Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası Gülen cemaatine yönelik olarak başlatılan soruşturmalar kapsamında tutuklanan eski Zaman yazarları davasının görülmesine devam edildi. Ara kararı açıklayan mahkeme heyeti, tahliye ve adli kontrolün kaldırılması taleplerini redederek bir sonraki duruşmayı 5-6 Temmuz’a erteledi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuklu sanıklar İbrahim Karayeğen, Mümtazer Türköne, Ahmet Turan Alkan, Mustafa Ünal ile tutuksuz sanıklar Ali Bulaç, Mehmet Özdemir, Şahin Alpay, Nuriye Ural, İhsan Duran Dağı, Lalezer Sarıibrahimoğlu ve Orhan Kemal Cengiz ile avukatları katıldı.
Ahmet Turan Alkan savunmasında, "Herhalde bu aklını kiraya vermiş darbeci askerler, paşalar filan, 3-4 yıl önceki yazıları kesip sabah akşam hafız gibi tekrarlayarak kendilerini gaza getirmişler" diyerek "Bunu mu ima ediyor savcılık?" ifadesiyle tepki gösterdi.
Duruşma, eski Zaman yazarı Ali Bulaç'ın avukatı Mehmet Ali Devecioğlu esas hakkında savunmasıyla başladı.
Avukat Devecioğlu savunmasında şunları söyledi:
Müvekkilim Zaman gazetesinde 12 yıl boyunca binlerce yazı yazmıştır, savcı bunlardan sadece 8'ini seçerek suçlama konusu yapmıştır.
"Usul ihlali yapıldı"
15 Temmuz'un yarattığı travmanın etkisi aradan geçen uzun zamana rağmen halen devam etmektedir. Bu travma olmasaydı bu davadaki ağır cezalar istenemezdi. İddia makamı Ali Bulaç'ın yazılarını bütün olarak değerlendirmemiş, sadece suç delili olduğu iddia edilen yazıları almıştır. Lehte olan yazıları ise dikkate almamıştır. Bu usul ihlalidir.
GYV mütevelli heyetinde yer almış müvekkilimin vakfın diğer üyeleriyle görüşmeler yapmış olması suç delili olamaz.
Müvekkilimin evinde bulunan ve esas hakkında mütalaada bahsedilen kitaplar hakkında hiçbir yasaklama kararı bulunmamaktadır.
"Savcılık darbe çağrısı olarak yorumladı"
Ali Bulaç'ın mütalaada adı geçen "Mazlumun kılıç kullanma hakkı yok mudur?" yazısını sadece Oda TV ve savcılık makamı darbe çağrısı olarak yorumlamıştır.
Avukat Devecioğlu, Yargıtay'ın "örgüt üyeliği" suçunun oluşması için kriterleri sıralayan kararlarından alıntılar okudu. Devecioğlu, "Ali Bulaç'ın suçlama konusu yapılan yazıları hakkında dini literatüre hakim bir bilirkişi heyetinden rapor talep ettik ama mahkemeniz kabul etmedi" diyerek Bulaç'ın beraatini ve adli kontrolün kaldırılmasını talep ederek savunmasını bitirdi.
Bulaç'ın avukatının ardından tutuklu yargılanan Ahmet Turan Alkan savunmasını yaptı. Alkan, şunları söyledi:
"Hayatımın 2 yılına el konuldu"
İçinde yaşadığım ve üyesi olduğum topluma sitem içerisindeyim. İktidar mücadelesini sıradan insanlar olarak yaşamlarımızda hiç bu kadar derin hissetmedik. Büyük kısmımız suça bulaştık. 15 Temmuz karambolünün karşınıza sürüklediği gazeteci kafilesi karşınızda. Cezaevinde en uzun süre tutuklu kalan yazarlar biziz. Savunmam boyunca sayın savcıya sık sık atıfta bulunacağım. Şahsi bir mesele değil bu sayın savcı. Hapiste yattığımız 23 ay boyunca devletimizin kurumları hakkımızda yazılardan başka delil bulamadı. Hayatımın 2 yılına el konuldu.
Suçüstü yakalanmışız gibi bize sosyal mikrop muamelesi yapıldı. Halk tabiriyle söylüyorum, vebali boynunuza.
Öfkemin sebebi haksız yere hapiste olmam değil; koca adalet mekanizmasının adaletsizliğe alet olma ihtimali, hatta olması.
Helal sana Türk adaleti diyorum, çünkü gücün bana yetiyor. O söylenen yapının parçası olsaydım bir menfaatini görürdüm.
"Burada olmamın sebebi 17-25 Aralık yazıları"
"Örgüt," "Anayasayı ihlal," bunların bahane olduğunu herkes biliyor. Burada olmamın sebebi 17-25 Aralık yazıları.
