Aksiyon Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Zaman yazarı Bülent Korucu, Ali Bulaç'ın başlattığı "İslamcılık" tartışmasına ilişkin olarak, "Ben başka bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Farkında mısınız, İslamcılık bir yana Müslümanlık elden gidiyor!" dedi.
Korucu'nun Zaman'da "İslamcılığı boşverin..." başlığıyla yayımlanan (14 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
İslamcılık etrafında gelişen tartışma tekrar alevlendi. Tanımı üzerinde mutabakat sağlanamadığı için ölüp ölmediği konusunda da ihtilaf var. Öldüğüne inananlar ile bazı samimi İslamcıların kalbinde yaşadığını düşünenlerin fikri müzakeresi sürüyor? İki görüşün anlaştığı nokta ise plazalarda sergilenenin gerçek olmadığı yönünde. Samimi İslamcılar, plaza ve nargile kafedeki örneğin balmumundan kötü bir kopya olduğunu savunuyor. Diğerleri ise bunu mumyalanmış ceset olarak görüyor.
Bu hamur çok su kaldıracak ve söz uzayacak. Ben başka bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Farkında mısınız, İslamcılık bir yana Müslümanlık elden gidiyor! Osmanlı Devleti'nin yıkılış günlerinde çıkış yolu ararken İslamcılığı bir reçete halinde önerenlerin önde gelenlerinden Mehmet Akif, sanki bizi anlatıyor.
Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...
Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir.
Bir başka yerde ise daha adrese teslim ve net fotoğraf çekiyor Akif;
Yalan râyic, hıyânet mültezem her yerde, hak meçhûl.
Yürekler merhametsiz, duygular süflî, emeller hâr;
Bugünlerde dindarlık araştırmaları yayınlanıyor. Namaz kılma, oruç tutma oranları vs. itirazım yok ama bunlar nihayetinde bireysel tercihler. Her Müslüman gibi o sonuçlara üzülebilir, geriye gidişin sebeplerini analiz edebiliriz. Asıl risk ise şurada: Müslümanlar ve Müslümanlık sosyal alanda itibar ve mevzi kaybediyor. En büyük sermaye olan güven eriyor. ‘Elinden ve dilinden emin olunan insan' algısı hızla kayboluyor. ‘Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiğini' belirten Hz. Muhammed (sav)'in müminleriyiz. Ancak yalanın bu kadar kolay söylendiği, kişi ve kamu hakkının böylesine hiçe sayıldığı bir toplumda ahlaktan söz etmek abes duruyor. Halife Hz. Ömer'e giydiği gömleğin hesabını soran sahabe, mitolojik hikâye kahramanı muamelesi görüyor.
Kur'an-ı Kerim, namazın Müslümanları kötülüklerden alıkoyacağını haber veriyor. Namaz kılıyor göründüğü halde kötülük fabrikası gibi çalışanlar, toplumla İslam'ın arasına kalın duvarlar örüyor. Hâlbuki Müslümanların birinci görevi o duvarları kaldırıp insanları İslam'la tanıştırmak. Kendi bal satarken yüzü sirke satan tüccar misali asgari ahlak ve salah çizgisini tutturmadan İslamcılık taslayanlar zarar veriyor. Geçenlerde yazar Müfid Yüksel, sosyal medyada şöyle bir mesaj paylaştı: “Oruç tutmayan bir kısım İslamcılar halka kötü örnek oluyor.” Okuyanlar inanamadı. ‘Oruç tutmayan, namaz kılmayan İslamcı' tabiri en ağır eleştiriyi kendi içinde barındırıyor. Samimi İslamcıların şikâyeti de zaten bu türlere dair. Müslümanlığı yaşamadan İslamcılık markası altında icra-i faaliyet yapanlar ‘öldü' diyenlerin de güçlü argümanı. Uygulamadığın, hayatına yansıtmadığın bir dinin dünyadaki bütün sorunların çözümüne sahip olduğuna insanlar niye inansın? Sen iyi insan olmadan, iyi toplumun reçetesini elinde tuttuğunu nasıl iddia edebilirsin? Kelin, kellik ilacı satmasından farkı yok.
Zaman makinesi gerçek olsa ve Mehmet Akif'i günümüze getirebilsek ne olurdu? Ankara'nın soğuğunda paltosunu birlikte kaldığı arkadaşı baytar Şefik Kolaylı ile nöbetleşe kullanan ve palto sırası kendisinde değilse sokağa çıkamayan Akif… İstiklâl Marşı'nı yazdığı için tahakkuk eden 500 liraya şiddetli ihtiyacına rağmen el sürmeyen Akif… Herhalde yeni bir İstiklâl Marşı yazmak zorunda kalırdı. Ve ‘İslamsız İslamcılık'la en ön saflarda mücadele ederdi.