Gülen cemaati ile AKP iktidarı arasındaki ilk bölünmenin yaşandığı dönemde aracı olarak Pensilvanya'daki Fetullah Gülen'i giden ve ondan aldığı mektubu dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a getiren gazeteci Fehmi Koru, gitmeye nasıl karar verdiğini anlattı.
Koru kendisinin ABD'ye gitmek istemediğini ancak Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül tarafından ikna edildiğini söyledi.
Ali Tarakçı'nın Youtube'daki 'Gerçektivi' kanalına konuk olarak katılan Koru, "Muhtemelen başka isimler de telaffuz edilmiştir aracılık için. Beni daha uygun gördüğü için benden böyle bir ricada bulundu" dedi. Koru, "Zaman gazetesinin yayın yönetmenliğini ve Ankara temsilciliğini yaptım. İster istemez cemaatle ahbaplığım var. Fethullah Gülen’i de tanıyorum" ifadelerini de kullandı.
Fehmi Koru'nun açıklamalarının bir bölümü şöyle:
Orada konuşmalarım sırasında aldığım notları bir şekilde bir yere gideyim de not edeyim dediğimde Gülen 'Öyle bir şey yapmanıza gerek yok. Ben bir mektup yazarım siz de götürürsünüz' dedi. Ben de orada kalmadım. Görüşmeden sonra New York’a gittim. Bana New York’a getirdiler mektubu. Evet Alaaddin Kaya (Zaman gazetesi imtiyaz sahibi, tutuklu) ile birlikte gittim Gülen'le görüşmeye. Ama onunla birlikte dönmedim. O bu seyahatin sadece gidiş kısmında bana refakat etti.
Gülen’e yakın bir isim olmasından kaynaklı mı geldi?
"Hayır. Tam tersine onların o ara Gülen'le aralarının çok açık olduğunu biliyorum. Alaaddin Kaya Zaman gazetesinin imtiyaz sahibiydi. Ben Ankara temsilcisiyim. Matbaadan aradılar, ‘Fehmi Bey bir gariplik var. Künye değişmiş, imtiyaz sahibi değişmiş' dediler. Bir gecede Alaaddin Kaya imtiyaz sahipliğinden uzaklaştırıldı.
Çünkü hem Erdoğan beni kendisine yakın biliyor. Hem de onları tanıdığımı biliyor. Onlarla da geçmişim olduğunu biliyor. Dolayısıyla muhtemelen başka isimler de telaffuz edilmiştir aracılık için. Beni daha uygun gördüğü için benden böyle bir ricada bulundu. Ben hatta bunu kabul etmek istemedim. Kendime uygun bir görev olarak görmedim bunu ama ikna edildim. Netice itibariyle böyle görevin yapılması gerektiği söylenince en üst düzeyde, Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından. Her ikisi ile görüştüm zaten gitmeden önce. Bu gidiş Türkiye’nin 17-25’ten sonrasında devlet kararıyla aldığı ‘FETÖ’ diye bir şeyin ortaya çıkması sonradan olmuş bir şey. O dönemde kimsenin böyle bir yapının varlığını düşündüğünü zannetmiyorum"