Hükümet ve kamu bankalarından kredi kullandırılması konusundaki son dönem tartışmalarının odağındaki isim Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, “Ben ve ekibim üzerinde hiçbir politik baskı yoktur. 10 yıldır genel müdürlük yapıyorum ama herhalde en az baskı gören benimdir diye düşünüyorum” dedi..
Ziraat Bankası’nın başına geçtiği 2011 yılından bu yana bankada büyük bir dönüşüm süreci başlattığını anlatan Aydın, “Türkiye’de sadece 25 ilçede yokuz. Önümüzdeki dönemde 2000’li şube sayısına ulaşmak üzere başlattığımız atak kapsamında bu 25 noktada da şube açacağız. Böylece Türkiye’de yüzde 100 kapsama alanına sahip tek banka olacağız” diye konuştu.
Hürriyet Ekonomi Müdürü Sefer Levent ve Ekonomi muhabiri Hülya Güler’in sorularını yanıtlayan Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Başkanı da olan Aydın, politik baskıyla kredi verdiği iddialarından, batık kredi tartışmalarına, Banka Asya’yı alma görüşmelerinden, Ziraat New York’ta aslında ne olduğuna kadar son dönemde Ziraat ile ilgili gündeme gelen hemen her konuya açıklık getirdi.
Hülya Güler’in Hürriyet’te “Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, Hürriyet’e konuştu” başlığıyla yayımlanan söyleşisi şöyle:
Reel sektöre destek hedefi
Halkbank genel müdürlüğünün ardından 2001’de geldiğiniz Ziraat Bankası’nda bir dönüşüm süreci başlattınız, buna neden gerek duydunuz?
2003’lerde Ziraat’in bilançosunun yüzde 70’i menkul kıymetler ve yüzde 30’u da kredilerden oluşuyordu. Oysa günümüzün rekabet şartlarına baktığınızda, aktifte devletin finansal ürün ve türevlerine bu kadar bağımlı olmamalıyız. Şu an bunun getirilerini ve avantajını reddetmiyoruz ama gelecekte bunu kaybedeceğimizi bildiğimiz için bankayı ona göre dizayn ediyoruz. Ayrıca bir bankanın asli görevi mevduat kadar kredi de yapmaktır. Mali ve para politikalarıyla uyumlu olarak ticari kredilerde büyümeyi hedefledik. Türkiye’nin en yaygın bankası olmanın sorumluluğunun da bir gereği olarak ‘Ziraat reel sektörü daha fazla desteklesin’ dedik. Özetle biz Menkul kıymetlerden kredilere geçişle Ziraat Bankası’nda kredi büyümesini bilanço büyümesinin üzerinde olmasını sağladık.Bunu dönüşümün önemli bir unsuru olarak gördük
Üzerimde hiçbir baskı yok
Sizin bu geçiş döneminde verdiğiniz bazı krediler kamuoyunda oldukça tartışıldı. Politik baskı ile kredi verdiğiniz iddiaları gündemi uzun süre meşgul etti...
Hiçbir bankanın patronuna haksızlık etmek istemem. 10 yıldır genel müdürlük yapıyorum ama herhalde en az baskı gören benimdir diye düşünüyorum. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ne benim ne de ekibimin üzerinde bu anlamda hiçbir politik baskı yoktur. Samimi olarak ifade edeyim ki ‘şuna kredi ver, buna kredi ver’ gibi bir üslup yok. Türkiye’de bunlar çok gerilerde kaldı. Biz Ziraat Bankası olarak politik baskı ile kredi vermiyoruz. Politik baskıyla kredi versek, yani kredibilitesi düşük bir adama kredi versek BDDK ertesi gün tespitte bulunur. Diyelim ki tespit edilemedi. Biz uluslararası finans kuruluşlarından sendikasyon kredisi alıyoruz. Uluslararası piyasalarda tahvil, bono ihracına çıkıyoruz. Bütün bu işlemlerde kredilerine kadar bankanın herşeyine bakılıyor detaylı bir incelemesi yapılıyor.
