Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, 2023 yılı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, 14 Mayıs tarihinde yapılması durumunda Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "aday olamayacağını" madde madde anlattı. Baş, “Bizi birtakım tartışmalara mahkum edip; biz kendi aramızda bunları tartışırken atı çalan Üsküdar’ı geçmek istiyor. ‘Muhalefetin adayı şu olur mu, olmaz mı? HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı aday çıkarır mı, çıkaramaz mı’ Bırakalım bu tartışmaları. Şu anda bu memleketin önünde daha gerçek bir sorun var. Erdoğan aday olamaz. Hep beraber konuşmamız gereken, tavır göstermemiz gereken konu bu” dedi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, bugün TBMM’de basın toplantısı yaptı.
"Madde 3: Bir kimse en fazla 2 defa cumhurbaşkanı seçilir"
Anayasa maddelerini okuyan Baş, açıklamasında şunları söyledi:
“Bu seçim kanununu daha 15 gün önce TBMM Başkanı tarafından basıldı. Her milletvekilline bir tane ulaştırıldı. İçinde bütün seçim kanunları ve dolayısıyla cumhurbaşkanı seçim kanunu da var. Ne diyor cumhurbaşkanı seçim kanunu? Bakalım. ‘Madde 3: Bir kimse en fazla 2 defa cumhurbaşkanı seçilir. Ancak cumhurbaşkanının 2. döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilir.’ Neymiş? Bir kimse en fazla 2 kez cumhurbaşkanı seçilebilirmiş. Bir istisnası var. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde eğer kararı Meclis alırsa bir kez daha aday olabilir ve eğer halkın oyunu alırsa seçilebilir. Maddeler çok açık. Dolayısıyla öyle ben 14 Mayıs’a seçim kararı aldım. Cumhurbaşkanı olarak ilan edeceğim bu kararı, ondan sonra da çıkacağım, aday olacağım. Öyle yok. Bu iş o kadar kolay değil.
"Biz Erdoğan’ı tarihin çöplüğüne gönderirken sandığa gömmek istiyoruz"
Biz Erdoğan’ı sandıkta yenmek istiyoruz. Biz Erdoğan’ı tarihin çöplüğüne gönderirken sandığa gömmek istiyoruz ama eğer cesaretleri varsa yapılacak tek şey var TBMM’den seçim kararı çıkartacaklar. Buna da iktidarın oyları yetmiyor. Gelecekler efendi efendi muhalefet partileriyle masaya oturacaklar. Meclis’in cumhurbaşkanı seçimi için genel seçim kararı almasını isteyecekler. Buradan açık ve net bir çağrı yapıyoruz. Eğer bambaşka bir adayınız yoksa. Yani ‘Biz Erdoğan’dan başka kimseyi aday gösteremiyoruz, sizin söylediğiniz gibi tek adama bağlıyız, çaresiziz’ diyorsanız; yapacak hiçbir şey yok. Anayasasının emrettiği gibi Erdoğan üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olamaz. Olmasının bir tane yolu var. Gerçekten bu meseleyi son derece önemli görüyoruz. Partimizin gerek bilim kurulundan hukukçu arkadaşlar gerekse hukuk bürosu meseleye ilişkin çok ayrıntılı çalışmalar yaptık. Şimdi bir hata yapmışlar belli. Yani zamanında Meclis’in çoğunluğu bizde olacak. Biz, istediğimiz zaman meclisten bu kararı çıkartırız diye zamanındaki anayasa değişikliği sırasında oraya geçici bir madde eklemeyi akıllarına getirmemişler. Şimdi Meclis’te seçim kararı alacak çoğunlukları olmayınca da paniğe kapılmış durumdalar. Apar topar seçime gitmek istiyorlar.
"Mazbata açık ve net "13. Cumhurbaşkanı Erdoğan" diyor"
Tüm yurttaşlarımızın dikkatine sunmak istiyorum. 2018 seçimlerinden sonra Erdoğan bu seçimleri kazandı. Yüksek Seçim Kurulu bir mazbata hazırladı. Mazbatada açık ve net diyor ki ‘13. Cumhurbaşkanı’. 12. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı. 13. Cumhurbaşkanı Erdoğan ifadesi var. Tabii seçimler artık sonuçlanmış ve Meclis’te istedikleri çoğunluğa ulaşamadıklarını gördükleri için zamanın Meclis Başkanlığı konuyu düzeltelim demiş. Sonra YSK ilk gönderdiği mazbata yerine yeni mazbata hazırlamış. Oraya yeni rakam koymamış. Bu bize bir şey gösteriyor. Aslında YSK’da durumun bizim kadar farkında. AKP’liler durumun bizim kadar farkında. MHP’liler durumun bizim kadar farkında.
