CHP Dış Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz, Afganistan ile ilgili, “Taliban’ın hızlı bir sürede ilerlemesini dünya gibi bizler de yakından takip ediyoruz. Bu durumu yeterince dikkatle izlemeyen tek taraf iktidar. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bile acil toplandığı bir süreçte iktidar kabineyi bile toplamaya gerek görmedi” dedi. Çeviköz, “Türk askerinin en geç 1 Eylül’e kadar Afganistan’dan ayrılması gerektiğini” vurguladı.
Çeviköz’ün açıklamasında dikkat çeken noktalar şöyle:
"İktidar kabineyi bile toplamaya gerek görmedi"
"Taliban öngörülenden çok daha hızlı bir sürede ilerledi. Bu durumun neden olduğu kaosu ve karmaşayı bütün dünya gibi bizler de yakından takip ediyoruz. Sanırım, bu durumu yeterince dikkatle izlemeyen tek taraf iktidar. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bile acil toplandığı bir süreçte iktidar kabineyi bile toplamaya gerek görmedi. İktidar hatalı dış politika karnesine yeni bir hata eklemek istese de, CHP olarak 600'ün üzerinde askerimizin ve Kabil'deki büyükelçilik personelimizin ayağına taş değmesine razı gelemeyiz. O yüzden Kabil'deki durumu dikkatle ve yakından izliyoruz.
"Türk askeri 1 Eylül tarihine kadar mutlaka Afganistan'dan ayrılmalı
Bir süredir Türkiye'nin Kabil havaalanının güvenliğini sağlamak üzere bir görev üstlenmesinden söz ediliyordu. Biz böyle bir göreve talip olunmaması gerektiğini, Afganistan'daki askeri görevin sona erdiğini, yeni ve niteliği değişen bir görev üstlenilecekse bunun için hukuki ve siyasi meşruiyetin artık kalmadığını sürekli dile getirdik. Dün tüm dünyanın izlediği görüntüler ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi. Havalimanındaki kargaşada ilk belirlemelere göre yedi Afgan vatandaşı hayatını kaybetti. İyi ki böyle bir görevi üstlenememişiz, zira dünkü görüntüler Mehmetçik ile Afgan vatandaşlarının karşı karşıya geldiği bir durum olacaktı. Taliban'ın ‘istemeyiz’ sözlerine rağmen Kabil Havaalanı için hala istişareye oturmak isteniyor. Buradan yeniden altını çizelim, bizler CHP olarak 600 askerimizin ayağına taş değmesine razı gelemeyiz. Zaten gelişen koşullar artık böyle bir göreve gerek kalmadığını da göstermiştir. Onun için, askerlerimizin en kısa zamanda, Taliban'ın verdiği mühlet de göz önüne alınacak olursa, 1 Eylül tarihine kadar mutlaka Afganistan'dan ayrılmaları gerekir.
"Kadınlara uygulanan baskı kabul edilemez"
Taliban'ın Kabil'e girişiyle beraber Afgan kadınları 20 yıl boyunca kazandıkları özgürlükleri kaybedip, karanlık günlere geri dönmekten korkuyor. Taliban'ın Herat şehrini ele geçirdikten sonra ilk bildirisi ‘Kadınların şehirde burka giymesinin kamusal alanda zorunlu olduğu’ üzerineydi. Kadınlar korkuyor, en basit özgürlüklerinin dahi kaybından endişe duyuyor. BM Mülteci Ajansı'na göre, bu yılın mayıs ayının sonundan bu yana, yüzde 80'i kadın ve çocuklardan oluşan 250 bin Afgan evlerini terk etti. Bizler, kadına seçme ve seçilme hakkının verildiği bir geçmişten, kadının özgürce hayatını sürdürdüğü bir kültürden geliyoruz. Kadınlara yönelik uygulanan bu baskı politikası, bizim değer yargılarımızın tamamen dışındadır ve kabul edilemez.
