Gündem

Zorunlu din dersinde farklı inançlara yer yok

Ortaöğretimde 4.sınıftan 12.sınıfa kadar zorunlu olarak okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin kitap içeriği tartışma yarattı

30 Eylül 2014 12:56

Ortaöğretimde 4.sınıftan 12.sınıfa kadar zorunlu olarak okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersi farklı çevreler tarafından tartışma konusu oldu. Özellikle farklı inanç ve mezheplere mensup kesimler, hem bu derslerde işletilen konularda kendi inançlarına yönelik bazı tuhaf ifadelerle rencide edildiklerini hem de zorunlu bir derste diğer inançlara da daha geniş yer ayrılması gerektiğini düşünüyor. 

Özellikle en büyük eleştiri, zorunlu din dersinin bir ‘Sünnilik’ dersi olarak okutulması. Örneğin, ‘en doğru’ olarak Sünnilik anlatılırken, Alevilik-Bektaşilik için “İslam’ın yorumu” deniliyor. Cemevi “ibadethane” olarak değil “cem yapılan mekan” biçiminde tanımlanıyor. 

 

İbadet denilince yalnızca Sünni inancı öne çıkarılıyor

 

4. Sınıfta okutulan kitaplarda ilk olarak başka dinlerin varlığı anlatılmazken sadece farklı “ilahi kitap ”ların gönderildiği bilgisi veriliyor. Bu bilginin dışında dersin adı ‘din kültürü’ olduğu halde ve tüm öğrencilere okutulduğu halde İslam dini dışında herhangi bir dinden bahsedilmiyor. 

Öğrencilere 5. sınıfa okutulan kitaplarda da benzer bir ‘teklik’ dikkat çekiyor. İbadet denildiğinde yine yalnızca Sünni inancı öne çıkartılıyor. İbadetler bölümünde farz olarak, günde beş vakit namaz kılmak, ramazanda oruç tutmak, zekat vermek ve hacca gitmek sayılıyor. İbadet yeri olaraksa sadece camiler işaret ediliyor. Diğer inançların ve dinlerin ibadet yerleri hakkında bilgi verilmiyor. 

 

Kitapta tek vatan tek millet vurgusu öne çıkarılıyor 

 

Serdar Korucu'nun Radikal'deki haberine göre; kitaptaki "tek vatan" ve "tek millet" vurgusu ise dikkat çekici. Bu konuda şu ifadeler yer alıyor: “Bizler Türk milletinin bireyleriyiz…Bu vatanda hepimizin bir millet olduğunu unutmamalıyız.” 

Alevilik-Bektaşilik’in içeriği anlatılmadan sadece dua bölümünde bir satır olarak anılırken, “İslam dininin bir yorum biçimi” diye tarif ediliyor. 

Öğrenciler Türkiye ’de Yahudi ve Hıristiyanların da yaşadığını ise 57. sayfada öğreniyor. O da laikliğin anlatıldığı bölümde, yine sadece bir satırla: “Ülkemizde başta İslam olmak üzere Yahudilik, Hristiyanlık vb. dinlere mensup olan herkes inançlarını özgürce yaşayabilmektedir.” 

6. Sınıfa gelindiğinde ise Kuran dışındaki kitapların değiştiği öğretiliyor. Kitapta, Tevrat, Zebur ve İncil’in de Allah tarafından gönderildiği ancak Kuran-ı Kerim’in değişikliğe uğramayan tek kutsal kitap olduğu vurgulanıyor. 

Öğrenciler 5. sınıfta “İslam’ın bir yorum biçimi” olarak tek satırda öğrendikleri Alevilik-Bektaşilik ile ilgili ayrıntılı bilgiyle 7. sınıfta karşılaşıyor. Bu sınıfların okuduğu kitapta “Tasavvufi Yorum” başlığında yer alan Alevilik-Bektaşilik, “daha çok Türk toplumuna özgü bir düşünce akımı” diye tanımlanıyor. 

