Dünya

Yorum: Suriye'deki acımasız savaş

Suriye'deki iç savaşın izandan yoksun olduğu giderek daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. DW'den Kersten Knipp aktörlerin taktiklerle hareket ettiği, uzun vadeli stratejilerin ise geliştirilemediği görüşünde.

23 Şubat 2018 11:39

Suriye’deki savaşa müdahil olan güçlerin mantığını kavramaya çalışmak, tutarsız bir matematik problemini çözmeye çalışmakla eşdeğer. Kim kiminle işbirliği yapıyor? Hiçbir hesap tutmuyor. Denklemler sadece birkaç günlüğüne doğru kalıyor, ardından çöküyor. Sonra analize yeniden sıfırdan başlanıyor. Her yeni deneme, aynı zamanda yeni bir kaos demek. Sabahtan ittifakların mantığını kavramaya çalışıyorsunuz, akşama ise tüm yeni varsayımlarınızın hatalı olduğunu anlıyorsunuz. Aktörlerin birkaç gün ya da haftayı aşan tüm argümanları geçerliliğini yitiriyor.

Örneğin Türkiye’nin Afrin’e girmesi. Çok sayıda analist, Moskova’nın Ankara’ya bu konuda yeşil ışık yaktığını tahmin ediyor. Peki ama Esad’ın koruyucu gücü neden böyle bir şey yaptı? Moskova’dan tık yok! Tahminlerden biri: Suriye’ye girmekle Türkiye, Suriyeli Kürtlerin ortağı ABD’yi de tahrik etmek istiyor. Yani iki NATO müttefiki arasında bir mücadele söz konusu. Özellikle Ukrayna meselesi ışığında bakıldığında, NATO’nun çatırdaması, Rusya’yı memnun edecektir.

Alaycı güç gösterileri

Bazı gözlemciler ise Türkiye’nin Suriye’de yıpratcı bir savaşa girip zayıflamış olarak çıkacağını ve peşinden mecburen Rusya’ya yakınlaşacağını, Moskova’nın yaktığı yeşil ışığın ardında böyle bir beklentinin yattığını tahmin ediyor. Bu, Rusya-Türkiye maçında Rusya’nın 1-0 öne geçmesi anlamına gelir.

Tüm bunların Suriye ile çok fazla ilgisi yok. Burada söz konusu olan, emsalsiz bir düşüncesizliğin körüklediği güç gösterileridir. Bir NATO üyesi olan Türkiye, umarsızca Suriye’ye girebiliyor. İran, Suriye’ye iyice yerleşiyor, burada araziler satın alıyor, şirketler kuruyor. Tahran’daki Mollalar, nefret ettikleri İsrail’i Tanrı’nın da yardımıyla doğrudan Golan Tepeleri üzerinden daha etkin tehdit edebildikleri için hayli mutlular. Baskıcılığın büyük üstadı olan İran’ın, Türk hükümetine yaptığı insan hakları ihlali suçlaması ise kulağa oldukça ironik geliyor. Oysa İran’da hergün yaşanan durum tam da bu değil mi?

Suriye’deki topyekün savaşın pusulası hepten şaştı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmaruel Macron’un, Esad’ın bir kez daha zehirli gaz saldırısı düzenlemesi halinde Fransız birliklerini bu ülkeye göndereceğini açıklaması da, pusulanın düzelmesinini yakın zamanda pek mümkün olmayacağını gösteriyor. Fransa lideri böylece insaniyet nâmına bir hamle yapıyormuş edâlarında poz verebilir. Peki Macron gerçekten de Fransız savaş uçaklarını Suriye semalarına göndermek istiyor mu? Hele ki Fransa’nın Libya’ya askerî müdahalesinin vahim sonuçları ortadayken, bu tür girişimleri yapmadan önce üç kere düşünmeli.

Cihat karşıtı günah girdabı

Geriye bakıldığında şu tespiti yapmak mümkün: Uluslararası ittifakın, IŞİD adlı bu katil çetesine karşı 2014 yazında başlattığı askerî mücadele pek de akıllıca değildi. Öyle bir günah girdabına girildi ki, bunu başka günahlar takip etti. Askerî müdahalede bulunanların, başka müdahelecileri eleştirmeye pek hakkı olmuyor.

İşler planlandığı gibi giderse savaşın kendi kuralları devreye girer. Her ne kadar bunlar karanlık kurallar olsa da. Eğer savaş kaybedilirse, o zaman ironinin büyük üstadları tarafından körüklenen acımasız bir toplu kıyım başlayabilir. Bununsa hiçbir hedefi olmaz – en azından onurlu bir hedeften söz edilemez.

Kersten Knipp

© Deutsche Welle Türkçe