"60 günlük sürenin ilk günü seçimin başlangıç günüdür"
Bir tartışmamız daha var ve son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Altını çizerek söylüyorum. Meclis Başkanlığı’nın bastığı şu an yürürlükte olan seçim kanunlarına göre konuşuyorum. Yine cumhurbaşkanı seçimini tarif eden üçüncü maddesi, kırmızıyla işaretlemişiz. Oy verme gününden geriye doğru hesaplanacak 60 günlük sürenin ilk günü seçimin başlangıç günüdür. Çok net değil mi? Seçim ne zaman başlıyormuş? Oy verme gününden 60 gün önce. Bu ne demek? ‘Anayasanın başka bir hükmünde de seçim kanununda da yapılan değişiklikler bir yıl içerisinde gerçekleşen seçimlerde uygulanmaz’ diye bir hüküm olduğunu tüm kamuoyu biliyor.
Seçimlerin ne zaman yapılacağına ilişkin üzerine en çok konuşulan konu. Eğer siz 6 Nisan’dan önce seçim takvimini başlatıyorsanız, orada yaptığınız değişiklikleri uygulayamazsınız. Bu kadar açık ve net. Şimdi bütün bunlar sanki hiç yokmuş gibi ‘Ben, istediğim zaman seçime giderim. İstediğim kanunlarla seçime giderim. İstediğim adaylarla seçime giderim. İstediğim partiyi seçime sokarım istemediğimi sokmam. Basında aleyhimde konuşma yapılırsa oraya cezalar yağdırırım. Devletin tüm imkanlarını kendi partim için seçim sırasında kullanırım. Sonra demokratik seçim yapalım’ Erdoğan’ın dediği bu. Dünyanın neresinde böyle bir seçim demokratik seçim olarak kabul edilebilir? Dünyanın neresinde böyle bir seçim halkın iradesinin sandığa yansıması anlamına gelebilir?
TİP olarak buradan hem iktidarı uyarıyoruz, iktidar partilerini uyarıyoruz hem tüm muhalefet partilerine çağrı yapıyoruz hem de esas olarak yurttaşlarımızı göreve çağırıyoruz. Böyle ‘Ben yaptım oldu, ben ne istersem o olur. Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz. Anayasaya aykırı ama ‘evet’ diyeceğiz’ Bunların hepsini bir kenara iteceğiz. Bu memlekette yasalar varsa herkes ona bağlıdır. Anayasa varsa herkes bağlı olmak durumundadır. Sonuna kadar bu anayasaya, yasalara aykırı uygulamalara karşı tutum alacağız. En önemlisi sanıyorum şuna güveniyorlar; zaten memlekette devletin her yerine biz kendi kadrolarımızı yerleştirdik.
YSK’da da bizim talimatımız dışında karar veremeyecek bir iradeyi otururmuşuz. Nasıl olsa son karar verici YSK. YSK bu kararları verecek ve bizim istediğimiz gibi olacak. YSK bu kararları verebilir mi? Evet, verebilir. Ama yaptığı her şey yasalara ve anayasaya aykırıdır. Yasalara ve anayasalara aykırı kararlar veremez, toplumu buna mahkûm edemez. O yüzden madem seçim tartışmaları başladı. Eğer Erdoğan yeniden aday olmak istiyorsa biz onu yenmeyi çok istiyoruz, onu sandıkta yenmek önümüzdeki en net hedeflerden bir tanesi. Türkiye’de milyonlarca insanın buna hazır olduğunu görüyoruz. Ama yapılması gereken şey yasalara, anayasaya uygun bir seçim gerçekleştirmektir.
