Afrika'nın güneyindeki Zimbabve'yi, İngiltere'den bağımsızlığını kazandığı 1980'den bu yana demir yumrukla yöneten Devlet Başkanı Robert Mugabe, muhalefeti baskıyla ezip tek adam olarak girdiği seçimlerde bir kez daha ülkeyi yönetme 'hakkı' kazandı.
Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan ve işsizlik oranının yüzde 80'lerde, yıllık enflasyonun ise yüzde 2 milyon civarında seyrettiği Zimbabve'de 29 Mart'ta yapılan devlet başkanlığı seçiminin ilk turunda, muhalefetteki Demokratik Değişim Hareketi'nin lideri Morgan Tsvangirai oyların yaklaşık yüzde 48'ini alarak, yıllardır halkı ve muhalefeti ezen Robert Mugabe'yi geride bıraktı. Mugabe'nin o seçimdeki oy oranı yüzde 43'de kaldı.
İKİNCİ TUR ÖNCESİ SİNDİRME OPERASYONU
Ancak 27 Haziran'da yapılan ikinci tur seçimler öncesinde, 84 yaşındaki Mugabe'nin Zimbabve Afrika Ulusal Birliği - Yurtsever Cephe (ZANU-PF) partisinin militanları tarafından gerçekleştirilen muhaliflere yönelik şiddet olaylarını gerekçe gösteren Tsvangirai, seçime katılmayacağını söyleyerek Hollanda Büyükelçiliği'ne sağındı.
Kendisini ilk turda geçen tek adayın da 'can güvenliği' endişesiyle çekilmesi üzerine Mugabe, katılım oranının yüzde 42'de kaldığı seçimlerde yüzde 85 oyla, altıncı kez ülkenin devlet başkanı seçildi.
DÜNYA LİDERLERİ: SEÇİM MEŞRU DEĞİL
Tsvangirai'ın lideri olduğu Demokratik Değişim Hareketi, ilk tur sonrasında, iktidar partisi Zanu-PF'ye bağlı milislerin saldırıları sonucu, 80'den fazla üyesinin öldüğünü, 200 bin kişinin de evlerini terk etmek zorunda bırakıldığını söyledi. Seçimleri protesto etmek isteyen birçok seçmen de, Mugabe yanlısı milisler tarafından zorla sandık başına götürüldüklerini iddia etti.
Dünya liderleri ve Afrikalı gözlemciler, Mugabe'nin 'zafer kazandığı' ikinci tur seçimlerin özgür bir ortamda yapılmadığını ve meşru olmadığını savundu.
TUTU: FRANKENSTEIN'DAN FARKI YOK
Halkı yoksullukla boğuşurken, sarayının gösterişi için milyonlarca dolar harcayan Mugabe'nin, daha önce muhaliflerini karanlık zindanlarda işkencelerle öldürttüğü de iddia ediliyordu. Seçimlerin ikinci turu öncesinde yaşanan şiddet olaylarına en sert tepki Nobel Barış Ödülü sahibi rahip Desmond Tutu'dan geldi. Tutu, Mugabe için, "Frankenstein'dan farkı yok " ifadesini kullandı.
ABD ve İngiltere halen Mugabe'nin devlet başkanlığını tanımıyor ve güney Afrika ülkeleri ile Avrupa Birliği'nin de aynı politikayı benimsemesi için kampanyalar düzenlemeyi planlıyor. Bu sayede, Mugabe'nin, uluslararası toplantılara katılması engellenmeye çalışılıyor.
Gelecek dönemlerde Mugabe iktidarına yönelik yaptırımların artmasına da olası gözle bakılıyor. Avrupa Birliği halen Mugabe ve önde gelen 130 destekçisine seyahat yasağı ve mal varlıklarını dondurma önlemi almış durumda. Bu yasakların, söz konusu kişilerin ailelerine ve yurtdışında eğitim gören çocuklarına kadar genişletilmesi bile düşünülüyor.
BM'DEN YAPTIRIM HENÜZ YOK
Zimbabve ekonomisinin genel olarak madenciliğe dayalı bir yapısı var; dolayısıyla Mugabe'ye yönelik yaptırımlar kapsamında AB ve ABD'nin, Zimbabve devlet şirketleriyle iş yapan firmalara kısıtlamalar getirmesi de gündeme gelebilir. Bu aşamada, rekor düzeydeki enflasyon oranları altında zaten ezilen yoksul halkın daha da fazla zarar görmesinin önüne geçilmesi gerekiyor.
Birleşmiş Milletler ise Zimbabve üzerinde halen herhangi bir yaptırım uygulamıyor. BM Güvenlik Konseyi'nin bu ülkeye yaptırım uygulayıp uygulamayacağı ise bilinmiyor.
Tsvangirai daha önce yaptığı bir çağrıda, Zimbabve'ye uluslararası barış gücü askerleri gönderilmesini talep etmişti. Ancak hiçbir ülke, Zimbabve'yi işgal edip Mugabe'yi devirecek bir girişimde bulunma yönünde niyet beyan etmedi. Çünkü böyle bir operasyon için öncelikle BM Güvenlik Konseyi'nden bir karar çıkması gerekiyor.
İÇ SAVAŞ DAHA KÖTÜ OLUR
Uzmanlar, Konsey'e resmi bir talep gelse bile, böyle bir karar çıkmasının mevcut durumda çok zor olacağını ifade ediyor. Zimbabve ordusunun, dışarıdan gelecek bir askeri müdahaleye direneceği ve patlak verecek bir iç savaşın, Zimbabve halkı için şu anki durumdan bile daha kötü sonuçlar yaratacağı belirtiliyor.