Yeşil Sol Parti’den Bingöl’de ikinci sıradan milletvekili adayı olan avukat Cemile Turhallı Balsak, “Kürt hak mücadelesi kadın mücadelesi ile paralel büyümüştür. Bugün Kürt hareketinin dünya kadın mücadelesine katkı sunması Kürt kadının tarihinden aldığı mirasındandır” dedi.
Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa ederek Bingöl’den milletvekili adayı Balsak, “ailesinde işkence görmeyen, saldırıya uğramayan, zindanlara atılmayan tek bir kişi kalmadığını” vurguladı. Cemile Turhallı Balsak, neden milletvekili adayı olduğuna ,ilişkin soruyu yanıtlarken şunları söyledi:
“Bizler ezilen, sömürülen ve her türlü ayırımcılığa maruz kalan bir halkın çocuklarıyız. Bu, baskı ve zulüm düzeni AKP-MHP iktidarı ile sınırlı bir uygulama değil. 1920'li yıllardan 1950-70'lere kadar coğrafyamızda inanılmaz baskılar yaşandı. Koçgiri, Dersim, Palu- ve Zilan gibi toplu katliam ve kıyımlar yaşadık. Bundan benim ailem ve aşiretim de fazlasıyla payını almıştır. 1990'lı yıllarda 5 milyon insan yerinden yurdundan edildi. 5 bin köy yakılıp yıkıldı. 17 bin faili meçhul cinayet işlendi. Bu süreçte de ailemden işkence görmeyen, saldırıya uğramayan, zindanlara atılmayan tek bir kişi kalmamış, katledilenler de olmuştur.
Ben böyle bir toplumun ferdi ve ailenin çocuğu olarak bütün acıları hem genel hem de özel tarihimde yaşadım. Dolayısıyla geçmişte ve günümüzde yaşanmış ve yaşanmakta olan bu acılı ve ağrılı duruma bir çare, bir yol bulmak gibi bir sorumluluğumuz var. Demokratik legal mücadele bu yol ve yöntemden biridir. Milletvekili olmak, sadece bir temsil olayıdır. Bir mevki-makam aracı değildir. Öyle de olmamıştır. Selahattin Demirtaş, Leyla Güven, Sabahat Tuncel, İdris Baluken ve daha yüzlerce arkadaşlarımızın yaşadıklarına bakın! Bu ayrıcalık arzusu değil, risk üstlenme talebidir.
Günümüzde demokratik yasal mücadele çok daha büyük bir önem kazanmıştır. Hukukçu kimliğim, eğitimci (müderris) olan ailemden aldığım kültür, barışçı yollarla hak aramak kimliğime ve kişiliğime de uygun düşüyor. Bunun için görev üstlenmek istedim.”
“Bingöl tutucu ve sağcı değil”
Sağın güçlü olduğu Bingöl’de seçime YSP adayı olarak katılacak olan Cemile Turhallı Balsak, kampanyası sırasındaki saha gözlemlerini şöyle anlattı:
“Bingöl seçmeninin daha çok sağ partilere oy verdiği doğru. Ancak bu Bingöl'ün muhafazakâr bir sosyolojik karakterde olduğu anlamına gelmemektedir. Sağ partilere eğilim göstermesi, yukarıdaki belirttiğim üzere 1920'li yıllardan başlayarak 1950'ye kadar devam eden CHP hükümetlerinin uyguladığı baskıcı politikalara karşı kökleşmiş ve adeta kült haline gelmiş bir tepki var. Demokrat Parti iktidarı zamanında biraz soluk alan ve böyle bir tarihi geçmişe sahip olan bir kitle doğal olarak CHP'nin temsil ettiği politikalardan uzak duracaktır. Bu son derece doğal ve haklı bir tepkidir. Bingöl halkı tutucu-sağcı bir halk değil, geçmişinden ve tarihinden ders almış ve son derece rasyonel davranan bir halktır.
1990'lara kadar Bingöl nüfusunun yüzde 85'i hayvancılıkla geçimini sağlıyordu. Ve yine bu coğrafyanın yüzde 80-85'i dağlıktır. İklim koşullarının sert olması, hayvancılıkla geçimin çok zor olması Bingöl insanına katı ve kesin bir karakter kazanmıştır. "Zaza inadı" dediğimiz şey aslında budur. Bingöl insanı çoğu zaman içinde suskundur, konuşmaz. Ancak onun kafasında kesinleşmiş ve dışarıdan fazla etkilenmeyen bir kararı her zaman vardır. İkircikli, kararsız duruşun onun yaşamında yeri yoktur.