"Bakın, bu tehditler bize sökmez"
Bakın, bizi birtakım tartışmalara mahkûm edip; biz kendi aramızda bunları tartışırken atı çalan Üsküdar’ı geçmek istiyor. ‘Muhalefetin adayı şu olur mu, olmaz mı? HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı aday çıkarır mı, çıkaramaz mı’ Bırakalım bu tartışmaları. Şu anda bu memleketin önünde daha gerçek bir sorun var. Erdoğan aday olamaz. Hep beraber konuşmamız gereken, tavır göstermemiz gereken konu bu. Muhalefeti kendi içinde çeşitli tartışmalara boğup arada bütün hukuksuzlukları yaparak seçime gitmek isteyen bu iktidara karşı en azından bu başlıkta tüm yurttaşlarımızın, tüm muhalefetin yan yana ve kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini ifade ediyoruz. Nasıl bir seçime gidiyoruz kısmına bir örnek daha vermek istiyorum.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde bir programa katıldı. Yayın sırasında SADAT adlı bir paramiliter çetenin reklamlarının ekrana verildiğine hep beraber tanık olduk. Bu elbette bir tesadüf değil ve çete mensupları da sosyal medyadan yaptıkları açıklamalarda bu operasyonları hem sahiplendiler hem böbürlenerek paylaştılar. Buradan o paramiliter çeteye ve onun iplerini elinde tutan herkese sesleniyoruz. Bakın, bu tehditler bize sökmez. Böyle ucuz operasyonlarla halkı korkutarak tehditlerle bizi teslim alamazsınız. Asıl korkması gereken biri varsa bu 20 yıl içinde suçlara bulaşanlardır. Asıl siz korkun. İlk seçimde tarihe gömüleceksiniz ve ondan sonra sizin için hesap verme dönemi başlayacak. Bu memleket yeniden hukukla buluşacak, bu memleketin bağımsız, adil, tarafsız mahkemelerinde her biriniz yaptığınız her şeyin hesabını vereceksiniz. O mahkemelerde tir tir titrediğinizi izlemezsek yuh olsun bize.
"TİP olarak bu saray rejimine son vermek konusunda samimiyiz"
Buradan tüm muhalefet güçlerine bir çağrı yapmak istiyorum. Bakın, gözüküyor saray farkında, saray panikte, saray kaybediyor. O yüzden kaybettikçe belli ki saldırı yoğunlaşacak. Belli ki hakkı, hukuku falan tanımayan her tür operasyonu yapacak. Sandık halktan kaçırılsın diye elindeki bütün imkanları kullanacak. Böyle üç beş kuruşluk çetelerle paramiliter örgütlerle hem halkı hem muhalefeti korkutmaya çalışacak. Yapacağımız şey şu; en basit noktalardan anayasanın, yasanın uygulanmasından seçim güvenliği sağlanmasından mutlaka muhalefet sorumludur. Yan yana gelmeli ve bu ülkenin yurttaşlarına güven vermelidir. Bu seçimi kazanmayı gerçekten istiyorsak; bunun başlangıç noktası yurttaşlarımıza güven vermektir. Biz TİP olarak bu saray rejimine son vermek konusunda samimiyiz. Son vermek isteyen bütün muhalefet güçleriyle en geniş ortaklıklara hazırız ve seçim güvenliğinden başlayarak elimizden gelen her şeyi yapmak istiyoruz.
"Tarikat yurtlarında hayatını kaybeden tüm çocuklarımıza söz veriyoruz"
Bu tarikatların, cemaatlerin pisliği karanlığı suçları da bir türlü bitmek bilmiyor. Yine tarikatlara, cemaatlere bağlı bir yurtta müdürlük yapan bir canavar bir çocuğumuzu istismar ediyor. Ailesi önce polise, savcıya gidiyor. Sonra zorla, baskıyla ifadelerini geri çektiriyorlar. Üstüne bir de çocuğu kıstırıp ‘Neden söylüyorsun? Neden anlatıyorsun’ diye azarlıyorlar. Konuyu kapatmaya çalışıyorlar. Türkiye’de bir çocuk daha tarikatlar tarafından herkesin gözü önünde istismar edildi. Artık bunları konuşurken gerçekten ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz.
Göz göre göre işlenen faili belli bir cinayete tanık olmak gibi bir şey. Bir çocuğun hayatından yaşamayı bırakın aklının ucundan bile geçmemesi gereken bu çirkinlikleri, bu acımasızlıkları, bu alçaklıkları, bu orta çağcı karanlık zihniyetin temsilcisi tüccarlar daha kaç kez yaşatacaklar? Gerçekten yeter. Yani iktidar bunları besliyor. Bunlar semiriyor. Üstüne bir de çocuklarımızın hayatlarını karartıyorlar. Daha önce defalarca söyledik tekrar söylüyoruz; bunları kapatacağız. Zaten kâğıt üstünde yoklar, zaten yasaklılar, zaten her birisi bir organize suç şebekesi, bir mafya örgütü gibi hareket ediyorlar. Tepede şeyhler, liderler günlerini gün ediyor servetlerine servet katıyor.
