Bülent Mumay
Türkiye 2002’den bu yana, -gerçekleştiremeyecek olsa da- iddialı hedefler koyan bir iktidar tarafından yönetiliyor. “İleri demokrasi” iddiasındaki AKP iktidarında Meclis’in işlevi ortadan kaldırıldı, hukuk tamamen siyasi iradeye bağlandı, özgür basın susturuldu, Türkiye yatırım yapılabilir bir ülke olmaktan çıktı.
AKP’nin en az “ileri demokrasi” kadar büyük bir iddiası da dış politika alanındaydı. Ankara, “yumuşak güç” olarak “stratejik derinlik"le bölgesel bir güç olma iddiasını, özellikle iç politikada kullanmak üzere yüksek sesle dile getirdi. Ancak her seferinde sadece iç kamuoyuna yönelik sembolik adımlar atıp, bölgenin geleneksel oyuncularının senaryolarının parçası olmak zorunda kaldı.
Türkiye’nin geleneksel dış politikasını “monşerlik” olarak aşağılayan AKP’nin bu alandaki oyun planını kuşkusuz Ahmet Davutoğlu kurdu. Gerek Erdoğan’a danışmanlık yaptığı, gerekse dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yaptığı dönemlerde Ankara’dan yükselen bütün iddialı çıkışların, proaktif söylemlerin mimarı oldu.
1980 darbesinden sonra tutuklanan siyasetçi Alparslan Türkeş’in “Biz içerideyiz ama fikirlerimiz iktidarda” sözü Davutoğlu sonrası dönem için de geçerli. Görevden alınan Davutoğlu’nun "Ortadoğu’da bizden habersiz yaprak kımıldamaz” iddiası, iktidarın da egemen olduğu medyanın da yaygın söylemi hâlâ. Bu iddia kadar sürekli olan bir şey daha var: Ankara’nın bu yaklaşımı, her zamanki akıbete uğruyor. Pratikte, bölgenin diğer oyuncuları tarafından tekzip ediliyor.
Erdoğan "milliyetçi zafer" kazanmak istedi
Erdoğan’ın “Fırat’ın doğusuna operasyon” çıkışı ve ardından Trump’ın açıkladığı “Çekilme” manevrasından sonra sonuç değişmedi. ABD’nin bölgedeki Kürt güçlerini yalnız bırakma ihtimalinden yararlanarak yerel seçimler öncesinde yeni bir “milliyetçi zafer” kazanmak istedi Erdoğan. Ancak bölgenin önemli bir gücü olan Putin bile, geçen sene 25 kez görüştüğü müttefiki Erdoğan’a hava sahası konusunda açık destek vermedi.
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton'ın, “Bizimle tam mutabakat olmadan Türkiye operasyon yapamaz” cümlesi de,AKP’nin geleneksel “Bizden habersiz bölgede yaprak kımıldamaz” tezini yerlebir etti. Türkiye, ABD’yi operasyona razı edebilmek için olası bir operasyonda IŞİD’le mücadele sözü verdi.
Ancak bu Washington yönetimi için yeterli gelmedi. ABD’nin bölgedeki en büyük müttefiki olan Kürt milislerin güvenliği konusunun da çözülmesi gerekiyordu. Beyaz Saray, Türkiye’nin asıl hedefinin “terörist” olarak gördüğü PYD-YPG güçlerini imha etmek olduğunu biliyordu. Bolton’ın Ankara ziyareti öncesindeki demeçler, Türkiye’nin bölgedeki Kürt güçleri konusunda da "esneme"ye başladığını ortaya koydu.
CNBC’ye demeç veren John Bolton, YPG’yi kast ederek, “Erdoğan, IŞİD’e karşı birlikte savaştığımız dostlarımızın korunacağı yönünde başkan Trump’a taahhütte bulundu” dedi. Ankara bu iddiayı yalanlamak bir tarafa, Erdoğan’ın kaleminden teyit etti. Cumhurbaşkanı, New York Times’a yazdığı makalede, “Savaş koşulları altında birçok Suriyeli gencin PKK'nın Suriye kolu olan PYD/YPG'ye katılmaktan başka şansı yoktu” diyerek olası bir operasyonda Kürt güçlerine yönelik topyekün bir operasyon olmayacağını ortaya koydu.
Yukarıdaki demeçler, Bolton’ın bugün Ankara’da yapacağı görüşmelerin de rengini belirlemiş gibi görünüyor. Türkiye'nin “IŞİD’le mücadele” misyonuyla bölgeye girmesine izin verilecek, Erdoğan’a sembolik de olsa iç politikada kullanabileceği bir zafer hediye edilecek. Ancak Kürtlerle sıcak bir çatışma olmamasının garantisi alınacak.