Suçlamaların kaynağı yok. Savcılık suçlama konusu yaptığı 15 yazı yerine mesela Madam Bovary romanından 10-15 sayfa da koyabilirdi.
Savcılıkça hayatımda adını ilk defa duyduğum internet sitelerinden alıntılar eklenmiş dosyaya.
Beni ağırlaştırılmış müebbetle yargılayacaksanız pırıl pırıl, gıcır gıcır, tartışılmaz deliller getirmelisiniz. İnternet çöplüğünden bulunan dedikodular değil.
Madem böyle tehlikeli bir örgütün varlığı biliniyordu, neden zamanında harekete geçilmedi? Mahkemeler bilip de işlem yapmayanlara da hesap sormalı.
Mesele aldanış ise, sizin aldanma hakkınız var da şu gariban yazarın aldanma hakkı yok mu? Madem her şeyi biliyordunuz 14 yıldır niçin sustunuz.
İktidar üşenmemiş soğuk bir intikam yemeği hazırlamış bizim için. İki yıldır da ağır ağır, tadını çıkara çıkara çiğniyor bu yemeği.
Kelimelerimiz makinalı tüfek mermisi, cümlelerimiz napalm bombası gibi muamele görüyor nazarınızda. Ama darbecilerle aramda nasıl bir iletişim var, iddianamede bunu göremedim.
Herhalde bu aklını kiraya vermiş darbeci askerler, paşalar filan, 3-4 yıl önceki yazıları kesip sabah akşam hafız gibi tekrarlayarak kendilerini gaza getirmişler. Bunu mu ima ediyor savcılık?
28 Şubatta en namlı İslamcı öğretim üyeleri devrin paşalarının ardında yağ çekerken, ben enayi gibi başörtülü kızların hukukunu korumaya çalıştığım için buradayım.
AKP’nin kapatılması davasında demokrasiden yana tavır koyduğum için buradayım.
"Gazetenin yöneticilerini firar ettikleri için affetmiyorum"
Kayyum Zaman gazetesine el koydu. Terör örgütüyse neden devlet el koydu? Terör örgütü lokanta mı?
Anayasa Mahkemesi transistörlü radyo mu ki istediğinizde kulak verip işinize gelmediğinde sesini kapatıyorsunuz? Uygulanmadıktan sonra ne işe yarar AYM kararları?
Bir AYM kararına bir de iddianameye bakıyorsunuz, Paris'ten Rakka'ya gelmiş gibi oluyorsunuz.
Bana isnat edilen suçlamaların dayanağı yazdığım yazılar. Bu yazıların yazıldığı sırada ortada FETÖ yok, paralel bile yok. Zaman gazetesi var.
Örgüt diye bilsem seyreder miyim, deli miyim, mecnun muyum? Alır ceketimi giderim.
Benim bildiğim ve muhatap olduğum sadece bu gazete. Editörler var, yazılarımı yolluyorum, onlar da yayımlıyorlar. Çok da saygı gösterdiler, söylemesem ayıp olur.
Herkes bir kez daha bilsin; bu politik bir dava. Aslı astarı olmayan, hukuksuz, gülünç, bir dosya.
Ben Ahmet Turan Alkan, Zaman yazarıyım, muhalifim. Eskiden muhalif değildim ama şimdi muhalif oldum, boğazımı kesen bıçağını yalamam.
Stockholm sendromu yok bende.
İktidarın canını sıktım, sinirlendirdim anladığım kadarıyla. Özür dilememi beklemeyin. Beni tahliye edin de demeyeceğim.
Beni dönemin ruhunu okumayı beceremeyen bir enayi olarak budalalık suçundan mahkum edebilirsiniz ama şu yapışkan, cıvık FETÖ'nün bir mensubu olarak bir gün bile ceza verseniz kabul etmem, isyan ederim.
Silahlı terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyorum ama silah nerede, şiddet nerede, örgütün nesi oluyorum gibi ayrıntılar üzerinde durmamış mütalaa. Yazı, yazı, yazı, hep yazı.
Savcıya göre F. Gülen'i eleştiren hiçbir yazı yazmamışım. Ben bunun böyle olmadığını şu anda ispat edebilecek durumdayım. İspat etsem ikna olacak mısınız?
Demirören grubunda çalışan birine sen neden Demirören'leri eleştirmiyorsun diye sorar mısınız?
Okuyucularım beni halen seviyorlar. Okuyucularını nerde görüyorsun diye sorabilirsiniz; nezarethanelerde. Ne zaman görseler geliyorlar yanıma.
Mesleğim yazarlık. Yazdıklarımın arkasındayım çünkü kimseden talimat alarak yazılmış şeyler değildir. Şeyhim yok, müridim yok.
Gazetenin yöneticilerini firar ettikleri için affetmiyorum. Gelip Ahmet Turan'ın yaptığı gibi yapabilirlerdi.