Altta tecavüz eden, çalan, devlete sızan suç ortaklarından oluşan şebekeler bunlar. Buradan bu tarikat yurtlarında hayatını kaybeden Enes Kara kardeşimiz başta olmak üzere tüm çocuklarımıza söz veriyoruz. Bunlar bırakın böyle yurt açmayı, holding işletmeyi, vatandaşın parasını ceplemeyi, ihale almayı, kamu kaynaklarını kullanmayı kamusal hayatımızın herhangi bir parçasına ellerini bile uzatamayacaklar. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bıkmayacağız. Gerçekten yüreğimiz yanıyor. Konuşmak istemiyoruz. Ama konuşmak zorundayız.
“OXFAM Eşitsizlikler Raporu'na göre 13 kişinin serveti, 44 milyon yurttaşımızın servetinden daha fazla"
Bir rapor yayınlandı. Biz de basından takip ettik. Sonra inceleme fırsatımız oldu. OXFAM Eşitsizlikler Raporu. Bu rapor diyor ki; 2020 yılında dünyada bir koronavirüs salgını oldu. Milyonlarca insan hastalıkla, ölümle cebelleşti. Milyonlarca insan işini kaybetti. Milyonlarca çocuk eğitimden mahrum kaldı. Ama bu salgının bir de kazananı var. Nim bu salgının kazananı? Dünyanın en zengin şirketleri ve insanları. Bunlar kar üzerine kar açıklamışlar. Servetlerinin ne kadar büyüdüğünü anlatmaktan utanmamışlar. Zaten eşitsiz bir dünyada yaşıyoruz ama son iki yılda bu eşitsizlik ve adaletsizlik bambaşka bir boyuta ulaşmış.
OXFAM’ın raporuna göre dünyanın en zengin yüzde 1’i 2020’den beri yaratılan servetin üçte ikisini cebine indirmiş. Sadece yüzde 1’i tüm dünyada iki yılda yaratılan servetin üçte ikisini kendi ceplerine indirmiş. Enerji ve yiyecek şirketleri karlarını iki katına çıkarmış. Hissedarları milyonlarca dolar para kazanmış. Bu arada 800 milyon insan yatağa aç girmiş. Yani yaratılan servetin yarısı dünyanın tepesine çökmüş dolar milyarderlerinin cebine girmiş. Daha başka ne söylenebilir bilmiyorum. Doymuyorlar. Onun karşısında dünyada milyonlarca insan kendini bile doyuramıyor. Bırakın yaşamını idame ettirmeyi aç kalıyor. Şimdi bu raporun bir de Türkiye kısmı var. Dünyada adaletsizlik, eşitsizlik zirve yapmış. Bir de bakın Türkiye’ye ilişkin ne söylüyor. 13 kişinin serveti, 44 milyon yurttaşımızın servetinden daha fazla. İnanılmaz. Bir tarafta 44 milyon yurttaşın toplam serveti bir tarafta ise bu 13 kişi daha zengin. Yani bize mantıklı dedikleri sistem işte bu. Bize adil diye dayattıkları, değişmez dedikleri sistem işte bu.
Aklınız, mantığınız alıyor mu? Türkiye’de milyonlarca çocuk yeterli beslenemediği için gelişim bozukluğu yaşıyor, bir tane doğru düzgün devlet okul bırakmadıkları için aileler bütün imkanlarını seferber ediyorlar o tefeci bankalardan borç alıyorlar, çocuklarını okutmak için. Gençler işsizlikten inliyor. Alım gücü sıfırın altında. En temel ihtiyaç maddesini bile yurttaşlarımız almakta güçlük çekiyorlar. Ama ülkenin tepesine çökmüş yüzde 1’lik kan emici vampirler memleketteki bütün servetin bir buçuk katına sadece kendileri sahip oluyorlar. Sonra bunlar oturuyorlar bize yok yoksulluk kadermiş, bu sistem çok mantıklıymış, böyle gelmiş böyle gitmezmiş gibi saçma sapan şeyler anlatıyorlar. TİP olarak bu eşitsizliği, bu adaletsizliği, bu ahmaklığı kabul etmiyoruz ve kabul etmeyeceğiz. Yeni bir dünyaya, yeni bir ülkeye ihtiyaç var. Burada bir sosyal adaletsizlik, hırsızlık var. Burada açıkça suç işleniyor, sessiz kalmamak gerekiyor.” (ANKA)