T24 Video Servisi
Bağımsız internet gazetesi olarak 1 Eylül 2009'da yayına başlayan T24, 12 yılı geride bıraktı. “Başka bir gazetecilik mümkün' mottosuyla yolan çıkan T24'ün 12 yıllık serüvenini, toplumun haber alma ihtiyacında doldurduğu yeri, finansal sürdürülebilirliği hiçbir fona, şirket, kişi ve başka bir dış kaynağa dayanmadan sağlamanın arka planını, geçmişi ve geleceği değerlendiren T24’ün kurucusu Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın, "İfade özgürlüğü mücadelesinin en büyük teminatlarından biri bağımsız gazetecilik. Ve gazetecilik gazetecilerin mesleğidir, bu yolda kurumlaşmaya çalıştığımız bir 12 yıl geçirdik" diye konuştu. Akın, “hiçbir dış kaynak ve fon kullanmayan T24’ün, fon kullanan gazetecileri linç etme çabalarına aracı olacak bir mecra da olmadığını vurguladı, bu tartışmada asıl bakılması gereken yerin kamu kaynaklarıyla fonlanan medyalar olduğunu” vurguladı.
T24 yazarı ve programcısı Hakan Aksay, başından itibaren içinde bulunduğu T24’ün 12 yıllık hikâyesine ilişkin olarak Doğan Akın’a sorular yöneltti.
Hakan Aksay'ın "Doğum günleri hafızaları tazelemek için iyi bir fırsattır. İnsanlar için de, kuruluşlar için de... Ne kadar zaman geçti, neler oldu, iyi şeyler, kötü şeyler muhasebesi için iyi bir imkândır. Bugün hepimizi bir araya getiren nedenin hasıl olmasının 12. yıl dönümü. T24 12 yaşında" diyerek açtığı yayında Doğan Akın, T24'ün kuruluşuna giden yolu anlatırken, geçmişte de sorunlu olan medya ortamında bugün yaşanan temel farklılığın, “daha önce görülmemiş ölçüde inşa edilen iktidar medyası ve bunun sonucunda ortaya çıkan medya mimarisi” olduğunu vurguladı. Gazetecilere “gazetecilik büyük sermaye işidir” söylemiyle dayatılan çaresizlik iddiasına internetin imkânlarıyla karşı çıktıklarını belirten Akın, “Habercilik evet pahalı bir iştir, ama bu bizleri internetin imkanlarıyla bu kadar çaresiz bırakabilir mi? Gazetecilik gazetecilerin mesleğidir. Ve doğru yapıldığında kendi gelirini üretebilir. T24'ün en büyük iddiası buydu yola koyulurken. Ve bu yolda kurumlaşmaya çalıştığımız bir 12 yıl geçirdik" dedi.
Doğan Akın şöyle devam etti:
"Medyanın büyük bir evrim geçirmekte olduğu bir zamanda kurulduk. 1 Eylül 2009. Aslında, hep altını çizdiğim üzere, çok basit bir iddiamız vardı; bu meslek bizim mesleğimiz ve Türkiye'de geçmişten beri gazetecilik hep baskı altında oldu. Gazeteciliğin sermaye yapısıyla ilgili hep sorunları oldu bu ülkenin. Fakat konuştuğumuz dönemin en büyük farkı, hiçbir iktidar döneminde böyle bir medya mimarisi inşa edilmesi. Doğrudan iktidara bağlı inşa edilmiş böyle bir medya olmadı. Geçmişteki gazeteciliğin iyi, harika olduğunu söyleyemeyiz hiçbir zaman ama bugünkü medya mimarisi geçmişte hiçbir zaman tank olduğumuz bir mimari değil. Nasıl oldu bu? En basit iki şey söyleyeyim; eski ana akımın iki büyük grubu, Sabah-ATV grubuyla Doğan grubu kamu kaynakları da kullanılarak el değiştirdi. Önce Sabah-ATV grubu Vakıf ve Halk Bank'ın sağladığı 375'er milyonluk dolarlık toplam 750 milyon dolar krediyle Çalık Holding'e satıldı. Ondan yıllar sonra, Doğan grubu, bu sefer Ziraat Bankası'ndan sağlanan ve miktarı 750 ila 900 milyon dolar arasında telaffuz edilen bir krediyle Demirören Holding'e satıldı. Biz bu kredinin sadece 2 yıl geri ödemesiz bir kredi olduğunu biliyoruz. Ama bugüne kadar bir kamu bankası kredisi olmasına, büyük bir kamu kaynağı olmasına rağmen bu kredinin hangi koşullarda verildiğini, taksitlerinin geri ödenip ödenmediğini bilmiyoruz."