 

Kitapta cemevi ibadethane değil ‘mekan’ 

 

Arap Aleviler ve Kürt Alevilerin inançlarına değinilmezken, cemevi ibadethane olarak anılmıyor: “Cem kavramı toplanmak, bütünleşmek, bir araya gelmek anlamına gelir. Alevilik-Bektaşilikte ceme büyük önem verilir. Cemin yapıldığı mekanlar cemevi olarak isimlendirilir.” 

Öğrenciler Türkiye’de de mensubu bulunan Hıristiyanlık ve Yahudilik ile 8. sınıfta tanışıyor. 118 sayfalık kitapta iki din için ayrılan sayfa sayısı ise üç. 

 

‘Ateizm günümüzde zayıflamıştır’ 

 

9. sınıfa geldiğinde Türkler’in İslamiyet’i kabul edilişini uzun uzun anlatan kitapta Mevlana “Türk-İslam büyüğü” olarak zikrediliyor. Oysa Türkiye Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’nde Mevlananın kökeni ile ilgili açık bilgi vermezken, “Türklüğü ile ilgili tartışmalar son döneme aittir” deniliyor ve Türk olduğuna dair kanıt olarak gösterilen cümlelerin polemik konusu olduğu ifade ediliyor. 

10. Yani din kültürü ve tarihi konuskundaki kitaplar Diyanet İşleri Başkanlığı’nın referansları dahi taranmadan hazırlanmış. 

Öğrenciler bu sınıftaki kitapta ilk kez “ateizm” ile de tanışıyor. Kitapta ateizm, şöyle anlatılıyor: “Tanrıtanımazlık, Tanrı’nın varlığını reddetmek ve Tanrı yokmuş gibi davranmaktır. Tanrıtanımazlık, tarihin tüm dönemlerinde bireysel olarak da varlığını sürdürmüştür. Ateizm Batı dünyasının bazı filozofları tarafından benimsenmiş ancak günümüzde düşünsel dayanaklarını yitirerek zayıflamıştır.” 

 

Şia inancı iddialarla anlatılıyor

 

Öğrenciler 11. sınıfa geldiklerinde bu kez İslam’ın mezheplerini öğreniyor. Haricilik, Mu’tezile, Maturidilik ve Eşarilik ile birlikte “İslam Düşüncesinde Siyasi -İtikadi Yorumlar” bölümünde yer alan Şia inancı, diğerlerinin aksine iddialar üzerine temellendiriliyor, diğer mezhepler ise kesin ifadelerle kitapta yer alıyor: “Hz. Ali’nin Hz. Peygamberden sonra nass ve tayinle imam olduğuna inanan, imametin kıyamete kadar onun soyuna ait olduğunu ileri süren ve bu imamların masum olduklarını iddia eden topluluklara Şia denir.” 


'İstismarcı misyonerler'

 

12. sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi kitabında ise en tartışmalı bölüm misyonerlere yönelik. “Hristiyanlar misyonerlik faaliyetleriyle insanları kendi dinine inanmaya çağırmaktadır. Her türlü aldatma, art niyet, ön yargı ve istismardan uzak bir şekilde sürdürüldüğü takdirde insanların kendi dinlerini yaymalarında bir sakınca yoktur. Burada dikkat edilmesi gereken husus istismarcı misyonerliktir.” 


Kitap, misyonerlerin insanları baskı altına aldığını iddia ediyor: “İstismarcı misyonerlik faaliyetlerinde bulunanlar insanların içinde bulundukları zorlukları kullanmaktadır. Onların zaaf ve bilgisizliklerini, ekonomik veya psikolojik yetersizliklerini istismar etmektedir. Şeffaflıktan uzak çalışmalarla, psikolojik baskı altına alarak adeta insanları Hristiyan olmaya mecbur bırakmaktadırlar. Bedava kitap, CD, dergi dağıtarak, maddi destek sağlayarak gençleri etkilemektedirler. O halde her Müslüman bu gibi istismarcı misyonerlik faaliyetlerine karşı dikkatli olmalıdır. Dinimizin ilkelerini iyi öğrenmelidir."