İklimin sert, üretimin kadın-erkek ilişkisi içinde ortak olması toplumu seküler olmaya zorlar. Böyle bir üretim biçimi ve iklimde katı tutucu ve taassupçu bir yaşamın yeri olmaz. Bu söylediklerim daha çok kırsal yaşama ilişkindir. Mevcut Bingöl şehir halkının şehirli geçmişi de bir kuşağı aşmıyor. Şehirler bir pazar yeridir. Dolayısıyla artı emeğin korunması için dini ve ahlaki ilkelere ihtiyaç duyulur. Bu anlamda tutucu bir kesim de oluşmuştur. Kadiri tarikatının bir kolu Mevlana Halidi'nin ardılları olan şeyhlerin burada etkileri olmuştur ve halen de vardır. Ancak bu tarikatlar da ve şeyhler de katı dini kuralları hiçbir zaman uygulamamışlardır. Örneğin Melekanlı Şeyh Abdullah'ın torunu Şeyh Vahdettin burada büyük bir saygı ile anılır. Şeyh Vahdettin gittiği her yerde kavgalı olan insanları barıştırmış, fakirlerin evine konuk olmuş, çocuklara ve ailelere okumayı tavsiye etmiş bir alimdir. İsmi ve unvanı şeyh olsa bile böyle bir insan modern toplumun bir lideri olarak görülmeli. Hakeza müderris olan dedem Melle Hafız için de aynı şeyleri söyleyebilirim.
Sonuç olarak Bingöl için yapılan ‘muhafazakârlık’ değerlendirmesinin yüzeysel olduğunu düşünüyorum. Bingöl halkının 1950’lerden sonraki politik tutumu aslında bir statükoya ve yok saymaya karşı bir tutumdur. Bingöl halkının baskı ve statükoya karşı tutum aldığı sağ/muhafazakâr diye tanımlanan siyasal irade bugün zulmün uygulayıcısı, zalimi olmuştur. Bingöl halkı bugünkü zulmü ve zalimi de tanıyor ve tarihsel tutumuna denk düşecek şekilde baskıya ve diktalara karşı ezilenden, halktan yana tutum alacaktır.”
“Kamusal alanda yasaklanan anadilimi konuşuyorum”
Seçim çalışmalarını Zazaca konuşarak yürüten Balsak, “anadil” konusunda ciddi kısıtlamalar ve yasaklar varken sahada nasıl karşılık gördüğüne ilişkin olarak, şunları söyledi:
“Bingöl ve Diyarbakır çevresi kendi dillerini ‘Kırdkî ya da Kırdî’ diye tanımlıyorlar. Kırmanckî ise daha çok Dersim yöresinin bir tanımlaması. Siverek-Urfa çevresi ise Dimilî diyorlar. Türkiye'de ise Zazaca diye tanımlanıyor.
Birleşmiş Milletler verilerine göre dilimiz büyük bir risk altındadır. En fazla 70 yıl sonra kayıp olacak diller arasında sayılmış. Gerçi Kürtler/Zazalar inatçıdır, dillerini kolay kolay bırakmazlar. Ama kamusal alanda kullanılmayın bir dilin yok olma riski her zaman vardır. Bu arada Zazaki sadece bir dil değil, aynı zamanda geçmişte bir bilim dili olarak kullanılmıştır. Tıpkı Latince de olduğu gibi.
Kamusal alanda yasaklanan anadilimi konuşmam beraberinde politik tartışmaları da getiriyor. Devlet doğal hukuka aykırı olarak son derece meşru olan bir eylem ya da söyleme yasak getirdiğinde buna karşı tutum geliştirmek ister istemez politik bir duruş oluyor. Oysaki benim yaptığım son derece doğal bir davranış. Benim ‘Kirdkî’ konuşmanın doğallığı ile Tayyip Erdoğan'ın ‘Türkçe’ konuşmasının doğallığı arasında hiçbir fark yoktur aslında.
Dilimizin uzun süre baskı altında tutulması nedeniyle bazı iletişim sorunlarını yaşıyoruz tabii. Ancak insanlarla kendi dillerinde konuştuğunuz vakit o insanlar seni kendinden, ailesinden bir fert olarak görüyor. Türkçe resmi dildir ve insanlarımız resmiyetten korkup, çekindikleri gibi kendilerini yeteri kadar ifade de edemiyorlar. O nedenle mesafeli duruyorlar. Bingöllülerin çokça kullandığı bir deyim var. ‘Resmi görüşüme göre......’ Yani katılmadığı halde ifade etmek zorunda kaldığı şey, konu... İşte böyle bir gerçeğimiz var. Ben anadilimi konuşurken ‘resmi görüşümü’ değil, şahsi görüşümü ifade ediyorum. Bu anlamda anadilimle konuşmam aynı zamanda içsel/duygusal iletişimde kolaylık yaratıyor. Bunun karşılığını da görüyorum zaten.
Sadece Kirdkî değil aynı zamanda Kurmancî lehçesi ile de çalışmalarımızı yürütüyoruz. Ancak büyük toplantı ve mitinglerde Türkçe konuşmak zorunda kalıyoruz.”