Finansal sürdürülebilirlik çıkmazında gazetecilik nerede başlar?
T24'ün kuruluştaki vizyonunu, nasıl bir ortamda kurulduğunu ve bugün geldiği noktadaki durumunu anlatan T24 Genel Yayın Yönetmeni Akın, özetle şunları söyledi:
"İlk yazımda da, son yazımda da altını çizdiğim nokta; herhangi bir dış kaynak olmadan gazetecilik finansal ihtiyaçlarını giderebilir mi? Bunun üzerine düşünerek kurduk T24'ü. Son yazıda da açıkladığım üzere, çok sayıda şirkete video başta olmak üzere çeşitli site içerikleri hazırlamak üzere anlaşmalar yaptık. Oradan kazandığımız mütevazı parayla bir editoryal kadro kurduk. Ve daha yayına geçmeden önce finansal ihtiyacını karşılayan belki de dünyadaki ilk yayın olabilir T24. Birincisi bu.
İkincisi, biz gazeteciliğin karşı karşıya bulunduğu sorunlar konusunda, evet siyasal baskıyı, iktisadi ekonomik dayatmaları biliyoruz, konuşuyoruz eskiden beri. Ama şunu da unutmayalım, gazeteciliğin gazetecilerin kendilerinden kaynaklanan çok büyük sorunları da var. Yani biz bir medya tartışmasını gazetecilerin kendisini esirgeyerek yaparsak hakkıyla yapmamış oluruz.
İkinci boyutta da, gazeteciler için hiçbir görüş ve inancın gazetecilikten daha değerli olamayacağı var. Biz herhangi mahallenin sesi değiliz. Herhangi bir fikre, ideolojik angajmana sahip değiliz. Aslında söylediğim şeyler çok zor şeyler mi? Ama hâlâ yapılamıyor Türkiye'de. Dolayısıyla, evet başka bir gazetecilik mümkün. İdeolojik takıntısı olmayan, finansal mecburiyetleri olmayan, kayıt dışı çalışmayan bir gazetecilik yapılabilir.
Hakkımızda açılan davaların gerçekten bizi mutlu eden sonuçlarından birisi, T24'ün hesaplarının devlet organlarınca, Maliye uzmanlarınca incelenmesi. Bize gelirlerimiz konusunda, herhangi bir gelir kalemi nedir diye sormadılar. ‘Bu nedir, bu nereden geldi, bu fon mudur, kayıt dışı mıdır’ gibi bir soru bugüne kadar gelmedi. Bundan memnunuz. Ve gerçekten kayıt dışı hiçbir iş yapmadık. Olamazdı zaten. Ben bizim gelirimizin sorgulanmasından hiçbir zaman rahatsız olmadım. Çünkü şuna inanıyorum, gazetecilikte gelir kaynaklarının sorgulanması meşrudur. Ve oradan başlar gazetecilik.”
