Dünya

YORUM: Utandırıcı Suskunluk

AB ülkeleri ortak bir tepki vermek için daha ne kadar süre Ankara’nın provokasyonlarına hedef olmayı sürdürecek? DW’nin Baş Editörü Aleksander Kudascheff, AB’in bu adımı atma zamanının çoktan geldiği görüşünde.

15 Mart 2017 22:29

Yapılan basit, maalesef çok basit bir şey: Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni bir anayasa uğruna verdiği referandum mücadelesinde cinnet geçiriyor. Görgü kurallarını ve her türlü diplomatik sağduyuyu bir yana bırakarak, Almanya Başbakanı’na, Almanya’nın geneline, Hollanda’ya, AB’ne, Avrupa'ya ve Avrupalıların geneline hakaret ediyor, polemik yapıyor. Ve arka planda Erdoğan’ın bakanları alkış tutarak aynı kakafoniyi, ithamları ve saldırgan isnatları yüksek sesle dile getiriyorlar. Gün geçmiyor ki Erdoğan sesini yeniden yükseltmesin, yabancı politikacılara ve ülkelere kaba bir biçimde hakaret etmesin. Bu noktada Donald Trump bile attığı tweetler ile onun konumuna erişemiyor.

Başbakan Merkel net tavır almaktan kaçınıyor

Peki tepkiler? Birçokları kulaklarını hava akımına çevirmiş, sözler bir kulağından girip diğerinden çıkıyor. Çoğunluk, etrafına hakaret yağdırmasını Erdoğan’ın zaafı olarak görüyor. Birçokları referandum kampanyasının sona ermesiyle ilişkilerin yeniden normale döneceğini ümit ediyor. Çoğu insan diplomatik temkinin, verilebilecek tek uygun tepki olduğu görüşünde. İşte bu yüzden -halkın hoşuna gitmese de- nadiren sert ve en azından net görüşler dile getiriliyor. Net tavır alma konusunda kıvıranların başında ise Almanya Başbakanı geliyor; her ne kadar Hollanda ile dayanışma içinde olduğunu açıklamış olsa bile. Ancak Alman hükümeti gerçekten faşist ve Nazi benzetmeleriyle kendisine hakaret edilmesine bundan sonra da izin vermeye devam edecek mi, bu belli olursa herkes hükümete müteşekkir kalır.

Erdoğan Türkiyesi’nin hâlâ dahil olmak istediği AB’den ise -her ihtimale karşı olsa gerek- hiçbir şey duyulmuyor. Tamam, AB’ye bağlı ülkelerin hepsinde, Almanya’da, Avusturya’da, Hollanda’da ya da Fransa’da olduğu kadar, üçüncü dördüncü nesle varıncaya kadar çok sayıda Türk yaşamıyor. Ama onuru zedelenen üye ülkelere Brüksel’den en azından retorik destek gelebilirdi. Fakat Avrupa Parlamentosu hiç olmazsa Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini kesmeye karar verecek gibi görünüyor. Her ne kadar gerçekte bu görüşmeler uygulamada zaten yok gibi ve saf dışı bırakılmış olsa da… . Ama mevcut durumda bir değişiklik yok. Türkiye bir an önce AB’ye üye olmak istiyor (bazen de hiç istemiyor). AB ise görüşme yapmış olmak için görüşüyor, tam üyeliği mümkün kılmak için değil. Her şeye rağmen insan saldırılara karşı dayanışma içinde tepki verilmesini gönülden istiyordu.

Erdoğan yeni yetme gençler gibi sağa sola sataşıyor. Bunu yaparken diplomatik teamülleri, kuralları çiğniyor. Bütün bunları da lâik Cumhuriyet’ten Şark despotluğuna geçme hedefi uğruna yapıyor. Ve Türklerin onun ve yaptığı hataların arkasında olduğunu ümit ediyor. Şimdi (kamuoyu yoklamalarına pek güvenilmeyecek olsa da) Türklerin Erdoğan’ın iktidar talebine, başkanlık diktatörlüğüne "Hayır" demelerinin gündeme gelmesi mümkün görünüyor. Bu, Türkiye için, Türkler için ve AB için güzel bir sonuç olurdu.

Bu Cumhurbaşkanı ile kim uğraşmak ister?

Ne var ki Türkiye ile Avrupalılar arasındaki, özellikle de Almanlar arasındaki ilişki öyle kolay kolay sukûnete kavuşamayacak gibi. Zira Erdoğan’ın hatalı çıkışları onun dünya görüşüne ve belki o kadar da güçlü olmayan siyasi kişiliğine güçlü bir biçimde ışık tutuyor. Bu Cumhurbaşkanı ve onun siyasi tavrı ile referandumdan sonra kim uğraşmak ister ki? Bu durumu Erdoğan da hissediyor ve yeni stratejik partnerleri ile cilveleşiyor. AB ise burnuna geçirilen kanca ile günbegün diplomatik arenada dolaştırılmasına izin vermek yerine, Erdoğan’a karşı gerçekten ortak bir tavır geliştirip geliştirmeyeceği konusunda acilen karar vermek zorunda.

©Deutsche Welle Türkçe

Alexander Kudascheff