İşadamları her dönem hükümete yakın oldu
Kredi verirken, üzerimizde hiçbir politik baskı yok mu diyorsunuz?
İstediğimiz büyümeyi sağlamak için büyük projelerin finansmanına girmeyi biz kendimiz tercih ettik. Bakın 2003’te kredilerin bilanço içindeki payı yüzde 30’du. Şimdi yüzde 57’lere geldik. Yalnızca KOBİ kredileriyle bu noktaya gelmeniz daha uzun vakit alabilir. Peki hangi projelere girmişiz; İzmir-İstanbul otoyolu. Bu pakete 8 banka girmiş. Diğeri 3. Köprü, 7 banka girmiş. 3. Havalimanı yine 7 banka girmişiz. Bir tek ben girmemişim, bu politik baskıyla olmuşsa diğerleri niye girmiş. Bütün kredilerimiz içinde proje finansmanı payı sadece yüzde 8, toplamda 11 milyar TL.
Proje finansmanından AK Parti’ye yakın isimlere verilen büyük montanlı krediler tartışıldı, o konuda ne diyorsunuz?
İşadamlarının bir partiye ya da hükümete yakınlığı konusu, her dönemde olan bir konudur. Bugün anılan birçok şirket daha önce de vardı. Önceki hükümetlere de yakındılar. Bu firmalar, 50, 60 yıllık. Hatta 100 yıllık olanları var. Ayrıca bu firmalar yurtdışında da ihale kazanıyorlar. Onu nasıl yapıyorlar? Oradaki iktidara da mı yakınlar? Bu firmalar Türkiye’de veya yurtdışında bu tür büyük projeleri başlatıp başarıyla sonuçlandırabilen firmalardır. Türkiye’de zaten sermaye birikimi sınırlı. Dolayısıyla hükümete yakınlık ya da uzaklıklarına değil projenin fizibl olup olmamasına bakıyoruz. Şu ana kadar uzun vadeli proje finansmanı yapıp da hayal kırıklığına uğradığımız bir projeyle karşılaşmadık. Yani kredilerimizin geri dönüşünde bir sorunla karşılaşmıyoruz. Son dönemde Turkcell için Çukurova’ya da kredi yaptık. Demek ki yeri zamanı geldiğinde ülkenin bir değeri diye bakıp her şirkete krediyi verebiliyoruz.
Ora’da batık kredi eleştirisi haksız
Ora Alışveriş Merkezi ile batık kredi konusu da gündeme geldi. Bunun takipteki kredi oranınıza yansıması nasıl oldu?
Sorunlu kredi rasyomuz yüzde 2. Tabi bizim kredilerimiz arttığı için bu rasyonun azalması normal. Ancak yüzde 2.7 olan sektör ortalamasının altında. Kaldı ki Ziraat Bankası takipteki kredilerinden şu ana kadar varlık yönetimi şirketlerine bir kuruş dahi satış yapmış değildir. Türkiye’de sorunlu kredi rasyosu sektörü tehdit edecek düzeyde değil. Aslına bakarsanız krediler eninde sonunda ödeniyor. Hiç ödenmeyen, tamamen yok olan kredi çok çok az. Dolayısıyla ben bu batık kredi eleştirilerini haksız buluyorum. Biz ticaret yapıyoruz hata da yapabiliriz. Bazen de iş yapmaya başladığınızda firmanın durumu iyi sonradan firmadan kaynaklanmayan sıkıntılardan dolayı da problemler yaşanıyor. Dolayısıyla bu eleştiriler yapılırken, bizim bu firmayla ilk bankacılık ilişkisine girdiğimizdeki şartların, bankacılık ilke ve esaslarına uyup uymadığına bakmamız lazım. Ora’da ticareti iyi yönetemediklerini düşünüyoruz. İstanbul’da otel ve alışveriş merkezi iş yapar. Ora’da alışveriş merkezi ve otel halihazırda atıl bekliyor. Ülkenin bir değeridir ve ekonomiye kazandırılmalıdır. Bunun için iyileştirme projeleri dahil olmak üzere her türlü çözüme varız. Şu anda iflas kararı Yargıtay’dan döndü yerel mahkemenin karar vermesinin ardından oturup yeniden konuşacağız. Bu krediye battı demek doğru değil. Bu kredi halen bankanın takip hesaplarında izleniyor. Doğru ifade budur.
