Yunanistan’ın Midilli adasındaki Moria mülteci kampında bir hafta önce çıkan ve 12 binden fazla göçmeni evsiz bırakan yangın AB’nin gündeminden düşmüyor. Mülteciler Moria’ya yakın Karatepe’de yeni kurulan çadır kente gitmeyi reddederken Yunanistan Hükümeti, mülteci başvurusu sonuçlanmadan adadan kimsenin ayrılmayacağını açıkladı. Moria herhangi bir mülteci kampı değil, AB’nin mültecileri uzak tutma siyasetinin hayata geçtiği yer. Moria’nın bir kayıt merkezine dönüştürmesi hedeflenmişti. Mülteci başvurusu kabul edilenlerin diğer AB ülkelerine, edilmeyenler ise ülkelerine ya da Türkiye’ye geri gönderilmesi planlanıyordu. Ancak, başvuruların değerlendirme süreleri, donanım ve personel yetersizliği yüzünden uzarken, yeni gelenlerin sayısı arttıkça Moria Midilli’nin ikinci büyük kenti haline geldi. Kapasitesinin çok üstünde göçmen barındıran Moria kampı Korona salgını ile birlikte patlamaya hazır bomba haline dönüştü. Ülke genelinde salgın sırasında alınan önlemler gevşetilirken Moria’da devam etti.
Kâh göçmenler arasında çıkan kavga, kâh aşırı sağcıların saldırıları, kâh zaman zaman çıkan yangınlar ile Moria kampı şiddetle anılır oldu.
Moria kampı sakinleri, anakaraya gitmek için defalarca yangın çıkardılar. Göçmenlerin de Midilli halkının da sokağa çıkıp protesto düzenlemesi Yunan Hükümeti’ni caydırmayı başaramadı. Midillililer adalarını geri isterken, göçmenler özgürlük talep ediyorlar.
Moria yangını, Yunanistan Hükümeti’nin çaresiz kaldığını, AB’nin de Yunanistan’ı yalnız bıraktığını gösteriyor. Yangın AB’nde mültecilerin adil dağıtımı konusunda yeni bir tartışmayı daha alevlendirdi. Almanya 1553 iltica başvurusu kabul edilmiş göçmeni alma kararı verirken, mültecilerden yana siyaset güden Yeşiller Partisi’nin koalisyonda olduğu Avusturya mülteci kabul etmeyi şiddetle reddediyor. Almanya’dan sonra mültecilerin en çok tercih ettiği ülke olan İsveç ise sessizliğini koruyor.
Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ise Avrupa Adalet Divanı’nda yargılanmış olmasına rağmen sert mülteci politikasından geri adım atmıyor. Bütün bu gelişmeler AB’nin Moria kampını caydırma politikası olarak kullandığı iddialarını doğrular yönde.
Mülteci kampındaki izlenimlerini Fulya Canşen'e aktaran akademisyen Begüm Baştaş "Sivil toplum örgütleri rahat çalışamıyor. Bir bardak su götürmek isteyenler bile polis tarafından engelleniyor" diyor.
Başdaş'a göre Moria kampında çıkan yangının sebebi sadece mülteciler değil, "mültecileri kriminalize eden AB politikaları, Yunanistan Hükümeti’nin yetersiz müdahaleleri, AB’nin sığınmacıları zorla Moria koşullarında, ne olacağı belli olmayan geleceğe doğru bekletmeleri."
Mültecilerin Moria’daki yangından sonra kurulan yeni kampa gitmek istemediklerini belirten Başdaş "Çünkü hükümete güvenleri kalmadı, çünkü adeta bir cezaevi koşullarında yaşadılar. AB mülteci politikaları konusunda, Yunanistan adalarını birliğin bir deposu gibi sayarak, mültecileri yok sayarak, sınıfta kaldı. Bu başarısızlık sığınmacıların hayatlarına mal oluyor. AB şunu görmüyor; savaştan kaçan, hayatlarında deniz görmeyen insanlar bu denizi aşmaya çalışıyorlar" ifadelerini kullanıyor.