Siyaset tutarsızlıklarla doludur. Bunun en çarpıcı örneğini Ortadoğu'da görüyoruz. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani görev süresinin dış politikadaki en büyük başarısını tehlikeye attı. Şu kesinlikle söylenebilir ki, Ruhani 2015 yılında varılan nükleer anlaşmayı feshetmek istemez. ABD'nin ek yaptırımlar kararlaştırması durumunda anlaşmadan çekilebilecekleri şeklindeki tehdidi, bu noktaya gelinmemesi için yapılmış bir yardım çağrısı olarak da yorumlanabilir.
Nükleer anlaşmaya karşı olanlar az değil. Washington, Tel Aviv, Riyad ve Tahran'da nükleer anlaşmayı eleştirenler var. İran'daki anlaşma karşıtları harekete geçtiler. Ruhani'nin mayıs ayındaki seçimi açık farkla kazanmasına rağmen başlatılan kampanya, tutarsızlığı gözler önüne seriyor. Güçlü dini lider Ali Hamaney'in liderliğindeki müesses nizamın muhafazakâr bekçileri Ruhani'nin elini kolunu bağlamak ve büyük halk çoğunluğunun arzuladığı Batı'ya açılmayı baltalamak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Hasan Ruhani cumhurbaşkanlığının ilk döneminde Batı ile yakınlaşma ve nükleer anlaşmaya varma politikasına büyük yatırım yaptı. Nükleer anlaşma temettüsünden mahrum edilmesi onun çabalarını boşa çıkarıyor. Bunun müsebbibi Tahran ile anlaşmazlık çizgisini korumak isteyen, ek yaptırımlar kararlaştıran, nükleer anlaşmayı bozmanın yollarını arayan ve İran'da rejim değişikliğinden bahseden Washington'daki yönetimdir.
Amerikan yaptırımları Avrupa'yı da etkiliyor
ABD'nin yaptırım politikası, İran ile iş yapan Avrupa şirketlerini de Washington tarafından cezalandırılma endişesiyle çekingenliğe itiyor. Bu kuruluşların başında bankalar ve finans kuruluşları geliyor. Bankaların finansman katkısı olmadan İran ile yapılan ticaret artırılamaz. Avrupa şirketlerinin faaliyetleri Brüksel'de değil, Washington'da düzenleniyor. İran'ın dünya ekonomisine entegre edilmesi de suya düşüyor.
Washington'dan gelen sert açıklamalar İran'daki şahinleri cesaretlendiriyor. Ruhani bunu hesaba katmak zorunda. İran parlamentosu hafta sonunda balistik füze programı ile devrim muhafızlarına ayrılan bütçeyi artırdı. İran aynı zamanda Kuzey Kore'deki gelişmeleri de yakından takip ediyor. Kim Jong Un kendisine miras kalan rejimi ayakta tutabilmek için artan dış baskıları nükleer caydırma ile savuşturma çabasında şimdiye kadar başarılı da oldu. Tahran'da da nükleer opsiyonun yeniden devreye sokulmasını arzulayanların olduğu şüphe götürmez.
Nükleer anlaşma küresel güvenliği artırdı
Oysa anlaşmaya uyuluyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEO) son altı raporunda da İran'ın nükleer anlaşmaya uyduğunu tasdik etti. İran üç yıl önce atom bombasına günümüzdekinden çok daha yakındı. Dünya daha güvenli hale geldi. Bu küçümsenemez. Ancak nükleer anlaşmadan kapsamına girmeyen şeyler de beklenemez. Yani anlaşmaya istinaden İran'dan Suriye, Irak ve Lübnan gibi başka anlaşmazlık bölgelerinde uyumlu davranması istenemez.
Avrupa ülkelerinin nükleer anlaşmayı savunmaları ve İran'daki ılımlı kesimi genel olarak desteklemeleri gerekir. Tıpkı on gün önce olduğu gibi. Avrupa Birliği Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Federika Mogherini on gün önce Tahran'ı ziyaret etmişti.
© Deutsche Welle Türkçe
Matthias von Hein