En azılı düşmanımın bile bu halde adalet aramasını dilemem. Beni artık evime gönderin, artık kafi. Beraatimi ve tahliyemi istiyorum."
Alkan'ın esas hakkındaki savunmasını tamamlamasının ardından duruşmaya 20 dakika ara verildi.
Alkan'ın avukatı ek süre istedi
Aranın ardından Alkan'ın avukatı avukatı Faruk Zorba söz aldı.
Zorba, Alkan'ın cezaevinde 30 kilo kaybettiğini ve kendisinin ciddi sağlık sorunlarının bulunduğunu belirterek "En ciddisi de kahır" dedi.
Zorba esas hakkında savunmasını gözden geçirmek üzere süre istedikten sonra Alkan için tahliye talebinde bulundu.
"Yazıda kullandığım kelimelerin pek çoğu metafor"
Zorba'nın ardından tutuksuz yargılanan Nuriye Ural savunmasını yaptı. Ural, suçlama konusu yapılan yazısı hakkında şunları söyledi:
Bu yazı 17 Aralık’tan önce, 25 Aralık’tan sonra yazılmıştır. Savcılık operasyonun “FETÖ/PDY tarafından yapıldığı bilindiği halde” diyor. Ben o tarihte böyle bir bilgiye nasıl sahip olabilirim?
Bu operasyonu yapan kişiler Gülen’in talimatıyla hareket etmiş olsalar bile benim bunu bilmem nasıl mümkün olabilir?
Savcılık benim bu bilgiye sahip olduğumu nasıl iddia edebilir?
Ne zannediliyor? Zaman gazetesi yazarlarını topluyor, "arkadaşlar darbe yapılacak, ona göre altyapısını hazırlayacak yazılar yazın" mı diyor?
Yazıda kullandığım kelimelerin pek çoğu metafordur.
Ben yazılarıma bir misyon yüklemem. Röportajlarımda bile gerçeği tüm boyutlarıyla yansıtabildiğimi düşünmem.
İçeri düşüp ağır suçlamalara maruz kalmaya ancak bu bilinçle katlanabildim. “Bu bana yapılır mı” demedim, çünkü bunun gizli bir kibir barındırdığını düşündüm.
Savcılık Zaman gazetesinde çalışmıştır diyor. Zaman yasaklı bir kurum değildi ki. Gayet itibarlı bir gazeteydi. Kayyum gelince de ayrılmak istemedim. Neden ayrılayım? Ben bekar bir anneyim, paraya ihtiyacım var.
Ben F. Gülen'i ya da herhangi bir dini lideri yaşantıma yön verecek biri olarak hiç görmedim. Peygamber yeterli benim için."
Nuriye Ural, Fethullah Gülen ile yaptığı röportajlarla ilgili "Ben Gülen'le röportaj fikrini ilk Ertuğrul Özkök'ten duydum. Sonra Sabah için yapabildim, onlar da bayıldı buna çünkü önemli bir röportaj" dedi.
Yakup Saygılı röportajına ilişkin ise "Benim görevim gündemdeki insanlarla röportaj yapmaktır. Sonra bu insanların kanun karşısındaki statüsü değişince ben neden suçlanıyorum?" diye sordu.
"Yolsuzlukla ilgili yazılar yazmak bir gazetecilik faaliyetidir"
Ural, savunmasına şöyle devam etti:
"Mesleğime sahip çıkan, güncel bir gelişmeyle ilgili yazı yazdığım için terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyorum.
Röportaj ve köşe yazılarım gerekçe gösterilerek "üye olmadan terör örgütüne yardım etmekle" suçlandım. Ama bu yazılar mahkemede tartışılmadı.
Ben hasbelkader Zaman'da değil de başka bir gazetede yazsaydım da yazılarımın içeriği değişmeyecekti. Yazılarımın tamamını okursanız siyasi kavga taraklarında bezim olmadığını görürsünüz.
Güncel konularla ilgili gündemdeki insanlarla röportaj yapmak nasıl terör örgütüne yardım etmek oluyor?
Röportaj yaptığım insanlarla sadece mesleki ilişki kurdum. Bir suç örgütüyle ilişkileri varsa ben bilemem.
Darbelere her zaman karşı oldum. Cebir şiddet içeren hiçbir eylemde bulunmadım, bulunan insanlarla tanışmadım.
Gazetecilik suç olamaz. Yolsuzlukla ilgili yazılar yazmak bir gazetecilik faaliyetidir. Beni yalnızca kendi eylemlerimden dolayı suçlayabilirsiniz. Beraatimi istiyorum."
Nuriye Ural'ın avukatı savunma için ek süre istedi. Duruşmaya 40 dakika ara verildi.
Aranın ardından mahkeme heyeti, tahliye ve adli kontrolün kaldırılması yönündeki tüm talepler reddetti.
Bir sonraki duruşma 5-6 Temmuz'a ertelendi.