"Gelir sorgulamasına açık yüreklilikle yanıt veriyoruz"
"Biz gazeteciliğin gelirinin sorgulanmasına daima açık yüreklilikle yanıt veriyoruz. Ama iftiraya karşıyız. Bize yıllarca fon meselesini çok yakıştırmaya çalıştılar. Şunun altını çizeyim, fon kullanan meslektaşlarımı asla peşinen yargılamıyorum ve yanlış bir yerde olduklarını söylemiyorum. Bunun altını kalın bir şekilde çiziyorum. Ama T24 ne bir kişinin, ne bir kurumun, ne bir şirketin, ne bir derneğin, ne bir devletin, ne bir yerli ya da yabancı fonun bir kuruşunu buraya sokmadı. Temel iddiamıza daima sadık kalmaya çalıştık."
Gazetecilikte 'fon' tartışmaları ve medyanın iki yüzü
"Fon meselesi güncel bir mesele. İnsanları işsiz güçsüz bırakıp, mesleklerini icra edebileceği bir ortam bırakmıyorsunuz. Sonra bulunduğunuz yerden, iktidarın da kolladığı, kamu kaynaklarıyla inşa edilmiş o mecralardan ‘O fon kullanıyor, bu fon kullanıyor’ diye insanları suçluyorsunuz.
Bu konuda Türkiye'de en rahat konuşabilecek mecrayız belki, çünkü biz fon kullanmadık. Ama insanları ‘fon kullanarak gazetecilik yapıyorlar’ diye linç etmeye çalışmanın aracı olacak bir mecra da değil burası. Ama bunun temel koşulu; her şeyde olduğu gibi şeffaf olunması, kaynakların esaslı bir şekilde paylaşılması koşuluyla. Kamu fonlarıyla inşa edilen mecralar tarafından, bu yersiz yurtsuz bırakılmış insanlar linç edilmeye çalışılıyor. Ona da kesinlikle aracı olmamak lazım.
Türkiye fon tartışması yapmakta çok yarar görüyorsa, en öncelikli fonun kamu fonları olduğunu bilelim. Kamu fonu kullanmanın, eğer kamu bankalarından açılan krediler bazı holdinglerin yararı için istismar edilmişse, bunun ceza hukuku anlamında da er ya da geç bir sorumluluk gerektireceğini bu tartışmayı yürütenler unutmamalı."
‘Eski ana akım hastalıklarını taşımayan yeni ana akım'
"Ben ‘alternatif medya’ terminolojisinin; aslında bizim doldurduğumuz alanı, bağımsız kalmaya çalışan mecraları, o kelimenin yükü nedeniyle biraz marjinalleştirdiğini, bugün ulaştıkları hacmin hakkını veremediğini düşünüyorum. Yeni ana akımın buralarda kurumlaştığını görüyoruz. Elbette eski ana akımın bütün hastalıklarından uzak durmaya çalışarak.
Ben gazeteciliğin muhalif olmak gibi bir misyonu olduğunu düşünmüyorum. Gazeteciliğe bir misyon biçerseniz, o misyon gazeteciliğin önüne geçer. Bizim misyonumuz gerçeğe sadakat dışında bir şey olamaz. Ama mesleğin doğasının gazeteciliği kendiliğinden muhalif bir konuma tayin ettiğini de görmek gerekir.
Bugün herhalde internetteki haber mecraları arasında Türkiye'nin en geniş, en etkin yazar, analist yelpazesine sahip olduğumuzu söylersem abartmış olmam. Elbette yazarlarımız muhalifler, görüşlerini açık seçik yazıyorlar. Bizim tek editoryal mesaimiz, eğer yazılarda maddi bir hata varsa yayından önce yazarın görüşüne getirmek, hukuki bir sorun varsa görüşüne getirmek… Onun dışında özgürce görüşlerini yazıyorlar."
