Dünya

Zorlu yardım sınavı

Sığınmacı ve mülteci sayısı 60 milyona yakın. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu sayı hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Sığınmacı akınının büyümesi yardım örgütlerini devasa sorunlarla yüz yüze getiriyor.

16 Eylül 2015 23:10


Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre, Avrupa’ya gelenlerin yüzde 85’i Suriye, Afganistan veya Irak gibi kriz bölgelerinden. Bu bölgelerdeki durumun dehşet verici boyutlara ulaşması ve buna bağlı olarak mülteci ve sığınmacı sayısının artması ise, BM’nin yardım örgütlerini devasa sorunlarla yüz yüze getiriyor. BM yetkilileri, sadece komşu ülkelere sığınan Suriyelilerin en temel ihtiyaçlarını gidermek için 4 milyar 600 milyon euroya ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Ancak Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden Martin Rentsch, bu miktarın sadece kısıtlı bir bölümünün bir araya getirilebildiğine dikkat çekiyor. "Finansman sıkıntısı, sığınmacıların çoğunluğunun bulunduğu Suriye’nin komşu ülkelerindeki çalışmalarımızı doğrudan etkiliyor" diyen Rentsch, bu ülkelerdeki yardım programlarının finansmanının sadece yüzde 37’sinin sağlanmış durumda olduğunu belirtiyor. BM yetkilisi, birçok devletin kendilerinden talep edilen, hatta söz verdikleri maddi yardımı göndermediğini kaydediyor ve bunun da özellikle sığınmacı kampları dışında bulunan insanların giderek daha az destek alması anlamına geldiğini, sürgünde geçirdikleri dört yılın sonunda, çoğunun elindeki kaynakların da bitmiş durumda olduğunu söylüyor. Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre, örneğin Ürdün’deki 630 bin Suriyeli sığınmacının yüzde 86’sı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Dünya Gıda Programı da, Ürdün ve Lübnan’daki sığınmacılara dağıttığı gıda maddesi kuponlarını yarı yarıya azaltmak zorunda kaldı. Suriye’de de yüzde 25’lik bir kesintiye gidildi.

Kaçış nedenleri ile mücadele

Kriz bölgelerindeki halka uzun vadeli olarak nasıl yardım edilebileceği, şu anda Avrupa’da, Almanya’da süren tartışmalarda pek rol oynamıyor. Ancak Alman hükümetinin hazırladığı önlem paketinin birinci maddesi “Kaçış nedenleri ile mücadele ve komşu ülkelerin istikrarlı hale getirilmesi” başlığını taşıyor. Geçen hafta Federal Meclis’te konuşan Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier de bu noktayı vurguladı ve "Göç dalgası Budapeşte’deki tren istasyonunda veya Kos kumsallarında değil, çatışmaların sürdüğü ve komşu ülkelerin de acil yardıma muhtaç insanlara yardım edemediği yerde başlıyor" şeklinde konuştu. Alman hükümeti de bu nedenle, krizin patlak verdiği bölgelere, hatta mümkünse kriz patlak vermeden yardım edilmesi gerektiği görüşünde. Bu yolla insanların evlerini barklarını terk etmek zorunda kalmamasının sağlanacağı umuluyor.

"Başarı şansı genelde düşük"

Federal Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Bakanlığı’nın bütçesi, bu yönde adımlar atılabilmesi için 880 milyon euro artırılıyor. Ayrıca acil yardım önlemleri için Dışişleri Bakanlığı’na da 400 milyon euro ek bütçe sağlandı. Berlin’deki Bilim ve Siyaset Vakfı’ndan göç uzmanı Steffen Angenendt bu gelişmeleri olumlu buluyor, ancak başarı şansının genelde düşük olduğunu kaydediyor ve "Sığınmacıların bulunduğu ülke, bu mali desteği alıp sığınmacıların ihtiyaçları için kullanmaya hazır değilse, isterseniz on katı destek verin, bir işe yaramaz" diyor.

Alman hükümeti, Suriye, Irak, Afganistan veya Eritre'de siyasi tablonun kısa vadede değişmeyeceğinin farkında. Kriz bölgelerinden kaçan sığınmacıların akınının da daha aylarca süreceğine kesin gözüyle bakılıyor.