“Kadın olmak her yerde zor”
Cemile Turhallı Balsak, Bingöl’de kadın olmanın zorluklarına ilişkin olarak yöneltilen bir soru üzerine, şu görüşleri dile getirdi:
“Kadın olmak her yerde zordur. Bingöl’de de kadınlar büyük zorluklar içinde yaşıyor. Kadınların ev içi emekleri görülmediği gibi halen kadınların evden çıkması bile erkeğin iznine bağlı olduğuna tanıklık ettiğimiz anlar da oldu. Emekçi kadınların emeği sömürülüyor. Asgari ücretin çok altında çalıştırılıyorlar. Eşit işe eşit ücret uygulanmıyor maalesef. Hiçbir sosyal güvenceleri yok. Hakeza kırsal alanda gece gündüz çalışan kadınlarımızın da durumu bu. Bunlar kadınların bireysel ve toplumsal özgürlükleri ve gelişimleri önünde büyük bir engel olarak duruyor. Bunun bir biçimde aşılması lazım. Emeği bu kadar sömürülen ve eve hapsedilen kadın bu etkinliğini kaybeder. Bingöl'de çokça intiharların yaşanıyor olması bozulan bu sosyal ve ekonomik dengeyle doğrudan bağlantılıdır.
Bingöl kadını aslında aile içinde etkilidir. Daha önceki bir röportajda söylemiştim. Özelinde Zaza toplumu genelinde ise Kürtler, aslında kültürel ve folklorik olarak kadının toplumsal ve günlük yaşamda aktif bir özne olduğu toplumdur. Ancak 1820’li yıllarda Kürt Mirliklerinin tasfiyesi le Kürt coğrafyasında otorite boşluğu ortaya çıkmıştır. Otoriteyi yeniden tesis etmek isteyen Osmanlı, Kürt coğrafyasına tarikatları ve cemaatleri yerleştirip onları destekledi. Kürt coğrafyasına din merkezli muhafazakâr yaşam tarzı ilk olarak bu tarihlerde gelmiştir. Bu durum Kürt kadının kamusal alandan çekilip evin içine hapsedilmesine neden olmuştur. Ancak bu sosyolojik yapı Kürde uymadığı için Kürt hak mücadelesi kadın mücadelesi ile paralel büyümüştür. Bugün Kürt hareketinin dünya kadın mücadelesine katkı sunması Kürt kadının tarihinden aldığı mirasındandır.
Tarihte Kürt coğrafyasında kadın olmak dezavantajlı değilken maalesef bugün kadın olmak çok zordur. Eğer seçilirsem bir kadın olarak hemcinsim Bingöl kadınına yönelik ekonomik ve kültürel sömürünün son bulması için elimden geleni yapacağım.
Son olarak şunu da ifade edeyim; ben seçim çalışmalarımda kadınların coşkusu ve desteğiyle yaşadım, kadın olmanın avantajlarını da yaşamadım değil.”
“Önceliğim Bingöl, yoksulluk ve sefalet had safhada”
Seçilmesi durumunda önceliğinin Bingöl’ün yerel sorunlarına eğilmek olacağını vurgulayan Balsak, şöyle devam etti:
“Yoksulluk ve sefalet had safhadadır. İnsanların kendi emekleriyle yaşamlarını kazandıkları onurlu bir yaşamın inşası için çaba içinde olacağım. Tarım, hayvancılık, arıcılık, turizm, ormancılık gibi çokça üretim alanlarımız ve olanaklarımız var. Bunun için öyle büyük sermayelere de ihtiyaç yok. Öncülük etmek ve kolaylık sağlamak yeter. Bunu nasıl yapacağımızı hangi kaynaklarla yapacağımızı kamu otoritesine düşen yükümlülüklerin tespitini arkadaşlarımızla tartışıyoruz. Bunun için programlarımız da programları uygulama takvimimiz de hazırdır.
Tabii halk olarak bireysel ve kolektif haklarımızın yasaklanması nedeniyle yaşadığımız sorunlarımız da var. Bu baskılara ve anti demokratik uygulamalarına karşı partimizin tekçi cumhuriyete karşı demokratik cumhuriyet önerisiyle çözme kararlılığı vardır. Demokratik cumhuriyet sadece Kürtler için değil Türkiye’deki bütün dezavantajlıların sorunlarına çözüm programıdır. Bununla beraber baskıların kaldırılması, çevrenin korunması, adaletin sağlanması, ana dilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi partimizin politikaları var. Hukukçu kimliğimle bu politikaların hayata geçmesi için çabalarımız olacak. Seçilmem halinde arkadaşlarım ve partimle beraber ülkenin ekonomik, demokratik, hukuki sorunlarını çözeceğiz. Ama bir farkla, bir Bingöllü ve Bingöl vekili olarak önceliğim Bingöl olacaktır.”