Ziraat makas değiştiriyor
Ziraat’te başlattığınız dönüşümü biraz daha detaylandırabilir misiniz?
Pasifte de kamusal mevduatın ağırlığını azaltmayı hedefliyoruz. Bankayı sermayesi tamamen kamuya ait ama hizmeti tüm Türkiye’ye verebilen bir yapıya dönüştürmek istiyoruz. Özel sektör mantığı ile hareket ediyoruz, adeta makas değiştiriyoruz. Şimdi geldiğimiz noktada kredilerin bilanço içindeki payı yüzde 57’ye yaklaştı. Bunun sektör ortalaması yüzde 62. Yani hala gidecek yolumuz var. Ben göreve geldiğimde Ziraat’in toplam kredi portföyünün yüzde 50’si bireysel krediydi, yüzde 25’i tarımdı, kalanı da diğer sektörlerdi. Hedefimiz, kitlesel bankacılığı çok iyi yaparken bir yandan da büyük çaplı şirketlerle daha fazla çalışmak.
Bunu nasıl yapacaksınız?
Hem müşteriyi hem şubeleri segmente ettik. Müşteri segmentasyonu ile saha yönetimini uyumlu kıldık. Belli bir çapın üstünde cirosu olan müşterilerimizi Ziraat’ın müşteri yoğun şubelerine sokmadan bizim girişimci ve kurumsal olarak segmente ettiğimiz şubelere yönlendirdik. Şimdi yaklaşık 200 adet böyle şubemiz var. Biz 2000 şubeli bir Ziraat’ten söz ediyoruz. En yakın rakibimizle aramıza 700-800 şube fark olacak. Daha butik her yere ulaşabilen, 3-5 kişilik daha butik ve teknoloji ağırlıklı şubelerimiz olacak Bunlara ilaveten kredi değerlendirme modülleri kurduk. İş modelinde yapmakta olduğumuz değişimin bankanın bilançosuna yansıdığını görüyoruz.
Kimleri hedefliyorsunuz?
Ziraat Bankası’nın bireysel müşteri profilinin ağırlıklı olarak emeklilerden oluşmasını, bankanın gelecek vizyonu açısından yetersiz buluyoruz. Tabii ki emeklilerimize en iyi hizmeti sunmaya devam edeceğiz ancak bireysel müşteri profilini değiştirmek istiyoruz. Ziraat herkesin bankası olacak. Şu anda ticari kredilerimizin toplam krediler içindeki payı yüzde 68, bunda tarımın payı ise yüzde 18. Ve tarım sektörüne verilen kredilerin içinde sübvansiyonsuz kredilerin payı da artıyor.
Domateste varız, salçada yokuz
Tarım kredilerinde nasıl bir strateji izleyeceksiniz?
Biz kitlesel bankacılığı bırakmadan, büyük şirketleri ve projeleri daha fazla finanse edeceğiz. Neden? Şimdi şöyle düşünün: Ziraat pamuğu ekene kredi yapmış, ama pamuk ipliğe dönüşürken Ziraat yok, o iplik tekstil ürününe dönüştüğünde de Ziraat yok. Domates tarlasında varız, ama salçada yokuz. Sütü vermişiz, peynirde yokuz. Arada bir entegrasyon problemi var. Aslında biz bunu çözmeye çalışıyoruz. İşte sübvansiyon dışında verdiğimiz krediler bu türden krediler. Biz burada endüstriyel tarımın finansmanını hedefliyor olacağız.
New York’ta teknolojiye takıldık
Fed’in Ziraat Bankası’nın New York’taki şubesine yönelik denetimiyle ilgili haberler basına yansıdı. O konuda son durum nedir?
