Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier hafta sonunda verdiği bir mülakatta NATO'nun Rusya stratejisini beklenmedik sertlikte eleştirdi. Steinmeier'in sözleri Rusya'da alkışlanırken Almanya'da ve öncelikle de koalisyon ortağı Hristiyan Birlik partilerinin tepkisine yol açtı. Farklı tepkiler Steinmeier'in çifte rolünü yansıtıyor. O hem Almanya'nın bir numaralı diplomatı, hem de Sosyal Demokrat Parti'nin önde gelen isimleri arasında yer alıyor.
Steinmeier NATO'yu eleştirmekle Baltık ülkeleriyle Polonya'daki müttefiklerini incitmiş oldu. Bu ülkeler Rusya'nın saldırgan dış politikası yüzünden tehdit edildiklerini hissediyor ve ittifakın doğu sınırlarındaki angajmanını arttırmasını istiyorlar. Almanya Dışişleri Bakanı'nın ‘tehditkâr davranış' olarak tanımladığı geçen haftaki Anakonda-16 tatbikatı Polonya'nın talebi üzerine genişletilmiş ve tatbikata Alman askerleri de katılmıştı.
Mesajın asıl adresi Moskova
Aslında Steinmeier'in çıkışı Rusya'ya yapılmış görüşme çağrısı olarak algılanmalı. Uluslararası krizlere çözüm bulunabilmesi için Steinmeier'in Rusya'ya ihtiyacı var. Bakan ‘Bild am Sonntag' gazetesine verdiği mülakatta Rusya'nın İran ile nükleer anlaşmaya varılmasında yapıcı tutum sergilediğini ve Suriye iç savaşında önemli nüfuza sahip olduğunu dile getirdi. Steinmeier Doğu Ukrayna'daki silahlı anlaşmazlığın sona erdirilmesi amacıyla yürütülen görüşmelerde de Rusya'nın kilit ülke olduğunu ifade etti.
Fransa, Rusya ve Ukrayna'nın da katıldığı ‘Minsk süreci' çıkmaza girdi. Avrupa Birliği'nin (AB) Rusya'ya uyguladığı ve bu hafta süresi uzatılacak olan ekonomik yaptırımlar Minsk süreci başarıyla tamamlandıktan sonra kaldırılacak. Yaptırımlar AB liderleri arasında tartışmalara yol açıyor. Steinmeier son olarak yaptırımların Minsk sürecinde sağlanacak ilerlemeye bağlı olarak tedricen yumuşatılmasını önerdi. Ama bunun için Rusya'nın yapıcı adımlar atması gerekiyor.
Sosyal Demokrat Steinmeier Moskova ile diyalog kanallarının açık tutulmasını önemsiyor. Eski Almanya Başbakanı Willy Brandt 1969 – 1974 yılları arasında Sovyetler Birliği'ne uyguladığı Doğu Politikası ile Soğuk Savaş'ın gerginliğini azaltabilmişti. Angela Merkel'in liderliğindeki Hristiyan Birlik partileri ise çoğunluk olarak savaş gücünü koruma geleneğine ve doğudan gelebilecek tehditlere hazırlıklı olma prensibine bağlılıklarını sürdürüyorlar. Bu bakımdan muhafazakar kanadın dışişleri bakanını koalisyon hükümetinin ortak politikalarına zarar vermekle suçlaması şaşırtıcı gelmedi.
Sosyal Demokrat Parti farklı önceliklerini göstermek zorunda
Sosyal Demokrat Parti ise önümüzdeki yıl yapılacak olan genel seçimleri de hesaba katarak koalisyon ortaklarıyla ayrıldıkları konuları vurgulamaya önem veriyor. Steinmeier'in partisi koalisyon hükümetinin bağımsız ortağı olarak görünmeye çalışıyor. Aynı zamanda Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı da olan Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı Sigmar Gabriel ‘Spiegel' haber dergisine yazdığı makalede 2017 genel seçimlerinden sonra sol partilerden oluşan bir koalisyon hükümeti kurulmasının pekâlâ mümkün olduğunu dile getirmekle şimdiki koalisyon ortağına göbekten bağlı olmadıkları mesajını verdi.
Parti lideriyle dışişleri bakanının aynı zamanda iki ayrı yayın organında yayınlanan demeçleri, sosyal demokrat pozisyonları öne çıkarmak için yapılmış ortak eylemdi. Steinmeier'in kafa karıştıran ifadeleri bu açıdan da yorumlanabilir.