Dünya

Yorum: Suriye'de dayanılmaz çaresizlik

Her zaman en son ölen umuttur. Ancak Alexander Kudascheff’e göre, savaşan tarafların birbirlerine tamamen farklı çıkarları nedeniyle Suriye'de çözüm umudu görünmüyor.

06 Ekim 2016 01:25

Suriye'deki savaş, katliam ve ölümler durmaksızın devam ediyor. Bu savaş, beş yıl sonra bile şiddetinden hiçbir şey kaybetmiş değil. Tahammül edilemeyen bir acımasızlıkla yönetilen bu savaşın önde gelen mağdurları farklı taraflardan rehin alınmış halktır. Ve artık son umut olan Amerikalılar ve Ruslar arasındaki müzakerelerle savaşa set çekmek, hatta onu sonlandırmak da bitti. Moskova ve Washington arasındaki iletişim koptu ve böylelikle son küçük umut kayboldu.

Ufukta uzlaşma gözükmüyor

Müzakerelerin başarısızlığı, ki buna müzakere denebilir mi, bu ayrı bir soru, aslında öngörülebilirdi. Zira müzakerelerin temeli, bir uzlaşmanın mümkün olup olmadığını görebilmek için karşı tarafın taleplerini algılayıp ciddiye almaya ve kendi talepleriyle karşılaştırmaya dayanır. Peki, Suriye’ye yönelik görüşmelerde bu nasıldı? Rusların üstün bir talebi vardı: Esat’ın iktidarını sağlamak ve bunun yanı sıra Ortadoğu’da küresel ve ciddiye alınan bir faktör olarak sahneye geri dönmek. Bu hedefe ulaşmak için özellikle de askeri olmak üzere her yöntem, mübahtı. Esat tabii ki iktidarda kalmak istiyor. Ancak olası bir uzlaşma, siyasi anlamda sonu olacağı için buna yanaşmıyor. Türkiye, bir Kürt devletinin kurulmasını istemiyor. İran Şii iktidarının güçlenmesini arzularken, Suudi-Arabistan ise bunu engellemeye çalışıyor. Hepsi de ‘İslam Devleti’ne askeri ya da siyasi çıkarlarına uyarsa karşı.

Peki ya Batı? Özellikle de ABD? Savaşı bitirmek istiyorlar. Her şeyden önce ahlaki nedenlerden dolayı meydan savaşları, katliamlar ve hava saldırılarının bitmesini istiyorlar. Ancak siyasi olarak ne istiyorlar? Eski sınırları içinde bir Suriye mi? Esat ile mi yoksa onsuz mu? Bir Kürt devleti mi? İran ile siyasi görüşmeler yürütmek istiyorlar mı? Pek istekli olmasalar da jeopolitik konumunu kabul etmek istiyorlar mı? Ve bunun için şimdiye kadar Batı’nın tarafında istikrar faktörü olan Suudi Arabistan’ı Selefiliğin manevi sığınağı olarak, ekonomik ve siyasi sonuçlara rağmen siyasi olarak bertaraf etmek mi? Ya da Riyad’daki hanedanı desteklemek mi? Amerikan Kongresi’nin, Obama’nın vetosuna rağmen 11 Eylül kurban ailelerinin Suudi Arabistan’a karşı dava açmalarına izin vermesi, Suudi Arabistan'ın Washington'da artık kendisini partner olarak hissetmesinin mümkün olmadığını gösteriyor. Burada da ahlak, devlet çıkarlarından daha üstün. Böylece IŞİD’e karşı savaş, zaman zaman isteksiz olsa da tek talep olarak kalır.

Buna bir de Obama’nın görev süresinin sonuna gelmesi ekleniyor. Şimdiden “topal ördek” olmuş durumda. ABD’yi git gide dünya polisi rolünden uzaklaştırdığı ortada. Obama, stratejik olarak mantıklı olsa da, ABD’nin artık askeri müdahale yapmasını istemiyor. Neredeyse kimse tarafından fark edilmeden diplomaside ABD’nin siyasi olarak geri durmasını sağladı. Bu siyasi boşluğa önce Obama’nın bölgesel güç diye alay ettiği Ruslar düştü. Putin’in büyük kararlılığı ile dünya politikasındaki nüfuzlarını yeniden kazanmaya başladılar. Ruslar bu siyasi çizgiyi ellerinden gelen her imkânla kabul ettirmeye çalışırken, buna set çekmeye çalışan Washington'ın ise ‘kırmızı çizgisi” yok.

ABD seçimlerine kadar duraklama

Dünya politikasındaki bu güreş yeni ABD Başkanının seçilmesinden sonra devam ettirilecek. O zamana kadar Putin görmezden gelinmesi mümkün olmayan adımlar atacak. Ancak Afganistan’da da ezilmiş bir şekilde kaybeden taraf olarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmadan önce askeri ve siyasi olarak başarı sağlandığı Moskova’da hatırlanacaktır. Öyleyse Rusların ve Esat’ın askeri başarısından sonra Suriye ne olacak? Ortadoğu’nun ölüm sessizliğine bürünmüş Çeçenistan’ı mı? Ya da her gün terörün içinde boğulan Ortadoğu’nun Afganistan’ı mı? Batı’ya kalansa şu an hemen ‘set çekme politikasına’ karar vermemesi durumunda ki, verecek gibi görünmüyor, Suriye’deki cinayetleri ve ölümleri çaresizce izlemek. Ve buna ahlaki olarak dayanmak daha da güç.

© Deutsche Welle Türkçe

Alexander Kudascheff