücretlinin aylık ücreti 400 lira ise mevcut SGK sisteminde sigortalılık primi 400 lira üzerinden hesaplanırken önerdiğimiz yeni sistemde 100 lira üzerinden hesaplanacaktır.
(3) Üçüncü önemli konu ise emeklilik ya da yaşlılık aylığı sigortasının prim oranı ne olmalıdır. Yukarıda belirttiğimiz gibi genel olarak "malûllük, yaşlılık ve ölüm" sigortalarının prim oranı prime esas kazancın yüzde 20'sidir. Bunun yüzde 9'u sigortalı hissesi yüzde 11'i işveren hissesidir. Sistemden daha önce çıkışlar bir yana bırakılırsa olağan olarak 18 yaşını bitirince girilen ve 64 yaşını bitirince çıkılan bir sistemde bu 46 yıl (59 yaşını bitirince 41 yıl) prim ödenmesi anlamını taşımaktadır. Buna karşılık 65 (veya 60) yaşında emekli olacak kişilere emeklilik/yaşlılık aylığı ödeme süresi kalanların ortalama ömrü ile sınırlı kısa süreler olacaktır. Eskiden ölüm (mortalite) tablolarına dayanılarak yapılan hesaplama dönemi geride kalmış olup bilgi işlem çağında artık ölümlerin yaşları ile dağılımına tam biçimde ulaşma olanağımız bulunmaktadır. Bu veriler ve süreler dikkate alındığında önerdiğimiz modelin yapısı içinde "emeklilik ya da yaşlılık sigorta" primi oranının yüksek oranlı olmasını gerektirmeyecektir. Bu oranın yüzde 10 veya biraz üstü civarda bir oranda olması sistemin sürdürülebilirliğini sağlamaya yeterli olacaktır. Bu oran istatiksel tekniklerle sistemin gereklerine biraz daha yakın bir oran olarak hesaplanıp belirlenebilir. Diğer yandan sistemin basitleşmiş olması bu hesaplamayı kolaylaştıracaktır. Günümüz karmaşık ve çoklu yapıdaki emeklilik sisteminde emeklilik/yaşlılık sigorta primlerinin teknik olarak belirlenebilme olanağı yoktur. Bu nedenle de sigorta prim oranı bir vergi gibi görülerek belirlenmektedir.
(4) Önemli bir konu eski sistemden yeni sisteme geçişin gerçekleştirileceğidir. Bu geçişi daha az sorunla, daha az memnuniyetsizlikle, adil ve hakkaniyetli biçimde sağlayacak, olabildiğince kazanılmış hakları koruyucu kurallar ve mekanizmaların kurulmalıdır.
Yeni sisteme radikal hızlı ve birkaç yıl içinde tamamlanabilecek bir geçiş (benim de tercihim bu yöndedir) sağlanabilir; ancak bunun politikacı açısından bazı zorlukları olabilir. Bir başkası ise sisteme biraz daha makul bir zaman süreci içinde geçişi sağlama seçeneğidir. Bu iki seçenek konusunda da ayrıntılı bazı düşüncelerim olsa da gereğinden fazla uzun olan bu yazımda bir ölçüde ikinci seçenekle ilgili bazı konuları kısaca belirtmeliyim:
- İlke olarak halen mevcut sistemden emekli/yaşlılık aylığı alanların aylıkları mevcut sistemden ödenmeye devam edilmelidir.
- Eski sistemden hangi görev ve sıfatla maaş alıyorsa alsın emeklilik/yaşlılık aylığı alanların aylıklarının belirli bir süre içinde yeni sistem ile verilecek olan aylıklara eşitlenmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla her yıl yapılacak düzeltme oranları belirli bir oranda düşürülerek ya da yükseltilerek kullanılabilir. Belki çok iddialı bile olsa hedef 10 yıl içinde bu eşitlemeyi sağlamak olmalıdır (yüksek enflasyonun kalıcı olması bu süreyi daha daha hızlı biçimde kısaltabilir). Böylece aynı anda birbiri ile yarışan iki ayrı sistemimiz olmaz.
