320 milyon nüfuslu ABD ile 510 milyonu barındıran Avrupa Birliği'nin (AB) ortak ticari standartlar üzerinde anlaşmaları aslında kötü bir şey değil. Almanya Başbakanı Angela Merkel haklı olarak, Asla ve Latin Amerika'nın giderek önem kazandığı çok kutuplu dünyamızda ‘eski dünyanın' işbirliği yapmasından zarar gelmeyeceğini söylüyor. ABD ile AB arasındaki serbest ticaret ve yatırım anlaşması TTIP'nin, Dünya Ticaret Teşkilatı bünyesinde bir türlü anlaşamayan bütün dünya ülkelerine liberalizm ve demokrasi yolunda öncülük etmesi başından beri öngörülmekteydi.
TTIP gerçekten herkesin hayrına mı?
Ama bakalım TTIP bu beklentileri yerine getirebilir mi? Herkesi daha iyi ve açık kurallara kavuşturabilir mi? Pek öyle görünmüyor. Örneğin AB kimyevi ürünlerde yüksek standartlar uyguluyor. Gıda maddeleri ve hayvan yemi genetik yapısı değiştirilmemiş hammaddeyle üretilebiliyor. Yerli pazarın üreticisine dar gelmeye başladığı ABD ise genetik değişime uğratılmış ürünlerini Avrupa'ya satabilmek istiyor. Karşılığında pazarlarını, başta Alman ürünleri olmak üzere pahalı lüks otomobillere daha fazla açmayı öneriyor.
‘Greenpeace'nin dışarıya sızdırdığı bilgiler olmadan da pazarlığın bu zeminde yürütüldüğü ortaya çıkmıştı. Ama ne görüşmeleri yürütenler bir şey söylüyor, ne de herhangi bir bülten yayınlanıyordu. Neden bu gizlilik? Bu kadar kapsamlı bir anlaşmanın maddeleri başından itibaren şeffaf tutulmadığı takdirde çok uluslu holdinglere uygun oyun kuralları hazırlandığı şüphesinin doğmasına yol açar. Kuşkuların yersiz olmadığı ‘Greenpeace' belgeleriyle ortaya çıktı. ABD büyük şirketlerin taleplerine uymayan devletleri özel hakem heyetlerine yargılatma talebinde ısrar ediyor. Bu talep Avrupa'nın hukuk anlayışıyla bağdaşmıyor.
Avrupa prensiplerine sadık kalmalı
Almanya hükümetinin, genetik ve hormonlu gıda ithalatına izin verilmeyeceğini garanti etmesi de artık işe yaramıyor. Çünkü sızan bilgiler, Amerikan tarafının bu engellerin kaldırılmasında direttiğini gösteriyor.
Avrupalıların siyasete küsmesinde, hükümetlerin büyük özel şirketlerin taleplerine giderek daha fazla boyun eğmesi önemli rol oynuyor. Hükümetler kamuoyuna kulak vermedikleri gibi parlamentoyu da devre dışı bırakarak özel sektörün isteklerini yerine getiriyorlar. TTIP görüşmelerinin tamamlanmadığı ve henüz yarısı üzerinde mutabakat sağlandığı doğrudur. Ama pazarlığı şeffaflaştırma zamanı da artık gelmiştir. Avrupa standartlarından taviz vermemelidir. TTIP görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması pahasına da olsa prensipler feda edilmemelidir.