"İktidarın Haziran ayında sadece Biden’a değil AB’ye de sığınmacılar konusunda söz verdiği anlaşılıyor"
Afganistan konusunda ülkemizi yakından ilgilendiren bir diğer konu da Afgan kökenli düzensiz göçmenlerin durumudur. Ülkede zaten pamuk ipliğine bağlı olan istikrar sarsılmış ve bir belirsizlik ortamı oluşmuştur. Bu durum, haftalardır dikkatini çektiğimiz ülkemize yönelen düzensiz göçmen akınını daha da tetikleyecek bir sürece evrilmiştir. Almanya’nın Avrupa’dan Sorumlu Devlet Bakanı Michael Roth, Hindikuş'ta bulunan Afgan göçmen sayısının 3,5 milyona ulaştığını, bunların 400 bininin sadece bu sene evini terk ederek bölgeye sığınanlar olduğunu söyledi. Ankara ile daha önce varılan uzlaşıyla oluşan mülteci mutabakatının bu sene Haziran ayında güncellendiğini de hatırlattı, o kapsamda öngörülen noktaların Türkiye’de acilen hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. Söz konusu açıklamadan iktidarın Haziran ayında sadece Biden’a değil AB’ye de sığınmacılar konusunda söz verdiği anlaşılıyor. Dikkat edin, Avusturya, Belçika ve Yunanistan’dan sığınmacılar konusunda yapılan açıklamalar bu iddiayı pekiştirmekte.
"İran ile olan sınırımız adeta bir eleğe dönmüştür"
İktidar tarafından sınır güvenliği konusunda bir sıkıntı olmadığına ilişkin açıklamalar yapılsa da Türkiye’nin sınır güvenliği, Haziran’da Brüksel'de verildiği anlaşılan sözlerle ihlal edilmiştir. İran ile olan sınırımız adeta bir eleğe dönmüştür. Ama Türkiye kamuoyu bu konuda karanlıkta bırakılmış; dezenformasyonun cirit attığı bir ortama itilmiştir.
"Düzensiz göç sonucunda oluşan ucuz işgücü, vatandaşlarımızı etkilemekte ve toplumun gerilmesine neden olmaktadır"
Sınırlarımızdan kontrolsüz şekilde giren mültecilerin arasında Taliban üyelerinin uyuşturucu ticaretinden sorumlu unsurlarının da olduğu son zamanlarda sosyal medyada dikkat çeken konular arasında. Yine Taliban’ın hakim olduğu yerlerde mahkumları serbest bırakıyor olması da ülkemize yönelen düzensiz göçmen profilinin tehlikesini ortaya koymak bakımından önemlidir. Bu durum, toplum içinde yabancı düşmanlığını körüklüyor. Türkiye'nin ekonomisinin içinde bulunduğu vahim durum ortadayken, bu düzensiz göç sonucunda oluşan ucuz işgücü, vatandaşlarımızı etkilemekte ve toplumun gerilmesine neden olmaktadır. Sonuç olarak, hali hazırda içinde bulunduğumuz durum, ülkemizin, sığınmacı, geçici koruma, ne derseniz deyin, bu ağır yükü daha fazla kaldıramayacağı bir durumdur. Türkiye göçmen akınlarını durdurmak için kullanılacak bir havuz değildir. Uluslararası göç tüm ulusların ortak sorumluluk ve külfet paylaşımı ile göğüslemesi gereken bir süreçtir. İktidarın doğuda İran sınırımızda bazı önlemler aldığını görüyoruz. Demek ki on yıl önce baş gösteren ve Suriye'den kaynaklanan düzensiz göçten bazı dersler çıkarılmış. Demek ki, açık kapı politikasının kapısızlık politikası olarak anlaşılmaması gerektiği anlaşılmış.
"BM, AB ve İran ile ortak bir göç stratejisi geliştirmeli"
Bizim Afganistan ile ortak sınırımız yok, dolayısıyla Afganistan ile aramızda İran bir transit ülke konumunda. Uluslararası topluma ülkemizin bu yükü daha fazla kaldıramayacağının anlatılması gerekiyor. BM, AB ve İran ile ortak bir göç stratejisi geliştirmenin zamanının geldiğinin altını bir defa daha çiziyorum." (ANKA)