“Yaptığımız işle onur duyuyoruz”
Hakan Aksay’ın, “Soruşturmalar, davalar yorucu, hiç ‘Nerden girdik bu işe’ dediğin olmuyor mu” sorusu üzerine Akın şunları söyledi:
"Yorulduğumuz çok oldu. Ama ‘girmeseydik bu işe’ dediğim hiç olmadı. Davalara soruşturmalara uğrayacağımızı biliyorduk. Türkiye'de gazetecilik yapmanın ne gibi sonuçlar doğuracağını biliyoruz hepimiz. Ama kasvete girmeye, yasa, yeise gerek yok. Engeller hep çıkacak. Hiçbir zaman kötümser olmadım. Şerden çıkan bir hayır olarak söyleyeyim; bu kadar eski ana akımın daraltıldığı bu dönem, belki bağımsız gazeteciliğin kurumlaşması için çok önemli bir motivasyon da yaratmış oldu. Utanacağımız hiçbir şey olmadı. Yaptığımız şeyle onur duyuyoruz."
"Her marka, her şirket, her kurum da kendi heykelini yontar"
Akın, Hakan Aksay’ın iş dünyası ve reklam verenlerin bağımsız yayınlara ilişkin sorusunu yanıtlarken özetle şunları söyledi:
"Ne yazık ki Türkiye’nin bir hukuk devleti olamamasının en büyük bedelini cezaevlerinde yok yere yıllarca yatırılan insanlar ödüyor. Sadece sembol olmuş isimlerle örnekleyerek yetineyim, Selahattin Demirtaş yıllardır cezaevinde, Osman Kavala 1400 gün oldu ve AİHM'e kadar hakkında lehine kararlar çıkan bir isim olarak 1400 gündür cezaevinde tutuluyor. Dolayısıyla hukuk devleti sorunlarımızın bedelini özgürlükleriyle ödeyen insanlar cezaevinde.
İş dünyasında da tabii sorunlar yaşanıyor. Türkiye'de reklam vermek siyasi beyanat vermek haline getirildi ne yazık ki. Bugün Türkiye'de inşa edilen medyada ötekileştirilen her kesim linç edilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla hukuk devleti, ifade özgürlüğü mücadelesinin en büyük teminatlarından birisinin bağımsız gazetecilik olduğunu da tecrübe ediyoruz, tersinden. Biz 12 yıldır hiçbir zaman hatır reklamı almadık. Ancak reklam verenlerin de, bu kadar etkisi olan mecralara reklam bütçeleri içinde hak ettikleri yeri ayırmaları gerekir. Üstelik, iktidar medyasına reklam bütçesi ayırırken, bu şekilde bir ‘siyasi’ mesaj verirken yeni ana akımı inşa eden bağımsız mecralardan uzak durmaları sorunlu olacaktır. İlhan Selçuk'un çok güzel bir sözü vardı, ‘Her insan yaşamı boyunca kendi heykelini yontar’ diye. Her marka, her şirket, her kurum da kendi heykelini yontar."
"T24'ü reklamsız okumak isteyenlere alternatif sunacağız"
Doğan Akın, Hakan Aksay’ın “T24’te en sevdiği ve en sıkıntı çektiği iki şeyi” sorması üzerine, şu karşılığı verdi:
“T24'te en sevdiğim şey, gencecik editörlerimizin bizlere hiçbir şey sormadan mesleklerini yapmaları. Hiçbir yere bakmadan haberlerini, yayınlarını yapmaları harikulade bir şey.
En büyük sıkıntı ise reklam. Marka reklamları doğrudan gelmeyince tabii biz Google başta olmak üzere siteye çok sayıda ucuz programatik reklam dolduruyoruz. Okurlarımız yoğun reklam görsellerinden büyük bir şikâyet içindeler. Haklılar. Bütçemizi tutturmaya çalıştığımız için biz de haklıyız. Ama bunu çözümü var. Reklamsız T24. Ne yazık ki kısa süreceğini umut ettiğimiz yazılım süreci çok uzadı. Yüzde 99'u bitti. Kısa sürede öyle aboneli bir versiyonla, T24'ü reklamsız okumak isteyen okurlarımızın karşısında olacağımızı düşünüyorum.”