- Henüz eski "emeklilik/yaşlılık sigortası" sistemine kaydı olmayan ve 18 yaşını geçen vatandaşlar yeni sisteme kaydedilmeli ve bu sistemin sigortalısı olmalıdır. Bu nedenle SGK ve zorunlu emeklilik aylığı sigortası sağlayan özel sandıklar ilk defa "emeklilik/yaşlılık" sigortası olacak kişileri kendi sigortalısı yapmamalıdırlar ve işverenler de bu durumu dikkate alarak prim ödemelerini yeni kuruma yapmalıdırlar. 18 yaş altı olup da eski sisteme kaydedilerek sigortalılığı başlamış olanlar da daha ödemiş oldukları primlerle birlikte yeni sisteme aktarılmalıdır.
- Eski sistem tarafından yeni sistemin emeklilik/yaşlılık aylığına hak kazanma yaşı olan yaşa (65 veya 60 yaş) erişmeyen hiç kimseye (milletvekilleri dahil) hangi gerekçe ile olursa olsun artık emeklilik/yaşlılık aylığı bağlamamalıdır. Tek istisnası, malullük durumu olmalıdır. Bu durumda sigortalıya kendi tercihi ile toptan ödeme yapılabileceği gibi prim ödediği yıla göre hesaplanacak malûllük aylığı bağlanabilir. Böylece eski ve yeni sistemlerin emeklilik/yaşlılık aylığını hak etme yaşları eşitlenecektir.
- 18-65 (veya 18-60) yaş arasının orta değeri 41 (veya 38,5) yaştır. 41 yaş (38,5) ve altında olan ve eski sistemde "emeklilik/yaşlılık sigortasında sigortalı olan kişilere dilerse sigortalılığını yeni sisteme aktartabilme seçeneği vermektir. Bu durumda seçeneği kullananların eski kuruma ödediği primler de yeni kuruma devredilmelidir.
TIKLAYIN | Emeklilik sistemi üzerine bazı aykırı düşünceler (1) | Sorun nerede?
Ali İhsan Karacan kimdir? Ali İhsan Karacan, 1951 yılında Ceyhan/Adana'da doğdu. 1973 yılında A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden, 1984 yılında İ.Ü. Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1978 yılında İÜ İktisat Fakültesinde doktorasını tamamladı. 1988 yılında doçent ve 2018 yılında profesör oldu. İstanbul Üniversitesi (1985-1999) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi (2018-2021)'nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü'nde yüksek lisans-doktora dersleri verdi. Maliye Bakanlığı'nda (1973-1981) Bankalar Yeminli Murakıbı; Yapı ve Kredi Bankası'nda (1981-1986) ve T. Garanti Bankasında (1986-1989) genel müdür yardımcılığı; T. Garanti Bankası ile Doğuş Grubu'nda (1989-1994) yer alan bir çok şirketin yönetim kurulunda yönetim kurulu başkanı, görevli üye ve üye olarak görev yaptı. 1994-1997 yıllarında Sermaye Piyasası Kurulu'nda Başkanlık görevinde bulundu. 1998-2005 yıllarında Çukurova Holding ve Yapı Kredi Bankası ile bağlı çok sayıda şirketin yönetim kurulunda yönetim kurulu başkanlığı, görevli üyelik ve üyelik görevlerinde bulundu. 2006-2013 yıllarında Doğan Holding ve grup şirketlerinde; 2015-2018'de Fenerbahçe Futbol A.Ş.'de yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Dünya, Akşam ve Vatan gazeteleri ile Gazeteport sitesinde köşe yazıları yazdı. Ekonomi, Finans, Bankacılık ve Sermaye Piyasaları üzerine yirminin üzerinde telif ve tercüme kitabı ile çok sayıda akademik makalesi yayımlandı. |