Bu konuda çok haber yapıldı. Yapılmasını da haklı buluyorum, saygı duyuyorum. Oysa bizim başımıza orda ne geldiyse teknolojiden geldi. Biz ürün odaklı bir teknoloji kurmuşuz. Aslında bütün donamımız yeni ama ürün odaklı kurulmuş. Yani bir kredi kartını giriyorum kime ait olduğunu görüyorum ama o kişi bizden hangi ne ürün ve hizmetleri almış, mevduatı var mı yok mu göremiyorum. Kredi kartından çıkıp bu kez konut kredisini kontrol ediyoruz var mı yok mu diye, ihtiyaç kredisi var mı diye tek tek girip çıkarak bakmamız gerekiyor. Biz baştan bu mimariyi yanlış kurmuşuz. Bu bizim eksiğimiz. Fed’in bizi eleştirdiği sadece müşteriyi tanımadaki eksiklerimiz oldu. Aslında aynı sorunu Bosna’da ve Makedonya’da da yaşadık. Oralarda sorunu çözebildik. FED ile bir çözüm takvimi konusunda mutabık kaldık. Şimdi bağımsız bir denetim şirketi Ziraat New York’u denetleyip bir rapor düzenleyecek. Bu rapor doğrultusunda yapılması gereken iyileştirmeler gerçekleştirilecek. Biz de bu süreçte zaten 8 adet olan müşterimizden oluşan bireysel bankacılık faaliyetlerimizi kendi tercihimizle durdurduk. Onun dışındaki faaliyetimiz sürüyor.
Bank Asya’da aslında ne oldu?
Bank Asya konusu da uzun zaman konuşuldu, orada aslında ne oldu?
Katılım bankası kurma çalışması yürüttüğümüz için yeni bir banka kurmak yerine mevcut bir bankayı alarak pazara hızlı bir giriş yapabileceğimizi düşündük. Bank Asya ile üst düzeyde görüşme yaptık. Yaptığımız görüşmeler sonucunda bizim bu bankayı alabilme imkanımızın oluşmadığı sonucu ortaya çıktı. Almayacağımız bir şey için görüşmeleri sürdürmenin bir anlamı olmadığına karar verdik. Kamuoyunda bizim bu görüşmeleri yaptığımız bilindiği için de, spekülasyonlara neden olmamak için baştan bir açıklama yapmasak da bitirince bunu duyurduk.
Azerabyacan’da ya alın, ya satın dedik
Azerbaycan’da bankacılık lisansı aldınız, sizin orada ortak olduğunuz bir banka zaten vardı, neden böyle bir yola başvurdunuz?
Bizim Azer Türk Bankası’nda yüzde 50-50 ortaklığımız vardı. Orta Asya cumhuriyetleri bağımsızlığına kavuşunca o zamanki genel müdür Coşkun Ulusoy bütün bu ülkelerde banka kurmuş. Kazakistan’ın yüzde 100’ü bize ait. Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan’da yüzde 50-50 ortak olmuşuz. Azerbaycan’daki bankada teknolojide sıkıntılar var, pazar çok iyi gidiyor ilerlemek lazım. Ama bizim çok iyi bir performansımız yoktu. Birlikte yapma konusunda oturduk ve anlaşamadık. Ve dedik ki ya alın ya biz alalım. En son anlaştık, olan bankayı kendileri alıyor bize de lisans veriyorlar. Bunun dışında, Karadağ’da lisans alıyoruz. Kosova’da, Çin’de başvurularımız devam ediyor. Yurtiçinde büyüdüğümüz gibi yurtdışını da büyüme hedefliyoruz. Yeni yılda Ziraat GYO kuracağız.
Halka arza her an hazırız
Hüseyin Aydın, uzun zamandır beklenen Ziraat Bankası’nın halka arzı ile ilgili, “Ziraat bankası bu ülkenin çok değerli bir aktifi. Biz şu an itibariyle halka arza hazırız. Sermayedarımız ne zaman arzu ederse, yasal prosedürlerin tamamlanmasıyla birlikte biz hazır durumdayız” dedi.